YEŞUA MESİH BİZLERE RUHSAL ÂLEMDEN TEKRAR SESLENDİ…
Yüce
Tanrı ‘nın adıyla.
Okuduklarını
mutlaka uygulasınlar. Önemli olan bunları kendilerinin yaşamlarında uyguluyor
olmalarıdır. Değer olarak Tanrı ‘nın önüne hiçbir şeyi koymasınlar. Yüzleri hep
ışığa dönük olsun. Tanrı sevgisi her şeyin önünde gelmelidir. Tanrı tüm
canlılara temiz nefesinden ve saf enerjisini her an kesintisiz göndermektedir.
Yaşamın temelinde bu temiz kaynak vardır. Karşılığında sizden olumlu enerjileri
geri göndermenizi ister. Yani yaşam için O ‘ndan aldıklarınızı kirletmeden
tekrar saf ve temiz olarak geri göndermeniz gerekiyor. Bu da temiz ve yararlı
bir yaşam sürmekle olur.
Her
şeyden önce Tanrı gelir sonra sevgi ve sonra güç ve dördüncü olarak da
fedakârlık. Sırası böyledir. Bunları okuyucularına bildir.
Tanrı
tüm insanların mutlu olmasını istiyor. Bu nedenle bir mucize olan doğayı
yarattı, bizler mutlu olalım diye. Tanrı ‘nın kendisi mucizedir esasen ve
yarattığı her şey de bir mucizedir. Bu nedenle mutsuzluk Tanrı ‘ya isyan olarak
kabul edilir. Coşkuyla yaşayın ve Tanrı ‘ya şükranlarınızı sunun. İnsanın
ıstırap çekmesi egosunun bir yan ürünüdür. Sadece olumsuza odaklanıp olumlu
taraflar yokmuş gibi davranmak egoistliktir.
Ben
Bir Yahudi olarak doğdum. Musevi eğitimi aldım. İyi bir eğitim aldım ve
zekiydim. Hafızam çok kuvvetliydi. Şekil olsun, yazı olsun, söz olsun bir kere de
öğrenir unutmazdım. O zamanda değil yazı, okumayı bilen yoktu. Benim amacım
yeni bir din kurmak değildi. Ben gittikten sonra neler oldu! Hıristiyanlık diye
bir din kuruldu ve beni de Tanrı yerine koydular. Bu durum beni çok rahatsız
ediyor. Ben hiçbir zaman böyle bir şey söylemedim. Şimdi sana söylediklerini o
zaman da bana söylüyorlardı. Tanrı delisi diyorlardı. Evet, biz Tanrı
delisiyiz. Tanrıyı o kadar uç noktalarda seviyoruz. Bunları yaz kardeşim.
Bilsinler ve bu seferde senin kanalınla ilettiklerimi çarpıtmasınlar.
SORU:
Hıristiyanlığı siz kurmadınız mı?
YEŞUA:
Hıristiyanlığı ben kurmadım ve tasvip de etmiyorum. Yahudi dinini de sevmedim.
İnsanları biraz daha sevgiye, şefkate çekmek istedim ama onlar istemediler.
Beni havarilerim bile tam anlayamadı. Şimdi bile beni tam anlayabilen birkaç
kişi var sadece. Sen beni tam anlayanlardansın kardeşim. İnsanların benim yeni
bir din kurmaya çalıştığımı düşünmeleri beni çok rahatsız ediyor. Ben iki bin
sene önce de yeni bir din kurmaya çalışmadım. Biliyorsun, ben Yahudiydim.
Yapmak istediğim, mevcut dindeki yanlışları düzeltmekti. Yeni bir hareket
yaratmak değildi. Benden sonra gelen gibi kendi ismimi öne çıkarmak, adımı
yaymak gibi bir niyetim de yoktu. Hatta kendi ismim bilinsin dahi istemedim.
İstediğim, insanların yüzlerini Tanrı ‘ya çevirmekti sadece. Bunu bilsinler.
Kendinize
rol model olarak sadece Tanrı ‘yı alın. Başka hiçbir kimseyi almayın. Ben
dâhil. Sevgi Tanrı ‘nın yoludur. Benim şahsi yolum değildir. Yüzünüz daima
Tanrı ‘ya dönük olsun. Yüzünüzü Tanrı ‘dan başka yöne çevirirseniz karanlığa
gidersiniz.
Dünyada
kurgular var sadece. Burada gerçekler var. Kişinin potansiyeline göre zor
görevler verilir. Bilgi verilir ama anlayış kişinin kendisine aittir.
Sizlere
kapıyı çalın açılacaktır, arayın bulacaksınız demiştim ama şimdi diyorum ki
Tanrı size sesleniyor ama gürültü o kadar fazla ki duymuyorsunuz.
İnsan
ruhu öyle bir yapıdır ki sürekli Tanrı ‘dan gelen enerjilerle beslenir.
Kötülükleriniz ise ruhunuzun etrafına adeta bir kabuk örerek Tanrı ‘dan gelen
bu saf, temiz kaynak enerjileri almanızı engeller. Bu kabuk ne kadar
kalınlaşırsa ruhunuzda o kadar az enerji alır ve bir yerde ölür. Geriye sadece
az bir kök enerji kalır ki bu da ölüm ötesinde, ilahi adaletin görülmesini takiben
toprağa karışır. Toprağın altında kalanlar, insan ruhundan arta kalanlar sadece
dünya için geçerlidir. Biz kutsal ruhlar olarak görev yaparız, aslında
yaptırılırız. Her şey, tek varlık Tanrı ‘dır. Her şeyin içinde ve her şeyin
dışında O vardır. O her şeyi bilir. Neyin ne olacağını, neyin nereye varacağını
bilir.
Saf
(kutsal) ruhlar kaynağa ulaşmış, görevliler kutsal halkasına dâhil olmuş
ruhlardır. Onların ruhlar âleminde, dünyadaki gibi canlı kanlı değil ama insan
misali bir görüntüleri vardır. Orada ki huzurun muhteşemliği tarif edilemez. Saflaşmış
ruhlar kendilerini kaybetmeden Dünya ‘daki tüm yalanlarla ve ilüzyonlarla başa
çıkabilirler. Duygularının esiri olmazlar. Onları, dünyasal arzularını
yaratılış amaçlarına uygun oranda kullanırlar. Aşırıya gitmezler. Bu ruhlar her
zaman saf ışığa (Tanrı ‘ya) tam bir teslimiyet halindedirler. Zihinlerini tam
bir kontrol altında tutarlar. Toplum da ön plana çıkma gayretleri yoktur.
Bedenliyken
tutkularınızdan kurtulmak mümkün değildir. Ancak onları yönlendirebilirsiniz. İstenen ve beklenen de budur. Ruhun sözlerini
doğru anladığınızda gerçeğe ulaşacaksınız. Bu sizi dünyasal zevklerin çekim
gücünden kurtaracaktır.
Sinirlendiğiniz
zamanlar Tanrı ‘dan uzaklaşırsınız. Tanrı ‘dan uzaklaştıkça da daha hırçınlaşırsınız.
Sakin olun ve öfkenizi kontrol edin. Olumsuz duygularınızın aklınızı örtmesine
izin vermeyin. Ruh için Tanrı ‘nın krallığı ve O ’nun işleri daima ilk ve en
önemlisi olmalıdır. Doğru an da derhal tepki vermelidir çünkü Tanrı ‘nın işleri
görev verildiği an da yapılır. Tanrı ‘nın askeri olan saf ruhlar her zaman
hizmet etmek ve görevlerini verildiği anda gerçekleştirmek için O ’nun
huzurunda ayakta ve tam odaklanmış olarak hazır beklerler. Odaklanmak çok
önemlidir. Odaklanmak fiili sürekli olmalıdır. Çünkü bir anlık başka yere
kaymak sizin yönünüzü Tanrı ‘dan çevirecektir. Buna da izin verilmez. Sonuçta
bu derece bir teslimiyet kolay değildir ve yaşarken tüm tutku ve takıntılardan
arınmış, saflaşmış ruhlar olmak gerekir ki bu da tam adanmayı, tam sevgiyi
gerektirir. Yine de insan yaşarken bu bilinç seviyesine tam ulaşamaz ama en
azından davranışlarını bu yönde tutabilir. Olumsuz duygularını kontrol altında
tutabilir. Bu insanın kendisinin ötesinde yaşıyor olmasıdır. Bu olma durumuna
yaşarken yaklaşılır ve ölüm ötesinde tam kavuşulur. Bunu başarmak için
bedenliyken Tanrı delisi olmanız, Tanrı ‘yı tüm kalbinizle, aklınızla ve
ruhunuzla sevmeniz gerekir. Elbette bu durum yaşamdan zevk alınmaması, inzivaya
çekinilmesi demek değildir. Önemli olan toplum içinde ve onlarla birlikte
yaşarken dış şartlar ne olursa olsun insanın kendi içinde, ruhunda bu kontrolü,
sükûneti ve adanmışlığı sağlayabilmesidir.
Yağmur
yağarken hep sonrasının güzelliğini düşünmelisiniz. Kendinizi kapattığınız
hapishaneden çıkmalısınız. Etrafınıza duvar örmüşsünüz çıkmak için kapınız
mutlaka olmalı yoksa duvara toslarsınız.
Düşünceler
parazittir ve varlığınızın enerjisini tüketir. Düşünceler olmayınca enerjiniz
içinizde kalır ve doluluk olur. Öğrenmeye açık olun yoksa nevrotikleşirsiniz.
İnsanların
malikânelerde oturup savurgan bir yaşam sürerken benim adımı anmalarından da
rahatsız oluyorum.
Hayat
sinema perdesi gibidir. Oraya bakar ağlar ve gülersiniz ama ışık kesilince
sadece perde kalır ve ancak o perde de kalkınca siz gerçeği görebilirsiniz.
Kanınız
süt gibi olsun. Süt sevgidir. Kadının memesi normalde kanar ama anne olunca
oradan süt akar. Kanınız süt olsun.
İnsan
sevgi olarak doğar. Kötülüğü insanlardan öğrenir. İyiliği seçenlere ne mutlu.
Geçmiş
ve gelecek sizin hırsızınızdır. An da yaşayın.
Bozulmuş,
yoldan çıkmış insanlardan uzak durun. Ruhsal tekâmül yolunda cesaret ve
disiplin gereklidir. İnsani terbiye bu yolda temel disiplindir. Korkularınızı
gerçek bilgi ile yenin. Korktuğunuz şeylerin esiri olursunuz. Sesler içinde bir
seste siz olmayın. Sakin ve sessiz olursanız etrafınıza tanık olursunuz.
Tüm
ruhlar Dünya ‘ya ölüm ötesinde gidecekleri yeri bilerek gelir. Bazı insanların
Dünya ‘ya delicesine sarılıp gitmek istememeleri bundandır. Başlarına gelecekleri
hissederler.
Tanrı
‘dan şüphe edene Tanrı da şüpheyle bakar. İnanç ve güven şarttır. Tanrı her
şeyi bağışlayabilir ama inançsızlığı bağışlamaz. Tanrı ‘ya inanmayanlara Tanrı
da inanmaz. İnançsızlar varlık içinde yokluklardır. Gerçek Tanrı inancına sahip
olanlar çok azdır. Her toplumda bir kaç tane, ama onlar varlık içindeki
varlıklardır. Şu an da hiçbir toplum ya da millet yok ki fertlerinden
çoğunluğunu varlık içindeki varlıklar olarak söyleyebilelim. Her toplumda
birkaç kişi var, varlık içindeki yokluktan varlık içindeki varlıklar halkasına
girebilmiş durumda olabilen.
Kutsanmış
kişi artık olmayan kişidir. "Ben yokum Tanrı var." kavramına alışmalısınız. İçinize baktığınızda
"ben" yoksa "ego" yoksa mutlak sessizlik, mutlak boşluk
varsa orada Tanrı vardır. Ben dediğiniz anda varoluştan ayrılırsınız.
Fiziksel
kimlikleriniz daha yüksek boyutlara ulaşmanız için sınavlarınızdır.
Kullandığınız bu fiziksel bedenler siz değilsiniz. Sadece ruhlarınızın
gelişmesi için vasıtalardır. Onlarla işiniz bittiğinde toprağa, geldikleri yere
terkedileceklerdir. Önemli olan sizin ruh kimliğinizdir. Bu Dünya da
ruhlarınıza ne yüklerseniz öbür âlemde o olursunuz.
İnsanların
Dünya da yaşadığı çok kısa bir ara dönemdir. Kendinizi geliştirmeniz ve tecrübe
kazanmanız içindir bu dönem. Bu Dünya ‘daki ara dönemde kısmi bir seçim
özgürlüğünüz vardır ve bu da çarkın içinde mi yoksa dışında mı kalacağınızı
belirler. Aklınıza her geleni yapmak diye bir özgürlüğünüz yoktur.
Her
vefat eden ruh Tanrı'nın huzuruna çıkamaz. Tanrı sadece temiz ruhları huzuruna
kabul eder. Diğerlerinin gıyabında hüküm verilir. Hakkında yok edilme hükmü
verilen ruhların duyduğu korku, acı, çaresizlik duygularının yoğunluğu diğer
hiçbir kabir azabıyla kıyaslanamayacak derecededir.
Evrende
varlık tekdir. Bu tek varlık içinde varlıklar vardır. İnsan önce kendini, özünü
tanır. Kendi özünü bulur sonra Tanrı ‘ya bağlanır. Tanrı ‘ya bağlanan insanın
ruhu şahin gibidir. Birçok boyutta ve durumda yaşayan varlık olur.
Tek
başınalık kabul edilmelidir çünkü o esastır. Üzüntüyü tek başınalık yaratmaz.
Tek başına kalmanın gerektiğini düşünmeniz üzüntü yaratır. Tek başınalık
özgürlüktür. Yalnızlığı tek başınalıkla, tek başınalığı yalnızlıkla
karıştırmamak lazım. Her halükârda varlıklar tek başınadır. Düzen budur. Tanrı
da tek başınadır. Bu durum enerji yaratır ve Tanrı ‘ya daha fazla enerji
yollarsınız. Tek başınalığı becerebildiğiniz andan sonra insanlarla
iletişiminiz farklı olacaktır.
Tek
başınalık Tanrı ‘ya mahsus değildir. Tüm canlılara mahsustur. Bunu unutma
kardeşim. Sen artık her şeyi yapan değil, tanıksın. Bunu da hatırından çıkarma.
Tek başınalık kabul edilmelidir çünkü o esastır.
Tanrı
‘nın krallığı Tanrı ‘nın bulunduğu yer demek değildir. Tanrı ‘nın kutsal
gücünün kaynağının bulunduğu yerdir.
Küfür
etmeyin. Küfür, içi kötülüklerle ağzına kadar dolmuş insanların ağızlarından bu
kötülüğün dışarı taşmasıdır.
Kabirlere
gidip oralardan medet bekleyen cahilleri de uyarın. Oralarda bir enerji yoktur.
Kutsal olan insanların enerjisi toprakta kalmaz. Tanrı enerjisine karışır.
Toprakta kalanlar ise insanlık vasfını kaybetmiş karanlık ve dağınık
enerjilerdir.
Çocuklarınıza
şu iki telkini mutlaka yapın: “Korkularınızı yenin. Gücünüze güvenin.”
Atmosferin
dışında muazzam enerjiler vardır. Her şey enerjidir.
Bazı
insanlar iyiliğe meyillidir ve onlar Dünya da örnek olsun diye kötülerin
arasına yollanır. Bazıları kötüdür ve onlar kötü işleri yapmak için kullanılır
ama yine de bir seçim hakları vardır ve doğru yolu seçebilirler. Aralarında ki
iyileri örnek alabilir ve yollarını ışığa çevirebilirler. İyiler azdır ama her
yerde az da olsa yeterince vardırlar. İnsanların çoğu yaşarken bunları örnek
alacaklarına tam tersi onlardan nefret etmektedirler. Kabirde gerçeği görmekte
ve maalesef idrakleri sıfırlanmış olarak toprağa karışmaktalar. Bu ruhların yok
ölürken duyduğu acı, esef korkunçtur. Benim çarmıhta çektiğim sanılan acılar
bunu temsil ediyor. Gerçeği Dünya da yaşarken görüp uyanmak mecburiyetindesiniz.
Uyanış sadece bu dünya da henüz fiziksel beden içinde yaşarken
gerçekleştirilebilir.
Arlanmazca
günah işlemeye devam etmek Tanrı ‘ya karşı kişinin kalbini katılaştırmasıdır ve
göklere savaş ilan etmesidir. Tanrı ‘nın mutlak kudret olduğunu hatırlayın.
Tanrı kendisine muhalefet edenlere karşı çok sert olur.
Şuuraltına
giren hiçbir şey silinmez. Bebekliğinizdeki bazı şeyleri bile hatırladığınıza
göre silinme yoktur. Etkisi kalkar. Etkisi
kaybolmuş şuuraltı kayıtlar sizi vefat sonrası kabirdeki süreçte etkilemez. Tüm
olumsuz duygulardan ve düşüncelerden kurtulun. Tanrı ‘nın ışığına yoğunlaşın.
Ölmekte
olan bir insana son dakika da gideceği yer gösterilir. İnsan ölünce beyin bir
film makarası gibi tüm hatıralarını geri sarar. Özünüze ulaşıncaya kadar ancak
herhangi bir halledilmemiş travmanız varsa filim orada kopar. Bu sebeple tüm
kötülükleri, krizleri yaşarken hafızanızdan temizleyin. Ölümü takiben hemen
herkes uyanmaz. Bu travmaların(sinir krizlerinin) sonuçları yaşanır. Bağışlamak
bu yüzden önemlidir. Sizin için önemlidir. Bağışlamakla siz bu krizlerin üzerinizde ki
etkisini yok ederek ölümü takiben yaşayacağınız travmaları ortadan kaldırmış
olursunuz. Yani yaşamazsınız. Bağışlamak unutmak değil, etkisini ortadan
kaldırmaktır. Karakteriniz de sevinçli olmak ve coşku ağır bassın. Olumluluk
kalıcı olsun. Mutsuzluk, üzüntü, kin gibi olumsuz duygular kalıcı olmasın.
Çabuk geçsinler. Karakteriniz ölümden sonraki yaşama aynen geçer. Bilhassa son
yedi dakikada ki duygularınız çok önemlidir. Tüm yaşamını ya da yaşamının
çoğunu olumsuz biri olarak geçirenler bu son yedi dakikada mutlu olmaya çalışsın.
Zor olsa da hiç olmamasından iyidir. Tanrı ‘yı, ışığı düşünsünler. Olumlu
insanlar da yine bu son yedi dakika da şaşırmasın, isyan etmesinler. Bunlar
herkes için geçerlidir.
Ebedi
yaşama giden yolun kapısının anahtarı bendedir. Ancak buluğ çağına gelemeden
vefat eden küçük çocuklar doğrudan Tanrı katına gider ve tekrar yarım kalan
yaşamlarını tamamlamaları için Dünya ‘ya gönderilirler.
Bilincinizi
yükseltirken dalgalanmayın. İniş çıkışlar yaşıyorsunuz. İnsanlar ve olaylar
sizi aşağıya çekmesin. Yüzünüz daima Tanrı ‘ya dönük olsun. Işığa dönük olsun.
Işığın kaynağı Tanrı’dır. Diğer insanları durup bekleyebilirsiniz ama siz aşağı
inmeyin. Bulunduğunuz bilinç seviyesinde kalın ve yüzünüz Tanrı ‘ya dönük
olsun. Onların size gelmesini bekleyin. Aşağıya bakmayın.
Tanrı
‘dan yüzünüzü çevirirseniz kargaşa yaşarsınız. Işıktan mahrum kalırsınız. Yüzünüz daima Tanrı’ya baksın. Aşağı inmeyin.
Aşağıdaki, bekledikleriniz size, yukarı gelsinler. Dalgalandığınız müddetçe bir
yere varamazsınız.
Önünüzdeki
zamanlarda gelen yeni nesillerle eski anlayışlar değişecek. Yeni nesiller
eskilerin yerini aldıkça inançlarda değişecek. Yeni nesiller daha zeki, daha
enerjik, daha kuvvetli, daha anlayışlı olacak ama daha mekanik ve daha bencil
de olacaklar. Dinler terk edilecek ve insanlar Tanrı ‘ya değil fakat bir çeşit
kaynağa, enerjiye inanacaklar. Daha isole bir yaşamları olacak ve
yanlızlaşacaklar.
İnsanların
Tanrı ‘ya inanması önemlidir ama bundan daha önemli olan Tanrı ‘nın insanlara
inanmasıdır. Tanrı’nın yoluna odakların. Gözleriniz bu noktaya odaklansın.
Başka yöne bakmayın.
Eğer
iyilik dilerseniz bunu Tanrı ‘dan çekersiniz. Kötülük dilerseniz, lanet
dilerseniz bunları alt boyutlardan çekersiniz. Tanrı da kötülük yoktur
dolayısıylada O ‘ndan kötülük dilenmez. Lanet dilenmez. Sadece insanların
iyiliğe dönmesi dua edilir. Yüzlerini, kalplerini iyiliğe, ışığa dönmeleri
dilenir. Kötülük için dua edilmez.
Tanrı
hepimizi sevgi ile sarar. Tanrı öç almaz. Tanrı da karanlık bir nokta yoktur.
Tanrı sevgidir. Tanrı ışığın kaynağıdır. Ama Tanrı ‘nın affetmedikleri de
vardır. Aynı yanlışları tekrarlamakta ısrar ederseniz Tanrı ‘nın sert yüzüyle
karşılaşırsınız. O’nun da affı sonsuz değildir. Hükmü ise kesindir. O kişinin
tüm rızkını, her şeyini keser.
İlişkilerde
insanlar gerçek duygularını yansıtmıyor, rol yapıyorlar bu da sonunda nefrete
dönüşür. Gerçek sevgide minnet vardır asla nefret edemezsiniz.
Kalabalık
kördür ve aydınlanmamıştır. Hakikat azınlık taraftadır. Tanrı ‘ya ulaşmak
cesaret ister. Bilince ulaşırken uyuşukluk olur.
Beni
ölü bir tahta olan haçla simgeliyorlar. Benim simgem yoktur ama illa da bir
simge aranıyorsa bu canlı bir ağaç olabilir. Zaman zaman durgunlaşır,
yapraklarını döker sonra yeniden çiçek açıp meyve verir. Üzerinden bulutlar
geçer ama etkilenmez. Işık hep oradadır, bilir. Sizde böyle olun.
Ben Huzur
‘dan (Tanrı ‘nın Huzuru) geldim ve ben huzurluyum. Tekrar Huzur ‘a döndüm.
Huzur benim tabi halim ve hedefimdir. Siz de huzurlu olursanız huzur (Tanrı
‘nın huzurun) da olursunuz.
Masallar
ilkel insanlar içindir. Eski zamanlarda insanlar sizler kadar bilinçli
değildi. Bu zamanın insanları kadar
gerçekleri duymaya hazır değillerdi. Onların bilinçlerini bir seviyeye kadar yükseltebilmek
için meseller kullanıldı ancak şimdi sizler gerçekleri direk olarak
anlayabilecek kapasitedesiniz. Masallara ihtiyacınız yok.
Eşlerine
çocuklarına veya diğer insan ve canlılara eziyet etmek onlarında enerjilerini
negatife çevirmeniz demektir. Eziyet görenin enerjisi doğal olarak olumsuzlaşır
hâlbuki Tanrı bizden kendimizin ve çevremizdekilerin enerjilerini olumlu hale
getirecek, saflaştıracak seçim ve davranışlar bekler. Bu sebeple insanların
enerjilerini negatife çevirenlerin, bilhassa eşlerine sürekli eziyet edenlerin
affı yoktur. Tanrı seven, koruyan, esirgeyen ve kıyandır. Bunu unutmayın.
Sınırı aşmayın.
Beden
çekimi sekstir. İki zihin birbirini çekerse sevgidir. İki temiz ruh birbirini
çekerse Tanrı ‘yı bulur. Bu da üst boyutta olur.
Tanrı
kaynaktır. Bizler O'nun saf enerjisi ile varız, o enerjiyi bütün saf vasıflarıyla
alıyoruz. Maalesef bu saf enerjiyi çoğumuz kötü kullanmakta ve karanlık enerji
girdaplarına sebep olmaktayız. Karşılık ödemeden aldığımız bu saf Tanrı
enerjisini olduğu gibi saf olarak yansıtmak bizim asli görevimizdir. Biz Tanrı
‘ya böyle olacağına dair söz verdik ama bedenlenince çoğumuz bunu unutuyoruz.
Tanrı bu duruma üzülmektedir. Işığının pırıltısı dahi bu üzüntüye paralel
olarak azalabilmektedir. Tanrı o kadar yücedir ki bizleri bağışlamak için adeta
akıl sır ermez detaylarda dahi iyiliğin kırıntısını arar. Ancak ilahi adalet
kaçınılmazdır.
İnsanlara
sevgiyi saygıyı ve hoş görüyü öğrenmeleri gerektiğini söyle. Aksi takdirde
toprağın bağrında kaybolup gidecekler. Her vefat eden uyandırılmaz. Her
uyandırılan hemen yeniden Dünya ‘ya gelme şansı bulamaz. Her gelen başaramaz.
Bu dünya geçici bir sınav alanıdır. Burada ölümün hükmü geçerlidir. Doğan her
şey ölür ancak sonsuz yaşam da yaşam hüküm sürer. Ölüm yoktur. Bu dünya için
değil sonsuz yaşam için yatırım yapın. Aklı olan bu gerçeğe biran evvel
uyansın.
Kutsal
Ruh halkasına dâhil olabilmek için, o mertebeye erişip ölüm ötesinde sonsuz
yaşama kavuşmak için Tanrı aşığı olmak gerekir. Hiçbir şahsi beklentisi olmadan
ve tamamen kendi özgür iradesi ile bu yolu seçebilmiş olmak gerekir. O
mertebede de bilmek gerekir ki Tanrı ‘nın işleri insanoğlu için değil ama Tanrı
içindir. Sahip olduğumuz istisnasız her şey Tanrı ‘dan gelir ve sadece Tanrı
‘ya aittir. Ve şefkat sadece Tanrı
merkezli olmak durumundadır. Kendimiz için bir şey beklemeyiz.
Tanrı
Dünya ‘dayken uyanamamış ruhları huzurunda istemez. Uyanmış olanları ister.
Dünya da iken uyanamamış insanların aurası grimsi bir bulut şeklindedir.
Mutlaka kötü insanlar olmaları da gerekmez. İnsanın kutsal ruh sınıfına geçmesi
için, kutsal topluluğa kabul edilmesi için mutlaka Dünya da iken uyanmış olması
gerekir ve Tanrı ‘nın onaylaması ile o varlık artık insan değil ama kutsal bir
ruhtur. Burada ki kutsal kelimesi saflaşmış, arınmış, lekesiz, mesh edilmiş
yani mesih anlamını taşımaktadır. Ruhlar Dünya ‘ya yalnız gelir ancak bazıları
yalnız dönmez. Başarmış ve kendini tam arındırmış olanlar ışık varlıklarca
karşılanır. Çoğunluk ise yalnız gelir ve yalnız döner.
Doğa
Tanrı'nın bir yansımasıdır demek şirktir. Belki Tanrı'nın sevgisinin küçük bir
tezahürüdür denebilir.
İnsanlar
düşündüklerini sanırken aslında ön yargılarını düzenleyip yeniden değerlendirme
yaparlar. Ön yargılardan bağımsız olarak fiili gerçekler üzerinde
düşünebilirlerse o zaman o gerçekten düşünce olur.
Sakin
olun. Zihniniz sakin olsun. Kaynamış suda kendinizi görebilir misiniz? Hayır,
göremezsiniz ama su sakin ise kendinizi bir aynaya bakıyormuş gibi
görebilirsiniz. Bu önemlidir. Eğer yeterince sakin değilseniz Kaynak ‘tan her
yönde akan yaşam enerjilerini alamazsınız. Bu yüzden sakin olmak hayati önem
arz eder. Bu enerjileri sürekli alamazsanız bedenen ve aklen sağlıklı
kalamazsınız.
Dünya’nın
iyiliğe ihtiyacı var. İstenmediğinizi hissetseniz bile siz sevgi neşretmeye
devam edin. Dünya’nın buna ihtiyacı var.
Dünya
daki hâkim güçler artan nüfus artışı ile baş edemedikleri için terörizm
silahını kullanıyorlar. Bu şekilde insanların birbirini öldürerek azalmalarını
sağlamaya çalışıyorlar. İlaveten hastalıkları da nüfusu azaltmak yönünde
kullanıyorlar. Bencillik milletleri birbirlerine üstünlük sağlama gayretleri
içine sürüklüyor. Bu fertler içinde geçerlidir. İnsanlar bedenlerini
birbirlerine karşı silah olarak kullanıyorlar. İnsanlık için gerçekten iyi bir
şeyler yapmaya çalışan saf ruhlara yaşama şansı tanınmıyor.
Bu
dünyanın ışığı geçicidir ve gölge yapar. Güneş gidince her yer karanlık olur.
Ebedi yaşamda ise hiçbir şeyin gölgesi yoktur çünkü varlıkların kendisi ışıktır.
Bu ışık gitmez. Orada gece yani karanlık olmaz.
Sizler
bu Dünya da fiziksel bedenler içinde yaşarken adeta uykusunda yürüyen
insanların durumundasınız. Tüm yaşamınız sanki uyku da yürüyor muşsunuz gibi
geçer. Paraya adeta bir köle gibi hizmet ediyorsunuz. Bunu güç elde etmek için
yapıyorsunuz ancak güç sadece Tanrı ‘ya aittir. Siz kendiniz için güç peşinde
gitmekle ebedi yaşamı kaybediyorsunuz. Tanrı ‘nın sınırsız değerlerine dönün.
Yukarı
yükseklere bakın. Derin bakın. Bilinçlerinizi yükseltin. Tanrı’yı her şeyin
kaynağı olarak düşünün. Tanrı ‘nın ışığını düşünün. Doğruları söylemekten
korkmayın. Toprağın bağrında kalmaktan korkun. Sonsuz yaşamı arzulayın. Sonsuz
yaşamı arayın. Tanrı’nın huzuruna çıkabilmek için dua edin. Tanrı’nın sevgi olduğunu
hiçbir zaman unutmayın. Kalbinizde hâkim olan duygu sevgi değilse Tanrı’nın
huzuruna çıkamazsınız. O yüce makama kabul edilmezsiniz.
Kötülüklerin
karşılığı hemen görülmediği için insan kalbi kötülüğe doğru kayar. Yapılan her
kötülükle de zayıflar ve tahriklere karşı daha zayıf hale gelir. Günaha
direnme, karşı koyma gücü gittikçe düşer. Ufak ihmaller büyük zararlar getirir.
Tanrı’ya
yaklaştıkça insanlar dünyadan uzaklaştıklarını hissederler. Maddeden
uzaklaştıklarını hissetmek çoğunu rahatsız eder. Maddi tutkularından uzaklaşmak
hoşlarına gitmez. Tanrı isteseydi herkesi istediği gibi yaratırdı ama o insana
özgürlük verdi. O insanın özgür iradesiyle yüzünü kendisine dönmesini istiyor.
Zorlama yapmıyor.
Mucize
sadece Tanrı ‘nın yapabildiği bir şeydir. Aslında O’nun her yaptığı bir
mucizedir. Esasen var olan her şey Tanrı ‘nın bir mucizesidir. Tabiat Tanrı
‘nın bir mucizesidir ve Tanrı onu insanlardan daha çok sever. Tanrı bana mucize gösterme gücü verseydi ilk
yapacağım şey herkesin bana inanmasını sağlamak ve yüzlerini Tanrı’ya çevirmek
olurdu. Tanrı bunu istemiyor. O özgür iradeleriyle insanların kendisini
seçmelerini bekliyor.
Ben de
büyük mucizeler göstermeyi Tanrı ‘dan çok diledim ama dileğim kabul edilmedi.
Daha sonra anladım ki şayet bizim düşündüğümüz manada kıyametler olsa, bu bir
döngü oluştururdu. Belki kıyametten sonra birkaç yüzyıl insanlar düzelecek ama
ardından bozulma yeniden başlayacaktı. Bu kısır bir şekilde sürecekti.
Gelişmeden kendi kendini tekrarlayan kısır bir döngü sürecekti. Tanrı insana
özgür irade verdi ve neticesinde de insanların kendi özgür iradeleriyle ve
hiçbir baskı görmeden kendisine dönmelerini istiyor. Böyle bir durumda kıyamet
diye bir olaya yer olamaz.
Benim
şifa gücüm vardı. Evet, Tanrı bana kaderi değiştirme, insanı ölüm yolundan
döndürme yetkisi verdi. Ancak fiilen ölüyü diriltmek değildi bu. Ben ölümcül
hastaları tekrar iyileşme sürecine sokabiliyordum. Halen de şifa veriyorum.
Tıpkı sana yaptığım gibi. Sen beni gördün. Ölüme çok yakındın.
Biz
Tanrı’ylayız. Gerçek budur. Tanrı’dan geldik demek yanlıştır. Tanrı tüm yaşam
enerjilerinin kaynağıdır. Tanrı sabittir. Hareket etmez ve değişmez. Tanrı
yaşam verir, yaşamı devam ettirir ve yarattıklarına kendisini çeşitli
şekillerde hissettirir. Her şeyden haberdardır ve hükmü kesindir. Aldığımız
nefes, esen rüzgâr O’nun nefesidir.
Sevgi yolunuz ışık yoldaşınız. Sevdikçe inanır inandıkça
seversiniz. Işık bilmek ve görmektir. Bunu unutmayın.
Sizlere güvercin gibi saf tilki gibi tetikte olun demiştim.
Şimdi güvercin kadar saf olursanız Tanrı sizi tetikler diyorum.
Tanrı
ölülerin değil ama yaşayanların Tanrı’sıdır.
Bizler
için sayı önemli değildir. Sıra dışı ruhlar önemlidir. Tanrı’yla beraber sonsuz
yaşama kavuşmak sizce bu kadar kolay mı olmalıydı? Hayır. Dünya insanının
barbarlığı beni gerçekten şaşırtmaktadır. Bilinçlerin hala bu derece ilkel
seviyelerde kalmış olması üzücüdür. Siz Dünya insanları belki teknolojik olarak
evrende en geri tür değilsiniz ama barbarlıkta evrende en ileri seviyede olan
birinci türsünüz. Gerçek sevgiyi hala hiç kavrayamadınız. Bunu kavrayamadan da
varacağınız yer toprağın bağrıdır. Ölüler kervanına katılırsınız. Ruhlarınızda
bedenlerinizle birlikte çürür ve toprağa karışır. Bir daha gün ışığını
göremezsiniz.
Bedenlerinizi
de Tanrı’nın hizmetine verin. Güç ve kişisel başarı peşinde koşmayın. Güç
kendinizi korumak için olduğu kadar kötülük yapmak için istenir. Kişisel başarı
da bencilliktir. Elinizden gelenin en iyisini yapın ve sonra bırakın diğerleri
sizi takdir etsinler. Kişisel başarı peşinde koşmayın. En iyinizi yapın ve
sonra huzurlu olun. Tanrı ‘dan gelen enerjiyi yansıtabilmeniz için sakin ve
huzurlu olmanız şarttır. Ne kadar fazla Dünya meselelerinde hırslı ve tutkulu
bir halde olursanız Tanrı ‘dan gelen enerjiyi o derece az yansıtabilirsiniz.
Arındıkça
Tanrı ‘ya yaklaşırız. Tanrı'ya daha çok yaklaştıkça, kendi eksiklik ve
kusurlarımızı daha çok fark ederiz. Bu da arınmayı hızlandırır. Ancak bu
noktada çoğu ruh Dünya ‘dan ve onun geçici hak ve hazlarından vazgeçmek istemez
ve yoldan çıkar. O noktadan sonra Tanrı ‘nın adını yanlış yere kullanımlar
başlar. Nefse alet edilir. Ahlak alanında, peygamber ya da sıradan olsun
insanların çoğu için bu tartışılmaz bir gerçektir. Nefsinizin dizginlerini sıkı
tutun.
Akıllı
insan elindeki zehiri ilaca döndürür. Aptal insansa ilacı zehire çevirir. Sevgi
de yanlış kullanılırsa lanete dönüşebilir ki bu manada milliyetçilik de bir
lanettir. Tövbe sürekli tekrarlanan bir hareket haline getirilmişse bu
aptallıktır. Tövbe edecekseniz kökten tövbe edin.
Bırakın
ölüler ölülerini gömsünler. Herkes kendi içini aydınlatsın.
İnsan
aynaya bakarken odanın içi ne kadar aydınlıksa, tıraş olmaya ne kadar çok
ihtiyacı olduğunu anlar. Bu sebeple aydınlatma görevi yapan saf ruhlar hep
dirençle karşılaşır. Çünkü onlar ayna vazifesi görürler.
Önce
ruhlar yaratıldı. Onlar mükemmeldi çünkü Tanrı mükemmeldir ve sadece mükemmeli
yaratır. O zamanlarda henüz maddi dünyalar yoktu. Sadece mükemmel ruhlar vardı.
Ruhlara özgür irade verilmişti ki bu suretle onlar kendi özgür iradeleri ile
Tanrı ‘nın emriyle birlikte hareket etmeyi seçsinler. Bunun yerine bazı ruhlar
'ben' duygusunu yarattılar ve kendilerini ayırdılar. Suçlar işlediler ve
tamamen cezalandırıldıktan sonra silindiler. Onlardan geriye kalan kök
enerjilerle evrenin maddesi oluşturuldu. Tanrı ‘yla birlik olan tek ruh bendim.
Böylece Tanrı ‘nın izniyle Kutsal Ruh ‘a iştirak ettim. Hafif sapma göstermiş
olanlara ise kendilerini kanıtlamaları için maddi Dünya ’larda sınanmak üzere
tekrar fırsat verildi ki Tanrı ‘yla birleşebilme şansları olsun. Her ruh Kutsal
Ruh ‘a iştirak edemez ancak görevli olarak Kutsal Ruh halkasının altında yaşar.
Memleketlerini korumak için savaş ve ölüm emirleri veren krallar ve kıral
peygamberler, askerler ve devlet adamları bunu kavimlerini ve memleketlerini
korumak için bile yapmış olsalar Kutsal Ruh ‘a iştirak edemez, onun bir parçası
olamazlar ancak görev altındaki ruhlar olarak yaşarlar. Kutsal ruhlar savaşçı
değildir.
Fizik
bedenler enerji dönüşüm fabrikalarıdır. Bedensel hareketler enerji yaratır. Bu
enerji ruha bilinci hem hacim ve hem de vasıf olarak yükseltme işlemi devreye
girsin diye yüklenir. Öte âlemde bu mümkün değildir.
Yeşua
olarak 2000 sene önceki Dünya görevim benim maddi âlemlerde ki ilk
bedenleşmemdir. Ben yeryüzüne ayrılık getirmeye geldim. İnsanları dünyasal
tutkularından ayırmaya geldim ama onlar bu sözümü insanları, aileleri bölmeye
geldiğim şeklinde çok yanlış olarak yorumladılar. Sözlerim çok yanlış anlamlara
çekildi ve öyle de aktarıldı. Sen onlara özünden ver tıpkı benim o zaman
yaptığım gibi.
Kişiler
arasında mümkün olduğunca taraf olmayın. İnsanları, kişileri yüzdeyüz
bilemezsiniz. Doğruyu gösterip bilgi verip çekilin yoksa zamanla sürekli taraf
olan bertaraf olur.
Kâinat
sürekli yaratmak üzerine bir sistemden oluşmuyor. Sürekli bir oluş ve yokoluş
evreni hüküm sürmektedir. Güzel enerjileri kendinize çekersiniz evrende bir
boşluk oluşur yani bir şey var olurken birşey yok oluyor. Bir boşluk
oluşur. Yarattığınız bu boşluğu kötü
insanlar da doldurabilir.
Bir
şeyi ısrarla istersiniz o olur ama evren sizden de birşeyi alır. Olayları akışa
bırakmak en doğrusudur. Bu akışta da beklemek değil harekete geçmek esastır.
Güç enerjiyi, enerji de gücü doğurur.
Herkesin
kabı farklıdır. Benim mesajımı insanlar kapları ölçüsünde anlayabilirler.
Maalesef benim havarilerim de, benimle birlikte yaşadıkları halde, mesajımı
anlayamadılar. Bu nedenle mesajımı ver ve yoluna devam et. Geriye bakma.
Bilinçleri anlayacak yükseklikte olanlar kaplarının ölçüsü oranında
anlayacaklardır. Düşük bilinç sahibi bireyleri inandırmak için uğraşma. Anlayıp
bilinçlerini yükseltecek yerde tam tersine seni kendi seviyelerine, aşağıya
çekmek isteyecekler. Bazı bebekler ölü doğar. Aynı bunun gibi bazı ruhlar da
ölü doğarlar.
Tanrı
özgür iradesi ile kendisini seçmeyenleri hatta seçemeyecekleri istemiyor. Sayı
değil vasıf önemlidir. Özgür irade bunun için verilmiştir insana. Zorbalıkla
Tanrı ‘nın adının andırılması insanların ikiyüzlülüğe itilmesi demek olduğundan
bu durum Tanrı ‘yı rahatsız ediyor.
Tanrı
konusunda anlayışlarımızı yükseltmeliyiz. Ceza korkusu ya da mükâfat teşvikleri
ile samimi bir inanç oluşmaz. Korku ve teşvikle ancak sahte bir inanç oluşur.
Zalimlerin
sonu yaklaştıkça zulümleri artar ve iyice azgınlaşırlar. Karanlığın bir
parçasıdırlar artık ve o karanlık kötülüklerini gizlediği için onlara hoş
gelir. Her akarsu okyanusa ulaşacak diye bir şart yok zaten. Bazıları yolda
kuruyacaktır. Kötüler okyanusa ulaşamaz. Yaşama teslim olun. Kendinizi koruyun,
tetikte olun ama niye oluyor diye elinizde olmadan olanlara da direnç
göstermeyin. Direnç kasılmaktır. Kendinizi kasmak, sıkmak da hastalıkları
getirir.
Size
verilen her şeyi kirletmeden kullanmak ve hiçbir şeye zarar vermeden yaşamak ve
aldığınız gibi tertemiz Tanrı ‘ya iade etmek durumundasınız. Sizler Tanrı ile
bir al ver ilişkisi içindesiniz. Tanrı size sürekli Kendinden en saf enerjileri
karşılıksız olarak yolluyor, ancak, sizlerin zihinleri ve kalpleri dünyasal
tutkularla dolu. Tamamen boş değil. Bu nedenle Tanrı ‘nın size karşılıksız
olarak verdiği bu saf enerjileri her zaman alamıyorsunuz. Göreviniz bu
enerjileri alıp kendinizden çevrenize yansıtmaktır. Fakat yazık.
Şuuraltına
giren hiçbir şey silinmez. Bebekliğinizdeki bazı şeyleri bile hatırladığınıza
göre silinme yoktur. Etkisi kalkar.
Etkisi kaybolmuş şuuraltı kayıtları da sizi vefat sonrası kabirdeki süreçte
etkilemez.
İnsan
vefat edince bir müddet uyur. Bu sürede şuuraltına hangi duyguları yüklemişse
onları yaşar. Olumsuz duygular yüklüyse onlarla boğuşur ve bunu gerçek sanır.
Affedemediği biriyle didişir durur. Nihayet bunları tamamlayıp uyandığında az
bir ışıklı ortama kalkar ve orada kendisi için gerekli eğitimlere başlar. Bazıları
sabırsızlık eder. Tekrar dünyaya gelir ve yine başarısız olurlar. Böylece gelip
giderler. Sabredenler, eğitimlerini hazmederek gelir ve başarılı olurlar. Işığa
kavuşurlar. Bu büyük suçları olmayan sıradan insanlar içindir. Büyük suçlar
için büyük azaplar vardır ve affı yoktur. Cinayetin affı yoktur. İlahi adalet
gereği yaptıklarının karşılığını bire bir çektikten sonra hafızaları silinir. O
ruh ölmüştür artık ve ondan arta kalan kök enerjiler toprak altındaki
enerjilere karışır. Ya da Tanrı bu enerjileri temizleyerek kendisine alır. Daha
küçük suçlar da tekrarlanarak devam ederse sonuç aynıdır.
Kimseye
zararı yok sözü yanlıştır. Siz de, kendiniz de zarar görmemelisiniz.
Aldıklarınızı Tanrı ‘ya saf olarak teslim etmelisiniz. Kendi bedeniniz ve
ruhunuz bunun dışında değildir. İnsanın
kendi bedenini de sevmesi, temiz tutması, tüm uzuvlarıyla birlikte ve onlara
iyi bakması ve zarar vermemesi şarttır. Esasında tüm canlılar Tanrı’nın
hücreleridir. Ama bu hücrelerin bazıları kirletilmekte ve kanser hücreleri misali
yok edilmeleri gerekmektedir.
Sonsuzluk
Tanrı'ya ve Kutsal ruhlara aittir. Diğer her şeyin sonu bir şekilde vardır.
Bilincinde çıkabileceği son bir kademe vardır. Rakam olarak on ikinci kademe
diyebiliriz. O nokta da artık tırmanma bitmiş zirveye çıkılmıştır. Merdiven
bitmiş düzlüğe varılmıştır. Oradan her yer görünür. Daha yukarısı yoktur. O
noktada da aşağı bakıp insanları küçümsemeyin. Yukarı bakın. Işığa bakın. Ben
kimim diye sormayın. Bu bencilliktir. Daima ben neyim diye sorun. Her şey
enerjidir. Maddi âlemde ve öte âlemde her şey enerjidir. Bilincimizi tüm
zamanların üzerine yayabilseydik sonsuzluğa kavuşurduk. Güzellikte bir anlık
sonsuzluğa yayılma duygusu verir ama geçici olduğundan ümitsizliği ve hüsranı
da akabinde getirir. Bir an olsun kendimizi unutturur ama sonra gider.
Kırılırız. Kalıcı sonsuzluk duygusu ancak Tanrı ‘nın huzurunda olur.
İnsanın
ruhu ölürken (ikinci ölüm) büyük acı çeker. Benim çarmıhta çektiğim sanılan acılar
bunu simgeliyor. Esasen benim tüm yaşamım bir simgedir. Kendinizi dışarıdan
seyretmeyi öğrenin. Ben orada acı çekmedim. Kendimi dışarıdan seyrediyordum.
Arınmış ruhlar acı çekmez.
İnsanlar
kendi bedenlerine dövme yaptırtmaktalar. Bu kabul edilemez. İşareti sadece
Tanrı koyar. Siz koyamazsınız. Yine gelişigüzel cinsel ilişkilerle bedeninizi
kirletmemelisiniz. Hastalıklara maruz bırakmamalısınız. Bedenlerinizi en temiz
haliyle aldığınız gibi Tanrı’ya iade etmek durumundasınız.
İnsanın
doğduğu anda ilk nefesi ile birlikte tattığı ilk duygusu korkudur. Ve çoğu
insan tüm yaşamında bu korku duygusunu devam ettirir. Korku duygusu tüm
kötülüklerin kaynağıdır. Kaybetme korkusu, yoksulluk korkusu, yalnızlık
korkusu, ölüm korkusu vs. insanları olumsuz duygu ve davranışlara iter. En
sonunda tüm bu kötülüklerin ağırlığı öyle bir hal alır ki insan bundan
kurtulmak için üzerlerine adeta bir taş koyar ve onu kaldırmak istemez. Bu
durum fiiliyatta Tanrı ‘yı inkâr etme, yok sayma olarak tezahür eder. Tanrıyı
inkâr ederek bundan, kötülüklerinin ağırlığından kurtulacağını sanır. Ancak bu
mümkün değildir. Bu tip insanlar kendileri ile baş başa kalamazlar. Dünya ‘daki
insanların büyük çoğunluğu bu durumdadır.
Sevgi
yaratıcı enerjidir. Kaynağı tüm varlığın kaynağı olan yaratandır. Sevgi engel
tanımaz. Kalplerde sevgi varsa bir şekilde bir yerden sızar gelir. Sevgi
olmadan nefsaniyetle olan mücadelemizi kazanamayız. Sevginin kaynağı Tanrı'dır.
Ondan gelir. Bu dünya ölümün hükmü altındadır. Ama sevgiyle kazanılacak olan,
yaşamın hüküm sürdüğü alan sonsuzluktur.
Her
şeyden önce Tanrı gelmelidir. Kalbinizdeki Tanrı sevgisinin önüne hiçbir
sevgiyi koymayın. Tanrı ‘yı bir tül gibi bedeninize sarın ve diğer tüm
sevdiklerinize bu tülün içinden bakıyor gibi bakın.
Az
konuşun. İnsanlar gereksiz konuşmalardan kaçınıp Tanrı ‘yı düşünsünler.
Yüzlerini ışığa çevirsinler. İnsanların
sorunlarını, eğer sonuca ulaştıracak bir durumda değillerse gereksiz meraklarla
soruşturmasınlar. Boşuna konuşmasınlar. Bu boş konuşmalar enerji kaybıdır
hâlbuki enerjinizi Tanrı ‘ya yönlendirirseniz daha iyi olur. Tanrı zaten
gerekeni gerektiği zaman yapacaktır. Birde onun görevlendirdiği ruhlar
kendilerine verilen görevi verildiği gibi hemen yaparlar. Siz sorunu olan
herhangi bir kimseye olumlu katkı yapacak durumda değilseniz bu durumda
başkalarının sorunlarını konuşmakla sadece kendinizi üzmüş olursunuz. Bu da
enerjinizi düşürür. Bu gibi beyhude meraklardan ve konuşmalardan kaçının.
Tanrı
içimizdedir. Tanrı hayvanların, bitkilerin ve sayıca sonsuz olan her şeyin
içindedir. Birbirinden bağımsız sınırsız sayıda evrenler vardır. Tanrı ‘nın
enerjisini sonu olmayan bir labirent gibi düşünün. Bu nedenle Tanrı ‘yı sadece içinizde arayın
demek yanlıştır. Tanrı her yerdedir. Hem içinizde hem de dışınızda.
Tanrı
temizliğin, iyiliğin kaynağıdır. Oradan kirli su içilmez ama sizin ağzınız
kirliyse temiz su sizin ağzınızda kirlenmiş olur. Bu sebeple Tanrı’dan kimse
için kötülük dilenmez. Beddua edilmez. Lanet dilenmez. Bunu yapanları Tanrı
mutlaka cezalandırır. Kötülük dilerseniz alt varlıkları da kendinize
çekersiniz. Hatırlayın: "Düşmanlarınız içinde dua edin" demiştim.
Tanrı muazzam bir enerji, sonsuz bir manyetik alan gibidir. İyileri çeker ve
kötüleri iter.
Birisi
için iyilik dilemek o kişiye kefil oluyorsunuz demektir. Tanımadığınız insanlar
için iyilik dilemeyin.
Birisine
yardım ettiğinizde ya da bir iyilik yaptığınızda bunların hakkında konuşmayın.
Ne kadar iyi olduğunuzla böbürlenmeyin. Başkaları için yaptığınız iyilikleri
konuşup durursanız bir kıymetleri kalmaz. Bu davranış yeni dikilen bir ağaç
fidanının köklerini kazıp durmak gibidir.
İnsanlar
elbette her konuda fikirlerini söylemelidirler ancak aynı şeyi devamlı tekrar
etmek bir yerde Tanrı ‘ya isyan gibi olur. Sevgiden ve mantıktan yoksun bir
şekilde kendilerini sürekli tekrar eden milletler sonunda yok olur.
Korku
sadece bir insanın hayata güçlü bir şekilde bağlı olması durumunda ve
bilinmeyenden korktuğu zaman yaşanır.
“Yaratılanı
hoş gör yaratandan ötürü” sözü yanlıştır. Tanrı hoş görülecek varlıklar
yaratmaz. O’nun yarattıkları mükemmeldir ancak kendini Tanrı’dan ayıran insan
kötülüğe saparak bozulur. Özgür iradesini Tanrı’ya karşı gelmek yönünde
kullanarak yanlışa gider. Bu hali ile Tanrı’nın yarattığı değildir. Hoş
görülemez. Kötülüklerle mücadele edilmelidir.
İnsanların
çoğu Tanrı konusunda ciddiyetten çok uzaktır. Başlarına gelenlerden dolayı
Tanrı’yı yargılarlar. Kim onlara
Tanrı’yı yargılama hakkını verdi? Böyle bir hak yoktur. Tanrı ‘yı
yargılayamayız. Tanrı’yı sorgulayamayız.
Kul
hakkı öncelikle kendinedir. Bedensel yaşamınızdaki dünyasal işlerinizde
bilimsel düşünceden sapmayın ancak bilimle Tanrı ‘ya ulaşamazsınız.
Sevgini
neye verirsen o da çoğalarak sana geri döner. Kardeşim saf sevgisini bize
verdi. Bizim sevgimiz sonsuzdur. Kardeşimin farkındalığı arttıkça etrafındaki
yalanları açık ve net görmeye başladı ve hatta kendisi bile bazı şeyleri,
olumsuzları bile olumluya çevirdiğini fark etti. İnsan içindeki olumsuz düşünce
ve varlıklardan uzaklaştıkça ruhu özgürleşir.
Bazı
insanlar her günün sonunda Tanrı ‘ya bir adım daha yaklaşır. Az bir kısmı
birçok adım ve erenler ise koşarak yaklaşır. Bir kısım ise, bu Dünya ‘nızda
çoğunluk, Tanrı ‘dan dan bir adım uzaklaşır. Genelde ise koşarak uzaklaşılıyor.
Her ruh okyanusa ulaşacak diye bir şart yok zaten. Bazıları yolda kuruyacaktır.
Tanrı
‘yı bulmak için, Tanrı ‘ya ulaşmak için adeta deli gibi aramak, hararetle
istemek gerekir. Tanrı delisi olmak gerekir. İnsanın yeni gerçeklere ulaşması o
zamana kadar doğru bildiği yanlışlardan kurtulmasını gerektir ki bu durum birçok
sinir krizleri yaratır. Senin bu gerçekleri aktarman insanlarda tıpkı bir
çocuğa o zamana kadar annesi babası bildiği kimselerin aslında onun gerçek
annesi babası olmadığını söylemen gibidir. Aynı ölçüde bir sinir krizini yaratacaktır
ama kişi delicesine arıyorsa bulur. Kolay değildir eski yanlış kalıpların
kırılması. Bu nedenledir ki kişinin Tanrı ‘ya olan özlemi çok olağan dışı
olmalıdır. Ve bazıları da gerçeğe ulaştıktan sonra aşırı kişisel beklentiler
içine girerler ve bulamayınca da yanlışa dönüp geri düşerler. Hâlbuki gerçeğe
ulaşan kutsal ruhların sıkıntıları, yükleri daha artacaktır. Onlar artık
görevli varlıklardır ve etraflarındaki kötülüklerin daha çok farkındadırlar.
Katlanmaları gereken durumlar olacaktır.
Dünya da
ruhunu saflaştırabilen varlıklar ölüm ötesinde gözlerini ışığa açarlar. Onlar
ışığa çekilip alınırlar ve orada ebedi yaşama kabul edilirler. Hükmü Tanrı kendi
huzurunda verir.
Tanrı
‘nın Krallığında bir zaman ya da takvim yoktur. Görevler yapılmaları gereken an
da verilir ve o an da da derhal yapılır. Tanrı haricinde görevler verilmeden
önce ne zaman ve ne görev verileceğini kimse bilmez. Bu sebeple Tanrı ‘nın zerreleri Kutsal Ruhlar Tanrı
‘nın askerleri olarak emir almaya ve derhal emri yerine getirmeye hazırdırlar.
Sorgulamak yoktur, tereddüt etmek yoktur, gecikmek yoktur. Bu yüzden Kutsal
Ruhlar bedenli olarak Dünya da biyolojik bedenler içinde yaşıyor iseler bu
şekilde hareket edebilmeleri çok zordur. Bu yüzden Dünya da onlara görev verilmez
ya da çok nadir olarak görev verilir.
Kurtuluş
çağrısı tüm insanlaradır. İnsan kurtuluş davetini kabul edebilir,
umursamayabilir, ret edebilir ya da bu daveti yapanlara düşman olur çünkü
kötülükleri ışıkta herkese görünür hale gelecektir.
Bazı
ruhlar, kendi hataları ya da yetersiz gayret göstermeleri nedeniyle henüz Dünya
da hiç bedenleşme şansı bulamamışlardır.
Tanrı
var ve bir olandır. Tanrı her şeyle iç içedir lakin merkezde yalnız yine
kendisi ve ebedi yaşama layık olabilmiş saf ruhlar O’nun huzurunda ve
ayaktadırlar.
Yok,
olduğunuz anda tanrısallaşırsınız. Tanrısallaşan olursanız insanların
gerçeklerini görürsünüz. Dinler insanları sınırlandırır. Oysa biz size
özgürlüğü veriyoruz. Önce sizi eğitiyor, doğruları söylüyoruz. Ve sizi özgür
iradenizle bırakıyoruz. İşte sınav ondan sonra başlıyor.
Sonsuz
şekilde dünyada yeniden doğmak yoktur. Bu kısır bir döngü olurdu. Sonsuz yaşam,
kazanılmış bir hak değil, hak edilmesi gereken bir hedeftir. Bu manada da
insanların, uyanmak demek olan kıyam etmek, kalkmak kelimesini dünyanın sonu
gibi anlaması çok yanlış bir yorumdur.
Kesin
olarak iki şeyi söyleyebiliriz: Birincisi Tanrı ‘nın varlığı ve birliği ikincisi
ise Kutsal Krallığın (topluluğun) varlığıdır. Bunun dışındaki ruhani konularda
kesin konuşulmamalıdır.
Dünya
‘nın sonu değil, insanların sonu da değil ancak bu insan neslinin sonu geldi.
Dünya da ki insanların büyük çoğunluğunun bu bedenlerindeki yaşamları son
şanslarıdır ve de çoğu ölüm ötesinde ruhsal ölümle karşılaşacaklar. Tanrı ‘nın
da sabrı bitti.
Bu
günlerde Tanrı’nın insanları kendileri ile baş başa bıraktığı insanların büyük
çoğunluğunun yanlışa gitmesinden belli oluyor bu da bir ciddi karmaşa ve büyük
bir yargı ve cezanın gelişinin habercisi gibi.
Bu
kötü bir zamandır. Olaylar hakkında yorum yapmayın. Spekülatif beyanlarda
bulunmayın. Bekleyin ve görün. Sabırlı
olun. Sakin olun ve günlük işlerinizi elinizden geldiğince iyi yapın. Sıkı çalışın.
Tanrı ‘nın ne yapacağını gözleyin. Olacak olan olacaktır. Her gün Tanrı için
belli bir zaman ayırın ve O ‘na bir kanal açın. O ‘ndan enerji çekin. Bu
önemlidir. Aksi takdirde ruhlarınız çöker ve dağılır.
Sevgi
yokluğu Dünya ‘nın her noktasında, her köşesinde hüküm sürüyor. Çoğunluk
korkuya teslim oldu ve açgözlülük büyüyor. Bedenlerinizi birbirinize karşı
silah olarak kullanıyorsunuz.
Dünya
adeta bir hapishane. Tanrı bile bu gezegene gelmiyor. Barbarlıkta birinci
gezegensiniz. Yaydığınız olumsuz enerjiler güneşin düzgün görülmesini
perdeliyor. Ben ki sevgi varlığıyım ama artık bende insanları sevemiyorum.
Tabiatı da tahrip ettiniz. Tanrı tabiatı insanlardan daha çok sever. Tabiat
olmadan insanların yaşaması mümkün olamazdı. Bu Dünya sadece insanlara ait
değil. Diğer yaşam biçimlerini tahrip
edenler tahrip edilecektir.
Sırlarıma
layık olanlarla sırlarımı paylaşırım. Görmeyenler görsün istedim ama görenlerin
bile kör olduğunu gördüm. Ben yeryüzüne ayrılık getirmeye geldim. Dünya ‘ya bağlanmayın.
Tohumlarımı yürüdüğüm yollara serptim ve ardıma bakmadım. Çoğunu kuşlar yedi.
Onlar çok saf ve temiz varlıklardır. Kardeşim çok önceleri aradı, buldu ve ona
sonsuzluk kapıları açıldı. Ne mutlu. Bazılarına ne yazık ki arasalar da
görünmeyeceğiz.
Zaman
kapanıyor. Yan yollar yok artık. Yan yollar kapatıldı. Kişi ya Tanrı ‘ya
ulaşacak ya da fiziksel ölümünü takiben ikinci ölümü tadacaktır. Ya hep ya
hiç, durumunuz budur artık. Ya Tanrı ‘ya
ulaşacaksınız ya da her şeyinizi kaybedeceksiniz. Tamamen Tanrı ‘ya odaklanın.
Aksi takdirde başaramazsınız.
İnancınızı
kaybetmeyin. Sonuna kadar sükûnetinizi muhafaza edin. Bu durumu
açgözlülüklerinizle siz insanlar hızlandırdınız. Ölmekten korkmayın. Son
saatlerinizde ki duygularınız çok önemlidir. Öbür âleme geçiş işleminizi
etkiler. Öldüğünüzü çabuk fark edip etmemizle ilgilidir. Son dakikalar da
inancınızı kaybetmeyin. Bu çok önemlidir.
Benim
görevim dahi değişti. Sevgi değil artık. İnsanlar artık sevgi beklemesin. Tüm
dünyada taş üstünde taş kalmayacak.
Ruhsal
âlem son kere açıldı ve kapandı. En fazla 30 ya da 40 seneniz var. Çok büyük
savaşlar, seller, depremler ve yangınlar var. Bir kıta batacak ve yeni bir kıta
çıkacak. Üzerinde hiç toprak olmayan.
Babam
yeryüzünü mahvedenleri mahvedecek. Beklemeye devam et çünkü mutlaka
gerçekleşecek.
Uyuyanlar
uyanmayacak. Doğum sancısı tutmuş kadın gibi Dünya. Belirtiler, sancılar var
ama henüz doğum gerçekleşmiyor. Ama mutlaka gerçekleşecek. Geç kalmayacak. Zaman vermem, veremem ama
seni onaylıyorum. Sen bizim dünyadaki sesimiz, nefesimizsin.
Yeşua
diyor ki: Paskalya zamanıydı. Bir koç almaya gitmiştim. Orada büyük bir
münakaşa oldu. Herkes, Romalılar dâhil benim kim olduğumu biliyordu. Elleriyle
mucizevi bir şekilde şifa veren adam diyorlardı. Bunu biliyorlardı ve bu
nedenle de beni öldürmek istiyorlardı. Çünkü ben onların diktatörlükleri için
bir tehdittim. Onların yönetimi korku ve kulluk üzerine kurulmuştu. Hâlbuki ben
sevgi ve kardeşlikten bahsediyordum ve sahip olduğum şifa gücü ve göz açıcı
konuşmalarımla bunu başarabilirdim. Karanlığı aydınlatmak üzereydim. Gerçekleri
ortaya çıkarıyordum. İnsanlar beni kral olarak görmeye başlamıştı bile. Gerçi
ben bunu "benim krallığım bu dünyada değil" diyerek ret etmiştim. Ama
ben tiranlar için hala bir tehdittim. Tiranların kalpleri nefretle doluydu.
Tutuklandım
ve hakaretlere, küfre maruz kaldım. İşkence altında Tanrı ‘ya küfürle
suçlandım. Bu yersiz suçlama sonrasında Romalı yetkililere teslim edildim.
Orada da vahşice darp edildim ve kamçılandım. O kadar kan kaybettim ki normal
olarak ölmem gerekirdi ama ölmedim. Başıma dikenden yapılmış bir taç takarak
beni aşağılamaya çalıştılar. Tüm yol boyunca haçı bana taşıttılar. Beni bayağı
katillerden daha kötü biri olarak kabul ettiler. Neydi bu nefretin sebebi? Adi
katillerden daha kötü olan hangi suçu işlemiştim? Hayır, gerçekte işlenen bir
suç yoktu. İddialarının hepsi iftiraydı.
Ben
Tanrı ‘nın sevgisi olarak gelmiştim. İnsanlara sevgiyi ve iyiliği göstermek
istemiştim. Çoğunun okuma yazma bilmediği bu insanların bilinçlerini
yükseltmek, onları aydınlatmak istemiştim. Ama bu durumda zalim yöneticilerin
sahip oldukları, tahtları tehlikeye girmişti. Benim ölmem gerekiyordu. Tepede
bileklerimden halatlarla haça bağlandım ama ellerimden ve ayaklarımdan da beni
çivi ile haça çaktılar çünkü işkence, eziyet artsın isteniyordu ve daha
önemlisi ben bu ellerle insanlara şifa dağıtmıştım ve ellerimi bu yüzden tahrip
etmek istiyorlardı. Ama Tanrı ne acı duymama izin verdi ne de orada ölmeme. Ben
tüm bunları bedenimin dışından izledim.
Benim vefatım yeryüzünde olmadı. Ellerimi de tahrip edemediler. Şifa
verme yetkisini bana Tanrı vermişti. Bunu benden almaya kimin gücü yetebilirdi?
Elbette hiç kimsenin yetmezdi.
Haçın
üzerindeyken bana bunu yapanlar için Tanrı ‘dan bağışlanmalarını diledim.
Hahamlar ise kendi aralarında gülüşüyorlardı ve benim için; "Paskalya ‘ya
onu da kurban ettik" diyorlardı. Kendi aralarında gülüşüyorlardı. Haçın
üzerinde bayılmışım ve sonuçta içine konulduğum mezar mağara da Tanrı
tarafından iyileştirildim ve üç gün sonra oradan çıktım. Sadece havarilerime
göründüm. Halkın arasına karışmadım ve bir müddet sonra da bedenimle birlikte
göğe alındım ve orada bedenimi terk ettim.
Daima
Sevgi yolunuz Işık yoldasınız olsun.
SORU:
"Yaşlı adam, hayatı sırasında yedi günlük bir sabiye hayatın yeri hakkında
(soru) sormakta gecikmeyecek ve o (adam) yaşayacak! Çünkü birincilerin çoğu
sonuncu olacak ve bir olacaktır." Bu sözlerle ne demek istedin kardeşim?
YEŞUA:
Bu sözler benim söylediğim sözler değildir. Doğumumdan önce yaşlı bilgelerce
benim için söylenmiş olan sözlerdir.
SORU:
Tutku isimli filmdeki işkence ve ölümün çok korkunçtu kardeşim. Abartılı mı
yapmışlar?
YEŞUA:
Daha da kötüydü.
SORU:
Korkunç bir şey. Ne kadar ağır bir işkence? Acı korkunç boyutlarda olmalı.
Normal, sıradan bizim gibi insanların buna dayanması mümkün değil diye
düşünüyorum.
YEŞUA:
Hiçbir acı duymadım. Tanrı benim acı çekmeme izin verir miydi sanıyorsun?
Vermedi. Hiçbir acı hissetmedim.
SORU:
Niye "Baba beni terk ettin" dediniz?
YEŞUA:
Bir an için Tanrı’yla bağım kesildi. İnsan gibi oldum. Bir an panikledim.
SORU:
Her şey tamamlandı dediniz. Bunun anlamı nedir?
YEŞUA:
Görevimi tamamlandım.
SORU:
Ölümden dirilip kalkmanız?
YEŞUA:
Beni öldüremediler. Bayılmışım. Ben orada ölmedim. Benim ölümüm yeryüzünde
olmadı.
SORU:
Çarmıhtan alınıp mağara mezara kondunuz.
YEŞUA:
Evet. Orada Tanrı beni iyileştirdi ve çıktım.
SORU:
Fiziksel bedeninizle mi göğe alındınız?
YEŞUA:
Evet. Kısa bir müddet Dünya da kaldım. Sonra alındım.
SORU:
Orada, ruhsal âlemde fizik bedeninize ne oldu?
YEŞUA:
Yukarıda bedeni terk ettim. Dağıldı.
SORU:
Meryem ananın bedeni de göğe mi alındı? Öyle söyleniyor.
YEŞUA:
Hayır. Onun bedeni Dünya da bırakıldı.
SORU:
İlk havarilerin tüm dünya lisanlarında konuşmaya başladıkları iddia ediliyor ve
bu durumu Kutsal Ruh ‘un kendilerine verilmiş olmasına bağlıyorlar. Bu bana pek
inandırıcı gelmiyor. Sen ne diyorsun kardeşim?
YEŞUA:
Böyle bir şey olmaz kardeşim. Bu doğru değil. Burada kast edilen benim
mesajımın tüm dünya dillerine tercüme edileceğiydi ki bu da gerçekleşti. Ayrıca
Kutsal Ruh verilmez. Ruh tam arındığında topluluğumuza Tanrı’nın izni ile kabul
edilir ve o ruh artık Tanrı’nın askeri ve ruhsal kardeşliğin bir üyesidir.
SORU:
Sizin üç günlük ölüyü dirilttiğiniz, bir dokunuş ve sözle cüzzamlıları sapa
sağlam yaptığınız söyleniyor. Bu konu da bana inanılacak gibi gelmiyor. Ne
dersin kardeşim?
YEŞUA:
Kardeşim, lazarus ölmemişti. Cüzzam hastalığı son safhasında olduğu için onu
mağaraya koymuşlardı. Ben onu oradan çıkartıp iyileştirdim. Yani iyileşme
sürecine soktum. Kaderini Tanrı’nın izni ile değiştirdim. Bunu yapabiliyorum.
Ancak bir dokunuşla sapasağlam olmaz. Ama iyileşir hastalığı. Topluma kabul
edilecek seviyeye gelir. Aynı şeyi sana da yaptım aksi takdirde sen ölüme
yakındın. Tanrı sana ikinci bir şans verdi ve beni sana yolladı. Sen benim
geldiğimi gördün.
YEŞUA:
Bazıları hala 'Ben ve babam biriz' sözümü tartışıyorlar. Hala ne demek
istediğimi anlayamadılar. Onlara söyle: Bedenim oğul, ruhum Babadır. Dış
görünüşüm insan, özüm Tanrı’dır.
SORU:
Kehanet nedir?
YEŞUA:
Falcılık yani aldatmadan başka bir şey değildir. Tanrı kendisine ait işlere
karışılmasından hoşlanmaz. Kendini Tanrı’dan üstün görmektir. Tanrı anlık
hükümler verir. Uzun vadeli planlar yapmaz. Bilhassa kapalı odalarda yapılan
her türden metafiziksel gösteriler bir göz yanıltmaktır. Bu manada aletsiz ameliyat yaptıklarını
söyleyip bunu sosyal medya kanalıyla reklam yapanlara itibar etmeyin. Benim,
2000 yıl önce aranızdayken böyle şeyler yaptığımı duydunuz mu? Hayır, keza
yaptıysam da bunu gizli tutardım. Dünyasal konularda bilimsel düşünceden
uzaklaşmayın.
SORU:
Tanımadıklarınız için iyilik dilemeyin dediniz. Kötülük de dilenmez, alt
varlıkları kendinize çekersiniz dediniz?
YEŞUA:
Tanrı ‘dan kötülük dilenmez. Eğer iyilik dilerseniz bunu Tanrı ‘dan çekersiniz.
Kötülük dilerseniz, lanet dilerseniz bunları alt boyutlardan çekersiniz. Tanrı da
kötülük yoktur dolayısıyla da O ‘ndan kötülük dilenmez. Lanet dilenmez. Sadece insanların
iyiliğe dönmesi dilenir. Yüzlerini, kalplerini iyiliğe, ışığa dönmeleri
dilenir. Kötülük için dua edilmez. İyilik dilediklerinize kefil olmuş olursunuz.
Dilediğiniz şeyleri hak etmeyen kötü biri ise onun sizin dilediklerinizle
yapacakları kötülüklerinden sorumlu olursunuz.
SORU:
Sodom ve Gomora da ne oldu?
YEŞUA:
Cinsel sapkınlıklar, o denli yüksek boyutlardaydı ki insanların kendileri
mikrop haline gelmiş ve bizzat her tür hastalığı taşıyan mikrop yuvaları
olmuşlardı ve mikroplu şeyler kireçlenir. Tanrı Sodom ve Gomoralıları
kireçledi.
SORU:
Kendini kadın sanan erkekler ve erkek sanan kadınlar için ne diyeceksiniz?
YEŞUA:
Dünya da bedenliyken karşı cinsiyetten olduğunu düşünen ve öyle davrananlar
akıl hastalarıdır. Onlarla arkadaşlık etmeyin. Onları onaylamak, sempatiyle
bakmak, nikâhlarını kıymak çok yanlıştır. Onlarla beraber sizi de yok oluşa
götürür. Bu tip cinsel sapmalar insanlıktan çıkıştır. Temelinde delilik
boyutunda çarpıtılmış seks dürtüsü vardır. Bu tip insanlara akıl hastası gözüyle
bakılmalı ve tıbbi müdahaleye sevk edilmelidir. Tanrı ‘ya isyandır.
SORU:
Cinsel ilişki tam olarak niye var?
YEŞUA:
Sadece insan ırkının üremesi için. Başka bir nedeni yok. Hayvanlara bakın.
Onlar bunu doğru yapıyorlar. Yılın belli zamanlarında bir araya gelip üremek
için çiftleşiyorlar. İnsanlar bu konu da yanlışa gitti. Bu da birçok cinsel
sapmaların oluşması ile sonuçlandı.
Her
şeyin fazlası fazladır. Seksin de fazlası tiksinti verir. Sonunda insanlar akli
dengelerini kaybedip kendi cinslerine dönerler. Amaçsız yapılan her davranış
yanlıştır. Bunlar için iyilik dilenmez.
SORU:
İnsan ruhları Dünya da birçok kereler doğmaktalar. Reenkarnasyon deniyor. Bunun
kuralları nedir?
YEŞUA:
Sayısı sınırsız değildir. Karma yoktur. Her doğan ruh sıfırlanmış temiz bir
bilinçaltı ile doğar. İnsan bu günkü şekliyle ve bir kere de Tanrı tarafından yaratılmıştır.
Fark bu günkü insanların beyinlerini kullanma kapasitelerinin eskilere kıyasla
artmış olmasıdır. İnsan olmadan önce bitki veya hayvan olduğunuzu düşünmeniz
yanlıştır. Bitkiler, hayvanlar asla insan olmaz. Yaşamları bir kereliktir.
Sonuçta
ya Ruh ‘tan doğarız ya da yok oluruz. Öldürülenler veya ani bir şekilde
kazalarda ölenler derhal yeniden doğar. Bu nedenle onlar dört ile onbir yaşları
arasında bazı şeyleri hatırlarlar ancak onbir yaşından sonra geçmiş yaşam
hatıraları tamamen unutulur.
SORU:
Turin de sergilen, sizin kefen beziniz olduğu iddia edilen kumaş gerçek mi?
YEŞUA.
Hayır. Gerçeği zaman içinde eriyip yok oldu. Şekiller üzerinde takılmayın.
SORU:
Öğretilerinizin ne kadarı günümüze ulaştı?
YEŞUA:
Ben kendim yazmıştım ancak bir kitap halinde toplanmadığından gününüze sadece
birkaç kırıntısı ulaşabildi.
SORU:
Ben Oyum demek doğru mu?
YEŞUA:
Bunu söyleyebilmek için Kutsal Ruh olmanız şarttır. Bu mertebe de Tanrı
tarafından bahşedilir. Bu mertebe, eğer hak kazanılmışsa ruhsal âlemde Tanrı
tarafından onaylanır.
SORU:
Rüya nedir?
YEŞUA:
İnsan zihni uykudayken yavaşlatılmış (en yavaş seviyede) çalışır. Bu, zihnin en
düşük seviyedeki çalışması gördüğünüz rüyaları yaratır. Rüyaların ruhla alakası
yoktur.
SORU:
İbrahim peygamberin oğlunu kurban etmesinin istenmesi ve sonra oğlu yerine
kurban için bir koçun gökten indirilmesi olayı gerçek midir?
YEŞUA: Gerçek bir olay değildir. İbrahim peygamber
bunu rüyasında gördü. Rüyadır.
SORU:
Dünya da bir zamanlar düşmüş melekler ile Dünya kızlarından türemiş kötü huylu
dev bir ırkın varlığından bahsedilir. Tufanla yok olmuşlar. Gerçek mi bunlar?
YEŞUA:
Hayır, bunların hepsi masal. O zamanda insanlar daha kısa idi. Sizler daha
uzunsunuz.
SORU:
İbrahim peygamberin iki oğlundan biri olan İsmail ‘den Arap kavmi ve diğer oğlu
İshak’tan da Yahudi kavmi türemiş. Doğru mudur?
YEŞUA:
Onların hepsi birbirleriyle karıştı kardeşim. Melezleştiler.
SORU:
Fatima olayı doğru mudur?
YEŞUA:
Portekiz de 19. Yüzyılda olduğu iddia edilen bu olay doğru değildir. Meryem
ananın böyle mesajlar vermeye yetkisi yoktur. Üç çoban kızla ilgili bu iddia
tamamen saçmadır.
SORU:
Tekrar gelecek misiniz?
YEŞUA:
İsa Mesih olarak hayır. Söylediklerim özümsenmiş olsaydı belki ama bu durumda
gelmem için bir sebep yok. Ruhsal olarak benim frekansıma yakın bana inanan ve
sözlerimi yaşayan insanlarla, çok az sayıda olsalar da zaten temastayım.
Dünya
ya sizleri dünyasal tutku
ve korkularınızdan kurtarmak için gelmiştim. Ruhlarınızı kafese sokup
bilinçlerinizi sınırlandırmak için değil. Dünya ‘ya tekrar eğer insanlar sadece
Tanrı ‘nın yoluna odaklanırsa gelirim. İnsanların bu haliyle Dünya ‘ya ikinci
bir gelişim söz konusu değil.
SORU:
Her ölen ruh uyanır mı?
YEŞUA:
Hayır. Bazıları toprağa terk edilir. İnsan olma vasıflarını kaybederler.
SORU:
Bağnaz Müslümanlar mahşere kadar uyuyacaklarına sonra da bedenen diriltileceklerine
inanıyorlar. Bunların durumu nedir?
YEŞUA:
Hayır. Bedenen dirilme yok. Bu çok anlamsız olurdu. Onların ruhları uyandırılmayacak. Toprağa terk edilecekler.
SORU:
İlahi adalet yok mu?
YEŞUA:
Bilinçsiz kötülükler yapmış ve kendini hiç geliştirememiş basit bağnaz ruhlar
uyandırılmaz. Bilinçli kötülük yapanlar karşılığını görür.
SORU:
Her ölen ruh uyanır mı?
YEŞUA:
Hayır. Bazıları toprağa terk edilir. Insan olma vasıflarını kaybederler.
SORU:
İnsanlar öbür tarafa geçince akraba ve sevdiklerini görüyorlar mı?
YEŞUA:
Hayır. Böyle bir şey yok. Ancak ruh dünyada neyi çok istemişse burada onu
zihninde yaratabilir ve gerçek sanabilir. Akrabalarını görmek isteği dünyasal
bir takıntıdır.
SORU:
Şehitlik nedir?
YEŞUA:
Böyle bir şey yok. İnsan nasıl bir karakter sahibi ise, bilinç seviyesi ve iç
dünyası ne seviyede ise buraya aynı şekilde gelir. Ölümle boyut atlanmaz.
Savaşta öldürülmüş olması onu ayrıca yüceltmez.
SORU:
“Tanrı sevdiklerini önce alır” deniyor. Bu doğru mu?
YEŞUA:
Hayır. Tersine kötüleri önce alır.
SORU:
Orada kendi kendimizi yargılıyoruz ama sonra hükmü Tanrı mı veriyor?
YEŞUA:
Zaten her şeyi Tanrı yaptırıyor. Öz benliğinizi egonuzdan çekip ayırdıktan
sonra ona egonuzu seyrettiriyor.
SORU:
Sizin Tanrı ‘yla konuşmanız nasıl oluyor?
YEŞUA:
Konuşma diye bir şey yok. Tanrı konuşmaz ama her şeyi o yaptırıyor. Tek gerçek
Tanrı ‘dır.
SORU:
Ruhsal temizlik nasıl olur?
YEŞUA: Temizlik, saflık yukardan aşağıya doğrudur.
Önce zihin temizliği (kötülük düşünmemek).
İkinci olarak gözlerin temizliği (kötülüğe bakmamak, kötü
gözle bakmamak, gözünü dikip bakmamak).
Üçüncü olarak dilin temizliği (kötü söz, yalan söylememek,
iftira atmamak, küfür etmemek).
Dördüncü olarak kalbin temizliği (kin, öfke, hasetlik,
nefret gibi duygulardan uzak durmak).
Son olarak da beden dilinin temizliği (kaba, korkutucu,
tiksindirici veya ayartıcı davranışlardan kaçınmak) gelir.
SORU:
İnsan nedir?
YEŞUA:
Yüce yaratıcının saf enerjisini aynı saflıkta alıp çevresine aynı saflıkta ve
aldığını tam yansıtacak saf varlık demektir. Gerçek Tanrı mabedi insandır. Bu
görev için insan bu Dünya da ki tek yetkin organizmadır. Ama insan "neyim ben" i bırakmış ve
maalesef "kimim ben" in sahte değerlerine kapılmış durumdadır.
Tanrının bağışlama kapıları kapanmadan uyanmak şart.
SORU:
Bize bir dua önerebilir misin kardeşim?
YEŞUA:
İçinizden gelen samimi duygularla dua edin. Tanrı ‘ya övgülerinizi sunun.
Şükredin ve yanlışlarınızın affedilmesini dileyin. Kişisel isteklerinizi de
dile getirin sonra akışına bırakın. Mutlaka bir gün bu isteğinizin olacağını
bilin ama süre koşulu istemeyin.
Dua
ederken belli bir yöne dönmek yanlıştır. Önemli olan sessiz bir yere
gitmenizdir. Bilhassa tabiata gidin. Tabiatın seslerini dinleyin. Orada
sessizlik içindeyken Tanrı ‘nın sesini duyabilirsiniz.
Benden
bir öneri istiyorsan şu şekilde dua edebilirsin kardeşim: Yeşua Mesih’in
aracılığıyla ruhum yıkandı ve arındı. Senin adın, Senin iraden, Senin
egemenliğinle Yeşua Mesih’in rehberliğinde huzuruna geldim Tanrı ‘m. Gökte
olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun. Senin ilahi takdirine
güveniyorum. Tanrı ‘m bizi her türlü kötülükten kurtar, çağımıza rahmetinle
barış getir. Benim değil, Senin dediğin olsun Tanrı ‘m. Ya da şöyle dua
edebilirsin: Yüce Tanrım ve sevgim Senin lütfunla ve Yeşua ‘nın rehberliğinde
ruhum arındı ve huzuruna geldim. Benim üzerimde yapılması gereken tüm
değişiklikleri yapmanı diliyorum. Dünyasal zihnim ve irademle bunu kabul ediyor
ve Senin takdirine güveniyorum. Sana tam teslimim. Benim ve çevremdekilerin
üzerimdeki tüm etkilerinin kalkmasını diliyorum. Beni koruma çemberine al.
Benim değil Senin dediğin olsun. Âmin.
Herhangi
bir kalıp yoktur. Önemli olan putperestler gibi ezberlenmiş aynı sözleri,
kelimeleri köşe başlarını tutup gösteriş olsun diye bağıra çağıra söylememenizdir.
Kendi odalarınıza girin içinize dönün ve tüm samimi duygularınızla sessizce
Tanrı’ya yönelerek dileyin.
SORU:
Neden Hıristiyanlar her doğan bebeğin günahkâr doğduğuna inanıyor?
YEŞUA:
Yanlış yorum. Her doğan bebek günaha meyillidir ama günahlarla doğmaz. Temiz
doğar. Her çocukta aynı değildir. Ayrıca çocuklar acımasızdırlar. O duygu belli
yaşlarda belirmeye başlar. Kısaca günahkâr yani günaha meyilli demektir.
Günahlı yani geçmiş günahları ile doğan demek değildir.
Bir
çocuğa doğruyu güzeli anlatırsınız ama yalanı iftirayı anlatamazsınız. Ancak o
bilir ve yalan söyler. İftirada atar. İnsanın fıtratında bu vardır. Günaha
meyillidir. Bilinci devreye girip doğruda karar kılarsa sonsuzluğa ulaşabilir.
SORU:
Eseniler grubundan olduğunuza dair tahminler var?
YEŞUA:
Eseniler gurubunun benim ile bir bağı yoktu. Bana karşı değillerdi ama bir bağ
yoktu. Onların yolu farklı idi.
SORU:
“Deli mi veli mi” diye bir söz var?
YEŞUA:
"Deli mi veli mi?" sözü yanlıştır. Veli ruhlar Dünya da oldukları
zaman deli, dilenci ya da o manada düşkün
kişiliklere bürünmezler. Bu inanış tamamen yanlıştır.
SORU:
Kürtaj günah mıdır?
YEŞUA:
Hayır. İlk aylar tercih edilmelidir. Annenin sağlığı için ya da bu çocuğa
gereği şekilde bakılamayacaksa kürtaj olunabilir. Ruh bebeğe doğumunu takiben
aldığı ilk nefesle girer. Ondan önceki safhalarda o annenin bedeninin bir
paçasıdır.
SORU:
Mabette sunaklar için kurbanlık hayvan satanları kamçıladınız mı?
YEŞUA:
Hayır ama onları bakışlarımla ve onlara karşı duruşumla kamçıladım. Gerçek bir
kamçılama olmadı. Hayır.
SORU:
Siz o zaman da Hindistan ve Anadolu da bulundunuz mu?
YEŞUA:
Hayır, ama Kutsal bir Ruh olarak ben her yerdeyim.
SORU:
İkinci gelişinizi bekleyenler var…
YEŞUA:
Tanrı ‘nın yoluna odakların. Gözleriniz bu noktaya konsantre olsun. Başka yöne
bakmayın. Söyledim ben Dünya ‘ya tekrar eğer insanlar sadece Tanrı ‘nın yoluna
odaklanırsa gelirim. İnsanların bu haliyle Dünya ‘ya tekrar gelmem söz konusu
değil.
SORU:
Tanrı ‘yı insanlara nasıl anlatabiliriz?
YEŞUA:
Tanrı ‘yı kimseye anlatamazsınız. Güzel bir müzik dinlediğinizde aldığınız
hazzı bu müziği hiç dinlememiş birine anlatabilir misiniz? Hayır, aynı şekilde
Tanrı ‘yı da anlatamazsınız. Bu duygu özde doğar kalpte gelişir ve dilden
dökülür.
Tanrı
her şeyin kaynağıdır. Onu görmek mümkün değildir. Onu kavramak mümkün değildir.
Tanrı hareket etmez, varlığında bir değişme olmaz. Işığın kaynağı Tanrı ‘dır.
Tanrı Ruhtur. Tanrı ‘nın takvimi ve zamanı farklıdır.
SORU:
Uzaylıların Dünya ‘yı ziyaret ettikleri doğru mudur? Neden hükümetler bunu ret
edip duruyor?
YEŞUA:
Çünkü haklılar. Tanrı Dünya dışı güçlere geçici bir izin vermişti. Giza
piramitleri ve diğer bazı kıtalarda ki yapılar inşa edildi. Fakat bu temaslar
yerli halklar üzerinde olumsuz etkiler yarattı. Bu yüzden bu kapı kara delikler
vasıtasıyla kapatıldı. Halen de da kapalıdır. Tanrı bu kapıyı tekrar açmadan
medeniyetler arası ziyaret mümkün değil.
SORU:
İncilin son bölümünde ki Aziz Yuhanna ‘nın kıyametle ilgili bildirdikleri,
yaptıkları tasvirler için ne dersiniz?
YEŞUA:
Bir insan çok uzun bir yerde tek başına kapatılırsa böyle sanrılar görmesi
normaldir. Yuhanna ‘ya da olan budur. Dünyasal konularda daima bilimsel
temellerde düşünün. Siz çok daha gelişmiş ruhlarsınız. Zamanınız bilimsel
gelişmelerin avantajına sahip.
SORU: Vaftiz nedir?
YEŞUA:
Kendi aralarında uyguladıkları bir merasim.
SORU:
Günah çıkarmalar için ne söylersiniz?
YEŞUA:
Kendilerince uyguladıkları bir merasim. Bir işlevi yok. Bizim için önemi yok.
Günahlar bu şekilde af olmaz.
SORU: İncil Tanrı ‘nın sizi insanların günahlarına
fidye olmanız için yolladığını söylüyor. İnanamadım. Doğru mudur?
YEŞUA:
Hayır. Ben fidye olarak değil Tanrı ‘nın sevgisi olarak geldim. Ama hoş karşılanmadım. Şu an bile Dünya nüfusunun 2/3’ü kötü
insanlardan oluşuyor. Sevgi ve ışık olan Tanrı ‘nın düşmanları var. Tanrı tüm iyiliklerin ve güzelliklerin
kaynağıdır. Şu ana kadar “Tanrı ‘m onları affet ne yaptıklarını bilmiyorlar”
diyordum ancak artık affet demiyorum.
SORU:
Kardeşim isminin doğru telaffuzu nasıl söyleniyor?
YEŞUA:
İsmimin telaffuzu önemli değil. Tanrı ailesi milliyetlere bağlı değildir.
SORU:
Çeşitli semboller kullanılıyor. Güya bunlar bir takım güçleri devreye sokuyormuş?
YEŞUA:
Dünyevi kuruluşların sembollerine dikkatli bakmayın. Bunlarda şeytani bir takım
etkiler vardır. Beyin kodlarınızı bozar. Büyücülük yani insanın özgür iradesine
müdahale Tanrı ‘nın affetmediği bir suçtur. Bizler, Tanrı ‘nın ailesi olanlar
sembol olarak ellerimizi, kelimeleri ve kalbimizi kullanırız.
SORU:
Kutsal Ruh ‘un indiği, inananların üzerine döküldüğü söyleniyor?
YEŞUA:
Kutsal Ruh inmez. Kimsenin üzerine de dökülmez. İnsan bunu hak ederek o makama
kendisi yükselmek durumundadır. Kutsanmış kişi, artık olmayan kişidir. “Ben
yokum, Tanrı var” kavramına alışmalısınız. İçinize baktığınızda “ben” yoksa
“ego” yoksa mutlak sessizlik, mutlak boşluk varsa, orada Tanrı vardır. Ben
dediğiniz anda varoluştan ayrılırsınız.
SORU:
Kutsal Ruh veriliyor mu?
YEŞUA: Kutsal Ruh verilmez. Ruh tam arındığında
topluluğumuza Tanrı ‘nın izni ile kabul edilir ve o ruh artık Tanrı 'nın askeri
ve ruhsal kardeşliğin bir üyesidir. Bizimle bir olur.
SORU:
Kutsal Ruhlar geleceği de bilir mi?
YEŞUA:
Kutsal Ruhlar Tanrı ‘nın askerleridir. Tanrı neyi yapmalarını isterlerse onu
yaparlar. Gelecek ve ölüm konusunu sadece Tanrı bilir. Başka hiç kimse bilemez.
SORU:
Havari ne demektir?
YEŞUA:
Havari demek sizinle birlikte olmaktan mutlu olan, sizi seven kimse demektir.
Ancak onlarda beni yeterince anlayıp özümseyemediler.
SORU:
Tanrı ‘ya teslim olmak ne demektir?
YEŞUA: Endişe etmemek, niçin, nasıl diye sormadan
tamamen güvenmek, tomurcukların açma zamanı gelene kadar sabırla beklemek,
kendinizle ve çevrenizle barış içinde olmak, gerekli önlemleri önceden alıp
asla yargılamamak.
SORU:
Sizin doğum ve ölüm tarihlerinizi öğrenebilir miyim?
YEŞUA:
Ne yazık ki insanlar hala benim doğum ve ölüm tarihlerim üzerinde
tartışıyorlar. Söyle onlara bu tarihler hiç önemli değil. Önemli olan sizlere
verdiğim sevgi mesajıydı. Benim bedenimin ölümü yeryüzünde olmadı.
SORU:
Biz kimiz?
YEŞUA:
Biz kimiz diye sormayın. Bu size dünyasal kimliğinizi hatırlatır bu nedenle
bencilce içgüdülerinizden kaynaklanan bir sorudur. Bunun yerine ben neyim diye
sorun. Bu ruhsal bir sorudur ve size Tanrı ‘nın Kudretini hatırlatır. Sizin de
bir parçası olduğunuz güç. Ruhsal âlemde ben, sen yoktur sadece Kutsal Güç
vardır. Bu sizin Dünya da yaşıyor iken kazanmanız gereken şeydir. Dünya
mücadelenizin hedefi budur. Bu gerçeği çok iyi bilin ve Tanrı ‘nın Kudretinde
ki sonsuz özgürlükte yeniden doğun.
SORU:
Boyut nedir?
YEŞUA:
Boyut dediğimiz titreşimlerdir. Yavaştan hızlıya titreşimler. Bunların artan
kademelerle hızlandığı bilinir. Her üst titreşim kendi altında kalan tüm
titreşimleri de içinde barındırır. Titreşimler bilinç denilen mesajları
taşırlar. Sevgi en yüksek boyut titreşimdir. Tüm diğer titreşimlerin
yükselmesini sağlar. Dolayısıyla bizlerin her sevgi sürümü bütünün de hayrına
olmaktadır. Sevgi, her şeyin yaratıldığı titreşimdir. Dolayısıyla her şey
birbirine sevgi ile bağlıdır. Sevgi kendisine çeker, itmez. Toplumda ki sevgi
sürümü arttıkça gerçek, hızla ruhların kendi öz benlikleri ile bir olmasını
sağlayacaktır ve Tanrı'nın isteği yerine getiriliyor olacaktır.
SORU:
Enerjinin maddeye dönüşmesi hangi noktada başlar?
YEŞUA:
Bunu niye soruyorsun?
CEVAP:
(Alpaslan Kuzucan): Merak ettim.
YEŞUA:
Değişik boyutlarda enerji farklı noktalarda maddeleşir ve boyutlar sayısızdır.
SORU:
Highs Bassom denilen ya da Tanrı parçacığı denilen nokta bizim boyutumuzdaki
dönüşüm yeri midir?
YEŞUA:
Evet.
SORU:
Siz Maria Magdelen’a ile nikâh kıydınız mı? Kana ‘da ki düğün sizin düğününüz
müydü?
YEŞUA:
Evet. Onun hayatını kurtarmak için formalite icabı yapıldı. Evlilik anlamında
birlikteliğimiz hiç olmadı. Kardeşim, insanlar benim getirdiğim sevgi mesajı ile
ilgilenecekleri yerde böyle asılsız söylentiler çıkarıyorlar. Bunlar tuhaf
yalanlar. İnsanları sevmeyi öğreneceklerine bunlara akıl yoruyorlar. Ben Dünya
‘ya beşeri işler için gelmedim. Eğer ben görevimden sapıp bu şekilde hareket
etseydim Babam buna izin vermez ve o an nefesimi keserdi.
SORU:
Güya sizin bu evlilikten çocuklarınız olmuş deniyor bir de?
YEŞUA:
Ben geride hiçbir şey bırakmadım. Ne çocuk ne mal ne de hiç bir şey. Ancak bu
nikâhı yine de yapmamalıydım. Bunun için burada bekletildim. Maria’nın
kefaretini ödedikten sonra Dünya ile hiçbir bağım kalmadı.
SORU:
Onun günahlarını niye siz ödediniz? Günahlar kişiye özel değil mi?
YEŞUA:
Erkek evleneceği kadın konusunda çok seçici olmalıdır. Nikâh akdi önce göklerde
yapılır. Bu akitle erkek kendisinin ki ile beraber kadının da tüm günahlarını
üstlenir. Ölüm ötesinde de bu günahlar yüzünden sıkıntı çeker. Kadın ise
evlendiği erkeğin günahlarından sorumlu değildir. Bu yüzden kadın ve erkek
haklarda eşit olmasına karşın evlilikte son sözü erkek söylemelidir. Ruhsal
âlemde bu böyle kabul edilmiştir.
SORU:
“Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgürleştirecektir” demiştiniz. Bunu biraz
açar mısın kardeşim?
YEŞUA: İnsan tüm takıntı ve korkulardan ruhunu
kurtarmalıdır. Dünyevi beklentiler içinde iken bunu yapamazsınız. Yine bir
takım korkularınızdan kurtulmadan bunu yapamazsınız. Özgür olmazsınız. Niye var
olduğunuzun, ne olduğunuzun gerçeğini bilmekle bu korkulardan, takıntılardan
kurtulur ve özgürleşirsiniz.
SORU:
Bilim adamlarının bu kadar ateist felsefeye kaymasının nedeni nedir?
YEŞUA:
Kendilerini her şeyin önüne koymak istiyorlar.
SORU:
İnsanlar neyi dayattıklarını biliyorlar mı?
YEŞUA:
Onlar karşılaştıkları her problem ile her şeyin arkasında bilinmeyen bir güç
olduğunu biliyorlar ancak, söyledim, onlar kendilerini her şeyin önüne koymak
istiyorlar.
SORU:
Sünnet herkes için mutlaka gerekli midir?
YEŞUA:
Eski ilkel zamanlarda sıcak iklimlerde çocukların erken uyanmaması için yapılan
ilkel bir uygulamadır. O zamanlarda faydası olmuştur. Mutlaka her zaman gerekli
olsaydı herkes annesinden sünnetli doğardı. Gerçek sünnet ruhun tüm tutku ve
korkulara galip gelmesidir.
SORU:
Hıristiyanlar 13 rakamını niye uğursuz sayarlar?
YEŞUA:
Hıristiyanlar Müslümanlardan daha takıntılıdır. 13 rakamını uğursuz sayarlar
çünkü son yemekte biz on üç kişiydik. Sebep budur ve yanlıştır. Tam tersi
olarak bu rakamı özel olarak kabul etmeleri gerekirdi. Benim yolumdan
gidenlerin böyle bir takıntısı olamaz. Bu gibi batıl inançlar korkudan doğar.
Bizim yolumuz ise sevginin yoludur. Sevginin içinde ise korkunun kırıntısı dahi yoktur.
Not.: Yukarıda
yazmış olduklarımın tümü Yeşua ‘nın bana astral âlemde verdiği açık mesajlarıdır.
Bunları insanlara bildirmemi istediği için ben de sizlere tam olarak aldığım şekilde bildiriyorum. Bu
mesajların içerikleri zaten benim için özlenen gerçeklerdi. Esasen birçoğunu
sanki biliyordum ama bilmediklerim de vardı. Beni bütünleştirdiler. Dilerim insanların
tümünü de bütünleştirirler.
Sevgilerimle,
Alpaslan Kuzucan, Yeşua 'nın ruhsal kardeşi.