Translate

26 Şubat 2021 Cuma

RUHUN ÖZGÜRLÜĞÜ

Tüm zamanlarda, elçiler, düşünürler, filozoflar, ruhun özgürleşmesinin en önemli hedef olduğunu ön görmüşlerdir. Gerçek birçok farklı dinde, gizli kültürlerde  ve farklı felsefelerde kısmen verilmiş ve kısmende gizlenmiştir. İnsanın ulaşmaya çalıştığı tüm yaşam gerekçelerinin ötesinde temelde aradığı budur. Ruhunun özgürleşmesi çünki herkesin ruhunun doğal hali budur.

Ruh dünyada bedensel duygularının ve zihninin yarattığı tutkularının esiridir. Ancak çoğu insan bunun farkında değildir. Zenginlik isteği fakirlikten kurtulmak isteğidir. Kişisel güç isteği istediği gibi yaşama isteğidir. Temelde tüm dünyasal hedefler ruhun özgürleşme isteğinden doğar. Her yönde özgürleşme; düşünce özgürlüğü, hareket özgürlüğü vs. Kalplerinde ki bu temel gerçeğin  farkına varamayan kalabalıklar bedenli yaşamlarında farklı umutlar peşinde çırpınır durur. İstedikleri yönde hareket edebilselerde, istedikleri gibi düşünebilselerde zihinleri bir türlü huzura kavuşamaz. Çünki ruh özgür değildir.

Yeşua insanın yaşama isteğinden bahsetmiştir. Burada bahsedilen yaşam ebedi yaşamdır. Ruhsal anlamdaki yaşam. İnsanlara bunun ana hedef olduğundan bahsetmiştir ama çoğunluk bu gerçegi de saptırmıştır. Bedbahtlar bu kısıtlı ve geçici dünya yaşamının hazlarına razı gibiler. Halbuki bu dünyada elde edilen hazlar ve coşkular ruhu hiçbir zaman tatmin edemez. İlk andaki bir ferahlık, tatmin duygusu çok kısa sürer ve o iç darlığı geri gelir. Nedenini de bilinmez. Bu nedenle gerçek yaşamın ne olduğu idrak edilmeden bedensel yaşamın bitmeyen mücadeleleri sürer gider. Bedenin her türlü hareket özgürlüğüne sahip olması zihnin özgürlüğe sahip olması demek değildir. Zihin düşünce olsun, tasavvur olsun her türlü özgürlüğe sahip olsada bu da ruhun özgür olması demek değildir. Ruh kaynağa ulaşmak ve sürekli Tanrı'nın huzurunda olmak ve orada kalmak ister. Bu da temiz ve yaralı bir yaşam sürmekle olur. Ruh özgür olursa zihin de, bedende özgür olur. Ruh özgür olmadan dünyasal hedefler için verilen her mücadele, elde edilen her mevki ve mülk sizin esaretinizi daha da artıracaktır. O şeyi elde edene kadar bunun sizi tam bir huzura kavuşturacağını sanırsınız ancak hedefteki obje ya da mevki elde edilince bu haz çok kısa sürer ve hayal kırıklığı yaşarsınız.

İnsan lüks yerlerde oturabilmeyi, iyi yemekler yiyebilmeyi, gezmeyi özgürlük sanır ama bunlar bedenin özgürlüğüdür. Beden gidince ne olacak! Bu komforlar nerede olacak? Bedenle birlikte zihinde yok olur. Halbuki ruh başkalarını da, hatta tüm diğer yaşam formlarını da mutlu edebildiği oranda doğru yoldadır ve bununla mutlu olur. Elbette bu kendi  bedeninin ve zihninin ihtiyaçlarını, mutluluğunu ihmal etmek demek  değildir. Onların da hakkı gereğince verilmelidir.

Yol yeşua'nın gösterdiği sevgi ve saygı yoludur. Gerçek  kalıcı huzurun olması için ebedi yaşama götüren yolda yürünmelidir. Ruhun huzurlu olması için bu şarttır ve Tanrı'nın huzurunda olabilmek içinde ruhunuzun huzurlu olması gerekir.

Özgürlüğün en kuvvetli hissedilişi kişinin kendini sahte benlik duygusundan  kurtarması ile gerçekleşir. Sufiler bu duruma fanafillah derler. Bunun dışında hiçbir dış kazanımın insana vereceği özgürlük duygusu kalıcı değildir. Kalıcı özgürlük duygusu sadece kendi içinizden gelir. Bir insanın ruhu özgürse o nerede olursa olsun özgürdür ve huzur içindedir. Çünkü o sahte benlik duygusundan kurtulmuştur. O artık bu haliyle Tanrı'nın mabedidir. Tanrı'ya hamd ederek Onu yücelten bir varlıktır. Dualarında ve yaptığı her işte Allah rızasını gözeten biridir.

Gerçek şudur: Tek bir Ruh vardır. Tek bir varlık vardır. Bunun dışındaki herşey bu tek varlığa, adına Tanrı dediğimiz, bağlıdır. Tıpkı annenin karnındaki bebeğin annesine bir kordon bağı ile bağlı olması gibi tüm varlıklarda mutlak kudret, var ve bir olan Tanrı'ya bağlıdır. Sahte benlikleri ile kendilerini Tanrı'dan ayrı gören insanlara bir müddet müsamaha gösterilir ama sonuçta bu yanlışta ısrar edenler varlık olmaktan çıkartılıp artık durumuna düşürülürler.  Bu isyankar ruhlar ışıktan ve bilinçten mahrum bırakılırlar. Buna gün ışığıda dahildir.


A.K.

21 Şubat 2021 Pazar

SONSUZLUĞA ÇAĞRI

Bedenleşme sürecinin dışındaki bütün varlıklar ruhtur. Bu durum varlıklara genişlemiş bir bilinç sunar. Varoluşun ve gerçeğin bir çok boyutunu eş zamanlı olarak kavrarsınız.  Ve, daha net bir şekilde anlarsınız.

Bedenli iken bilinciniz ardışıktır ve çok fazla odaklanmıştır. Bu hal ileriye bakabilmenizi sağlamak içindir çünki fiziksel gözleriniz ileriye bakarken arkanızda olanları göremez. Bedenli bilinciniz her şeyi göremez en azından eş zamanlı göremez. Bedenli durumda bir müzik dinlerken enstrümanları görür eş zamanlı çıkardıkları sesleri de duyarsınız ancak bunun dışında her şeyi birbirinin ardından yani ardışık olarak görürsünüz. Konuşurken, okurken, dinlerken kelimeleri ardışık olarak duyarsınız. Bedensiz durumda ise kısıtlama yoktur. Hepsini aynı anda kavrarsınız. Yine beden dışındayken herhangi bir acı, rahatsızlık türü duygular duymazsınız. Nefsaniyette yoktur yani korkular, tutkular, fobiler yoktur. Cinsel birleşme arzusu, diğerini dış görünüşleriyle değerlendirme (güzel, seksi,  yakışıklı, çirkin gibi) de yoktur. Tabi eğer siz bedenli yaşamlarınızın sonucunda ışık diyarına gitmeye hak kazandıysanız bu durum geçerlidir. Aksi takdirde kabirde ruhunuz uyandırılmaz ve ikinci ölüme terkedilirsiniz ve, eğer, diğer varlıklara eziyet etmişseniz ilahi adalet gereği orada yani kabirdeki uykunuzda aynı eziyetleri kendiniz çekersiniz. Bunlar kabuslardır ancak siz bunları gerçek sanırsınız ve bedenli iken yaptığınız gibi uykudan yani kabuslardan kendiniz uyanıp kurtulamazsınız. Sonuçta da kaynağa ulaşamadan karanlıklarda yok olursunuz. Işığa karışmak yada karanlıklarda kalıp yok olmak bu tamamen varlığın kendi hür iradesine bırakılmıştır. Seçim sizindir ve bu seçim dünyada, bedenli iken yaşam şeklinizle ve yaratılış gerçeklerine uyanıp uyanamamanızla ilgilidir. Hem Tanrı'ya hem de paraya hizmet edemezsiniz.

Varlık eğer dünyada uyanamazsa tüm dünyevi tutku ve takıntılarını aynen ölüm ötesine taşır. Ölüm anında son yedi dakikada ki taşıdığınız duygular çok önemlidir. Uyanamayan varlıklar kabirlerde öldüklerinin bile farkında değillerdir ve öbür tarafa taşıdıkları tutkuları, öfkeleri, hasetlikleri onların cehennemi olur. Bu nedenle olumsuz duygularınız dan ve düşüncelerinizden çabuk kurtulun. Bağışlayın ve mutlu olun. Bilhassa son yedi dakikada bu çok önemlidir.

Işığa ulaştığınızı ve çok boyutlu varlık olduğunuzu düşünelim bu durumda da siz kimlik olarak bedenli yaşamda ne iseniz orada yine o olursunuz. Kabire dahi girmeden uyanır ve ışıklı varlıklarca karşılanırsınız. Buna karşın bilincinizin bir çok bölümü açılarak çok boyutlu kavrayan bir varlık olmanıza karşın kimliğiniz değişmez. Ruhsal hafıza bir yaşamdan diğerine geçer.

Uyandırılmayarak toprağa terk edilen bağnaz ve kötü ruhların ruhsal hafızaları silinir. Bu ruhun ölümüdür. Bu durum yanlışta ısrar eden bir ruhun karşılaşabileceği en ağır sonuçtur.

Bedenli yaşam çok zordur. Öncelikle algılarınız, kavrama kapasiteniz çok sınırlıdır ve siz duygularınızın dürtülerine muhatapsınızdır. Sonra da ruhsal hafızanız kapalıdır. Bedenlenmeden önceki durumunuzla ilgili hiçbir şeyi hatırlamazsınız. Hafıza silinmemiştir ama geçici olarak bedenli olduğunuz süre boyunca kapatılmıştır.

En büyük kötüler ikiyüzlü dindar görünüp insanların gerçekleri öğrenip uyanmasını engelleyen bağnaz insanlardır. Bunlar Allah'tan, dinden bahsederek ticaret ve siyaset yaparlar. Uykuda olan insanları cennet cehennem masalları ile uyumaya devam ettirip onların sırtından mal mülk ve mevki sahibi olurlar. Bunların dışları cilalıdır ama içleri çürümüş ve kokuşmuştur. Yeşua bunlar gibi olmayın demiştir. Bunlar mecazen ölü doğmuş ruhlardır. Ruhlarını; tutkunlarının paralelinde olarak din diye, sırf saygınlık, itibar, mal ve mülk kazanmak için geliştirdikleri, tanrısal gerçeklerden çok uzak, uydurma töreler içinde öldürmüşlerdir. Gösterişli bağışlar, sözde hayratlar yaparlar. Halbuki hayır ve iyilik dua gibi gizli yapılır. Ancak açgözlülük ve gösteriş el ele giden iki kötülüktür. İtibarlı olmak dindarlık, diyanet değildir. Tanrı'ya saygı hiç değildir. Açgözlülüğün bir başka rengidir. Iyilik en başta paraya  tapmamak ve ona hizmet etmemektir. Bizlerin tefecilik yapması yasaktır. Asla para ödünç verildiğinde faiz alınmamalıdır. Yalan söylenmemelidir.  Yalan söylemek Tanrı'yı inkar etmektir çünki O her an bizi görendir. Yalanın en üst boyutuda yalancı şahitlik yapmaktır.

Şimdi dünyayı kimlerin yönettiğine bakalım. Ödünç para verenler. Tefecilikle her şeyin kontrolünü ele geçirdiler. Tüm sistemi kontrol ediyorlar. Yaşantılarımızı her bakımdan kontrol ediyorlar. Hepimizi köleleştirdiler ve dünyayı, insanları, doğayı ne hale getirdiler. Kültürümüzü ne hale getirdiler. Sinema, medya bizleri ne yönlere çekti. Hepsi onların kontrolünde. Güç şeytana taptıklarını bile alenen beyan eden bu tefecilerin elinde. Tüketime yöneliş delilik boyutunda. Şiddeti, hırsızlığı, cinayeti, cinsel sapmaları olağan gösteren, adeta teşvik eden diziler,  filmler, romanlar devamlı beyinleri yıkıyor. Zihinleri kontrol altına alıyor. Yalancılık,  hırsızlık, arsızlık marifetmiş gibi sunuluyor. Adeta insanları arzularının esiri haline getirerek Tanrı'dan koparıyorlar. Bu bedbahtlar kendilerine tapmamızı istiyorlar. İnsanlığı öldürüyorlar. Terörizm yetmedi şimdide yaydıkları hastalıklarla insan nüfusunu bir hayli azaltmak peşindeler.

Ancak Tanrı'nın sert yüzü ile karşılaşmak üzereyiz. Zamanımız sondur. Ruhsal alem son kez açıldı ve kapandı. Tanrı'nın izniyle yeşua bize ruhsal gerçekleri 2000 li yıllarda son kez bildirdi. Bu insan neslinin, yaşayanların ve kapanıştan evvel doğacakların ruhları için artık yeniden bedenleşme şansı, hakkı bitmiştir. Yeşua' da tekrar gelmeyecektir. İnanç bulacak mı ki gelsin! Kaldı mı gerçek inanç!

Kurumsal dinlere ya da mevki, post sahibi insanlara konumlarından dolayı aklınızı ve inancınızı teslim etmeyin. Derin düşünün ve ne olduğunuzun, niye var edildiğinizin gerçeğine uyanın. Uyanın ki ruhlarınız sonsuzluğa kavuşsun. Kabirde varlıkları son bulmasın. Ya hep ya hiç. İçinde bulunduğunuz durum budur artık. Bir an evvel uyanın. Her birey kendi başına kalben neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu bilmek, bunu kendisi ayırt edebilmek zorundadır. Bu sesleniş sonsuzluğa çağrıdır.

Alpaslan Kuzucan

 

5 Şubat 2021 Cuma

İNANÇ YAŞAMIMIZDA NASIL TEZAHÜR EDER?

Tanrı'ya inanan kişi yaptıklarına dikkat etmelidir. Uygunsuz davranışlardan kaçınmalıdır çünkü Tanrı her an ve her yerde gören ve duyandır. Bizlere yolu gösterdiği gibi tüm karşı gelişlerimizi, yoldan sapmalarımızı gören ve duyandır. Tanrı’yı her zaman hissedin ve O'nun hoşlanmayacağı şeyleri yapmaktan kaçının. O'nu sevin ve O'nun önünde alçak gönüllü olun. Eğer yapıyorsanız yanlışlarınızı O'nun önünde yapıyor olduğunuzun farkında olun. O'na gerçek manada inanıyorsanız O'nun varlığının her daim yanınızda bilin. Yanınızda başkaları varken bir çok şeyi yapmaktan geri durursunuz. Çekinirsiniz. O zaman Tanrı'ya inanıyorsanız neden O'nun önünde çekin miyorsunuz? Diğer insanlara olan saygınız Tanrı'ya olan saygınızdan daha mı fazla? Öyleyse dikkatli olun ve O'nun gösterdiği doğru değerlerle yaşamak için elinizden geleni yapın. Uygulamaya sokulmayan inanç boştur ve Tanrı'yı memnun etmez. Önce kendinize ve sonra da tüm varlığa karşı saygılı olun. Bu kontrolü varlığınızla her an sağlayabildiğinizde yaşamınız kabirde son bulmaz.

Saygıdan sevgi doğar. Sevgi ile yaptığımız her olumlu davranış bizlerin Tanrı’nın aletleri olduğumuzun göstergesidir. Tanrı'yı karşılık beklemeksizin tüm ruhumuzla sevdiğimizde kendi tanrısallığımızı, Tanrı'ya aidiyetimizi derinleştiririz. Dünya da O'nu temsil yetkisine sahip tek varlık olma imtiyazımızın hakkını veririz. Taşıdığımız tanrısal enerjiyi genişletmiş oluruz. Sonuçta Tanrı’yı yeryüzünde mikro seviyede tezahür ettirmiş oluruz.

Alpaslan Kuzucan

GECE VE RUHLAR

Gecenin sessizliğinde ruhların sesi duyulur ve sadece saf olan ruhlar bu sesleri duyar. Gece, ruhlar birleşip bir ve bütün olduğunda daha da...