Bedenleşme sürecinin dışındaki bütün varlıklar ruhtur. Bu durum varlıklara genişlemiş bir bilinç sunar. Varoluşun ve gerçeğin bir çok boyutunu eş zamanlı olarak kavrarsınız. Ve, daha net bir şekilde anlarsınız.
Bedenli iken bilinciniz ardışıktır ve çok fazla
odaklanmıştır. Bu hal ileriye bakabilmenizi sağlamak içindir çünki fiziksel
gözleriniz ileriye bakarken arkanızda olanları göremez. Bedenli bilinciniz her
şeyi göremez en azından eş zamanlı göremez. Bedenli durumda bir müzik dinlerken
enstrümanları görür eş zamanlı çıkardıkları sesleri de duyarsınız ancak bunun
dışında her şeyi birbirinin ardından yani ardışık olarak görürsünüz.
Konuşurken, okurken, dinlerken kelimeleri ardışık olarak duyarsınız. Bedensiz
durumda ise kısıtlama yoktur. Hepsini aynı anda kavrarsınız. Yine beden
dışındayken herhangi bir acı, rahatsızlık türü duygular duymazsınız.
Nefsaniyette yoktur yani korkular, tutkular, fobiler yoktur. Cinsel birleşme arzusu,
diğerini dış görünüşleriyle değerlendirme (güzel, seksi, yakışıklı, çirkin gibi) de yoktur. Tabi eğer
siz bedenli yaşamlarınızın sonucunda ışık diyarına gitmeye hak kazandıysanız bu
durum geçerlidir. Aksi takdirde kabirde ruhunuz uyandırılmaz ve ikinci ölüme terkedilirsiniz
ve, eğer, diğer varlıklara eziyet etmişseniz ilahi adalet gereği orada yani
kabirdeki uykunuzda aynı eziyetleri kendiniz çekersiniz. Bunlar kabuslardır
ancak siz bunları gerçek sanırsınız ve bedenli iken yaptığınız gibi uykudan
yani kabuslardan kendiniz uyanıp kurtulamazsınız. Sonuçta da kaynağa ulaşamadan
karanlıklarda yok olursunuz. Işığa karışmak yada karanlıklarda kalıp yok olmak
bu tamamen varlığın kendi hür iradesine bırakılmıştır. Seçim sizindir ve bu
seçim dünyada, bedenli iken yaşam şeklinizle ve yaratılış gerçeklerine uyanıp
uyanamamanızla ilgilidir. Hem Tanrı'ya hem de paraya hizmet edemezsiniz.
Varlık eğer dünyada uyanamazsa tüm dünyevi tutku ve
takıntılarını aynen ölüm ötesine taşır. Ölüm anında son yedi dakikada ki
taşıdığınız duygular çok önemlidir. Uyanamayan varlıklar kabirlerde
öldüklerinin bile farkında değillerdir ve öbür tarafa taşıdıkları tutkuları, öfkeleri,
hasetlikleri onların cehennemi olur. Bu nedenle olumsuz duygularınız dan ve
düşüncelerinizden çabuk kurtulun. Bağışlayın ve mutlu olun. Bilhassa son yedi
dakikada bu çok önemlidir.
Işığa ulaştığınızı ve çok boyutlu varlık olduğunuzu
düşünelim bu durumda da siz kimlik olarak bedenli yaşamda ne iseniz orada yine
o olursunuz. Kabire dahi girmeden uyanır ve ışıklı varlıklarca karşılanırsınız.
Buna karşın bilincinizin bir çok bölümü açılarak çok boyutlu kavrayan bir
varlık olmanıza karşın kimliğiniz değişmez. Ruhsal hafıza bir yaşamdan diğerine
geçer.
Uyandırılmayarak toprağa terk edilen bağnaz ve kötü
ruhların ruhsal hafızaları silinir. Bu ruhun ölümüdür. Bu durum yanlışta ısrar
eden bir ruhun karşılaşabileceği en ağır sonuçtur.
Bedenli yaşam çok zordur. Öncelikle algılarınız, kavrama
kapasiteniz çok sınırlıdır ve siz duygularınızın dürtülerine muhatapsınızdır.
Sonra da ruhsal hafızanız kapalıdır. Bedenlenmeden önceki durumunuzla ilgili
hiçbir şeyi hatırlamazsınız. Hafıza silinmemiştir ama geçici olarak bedenli
olduğunuz süre boyunca kapatılmıştır.
En büyük kötüler ikiyüzlü dindar görünüp insanların
gerçekleri öğrenip uyanmasını engelleyen bağnaz insanlardır. Bunlar Allah'tan,
dinden bahsederek ticaret ve siyaset yaparlar. Uykuda olan insanları cennet
cehennem masalları ile uyumaya devam ettirip onların sırtından mal mülk ve mevki sahibi olurlar. Bunların dışları cilalıdır ama içleri çürümüş ve kokuşmuştur. Yeşua bunlar gibi olmayın demiştir. Bunlar
mecazen ölü doğmuş ruhlardır. Ruhlarını; tutkunlarının paralelinde olarak din diye,
sırf saygınlık, itibar, mal ve mülk kazanmak için geliştirdikleri, tanrısal
gerçeklerden çok uzak, uydurma töreler içinde öldürmüşlerdir. Gösterişli
bağışlar, sözde hayratlar yaparlar. Halbuki hayır ve iyilik dua gibi gizli
yapılır. Ancak açgözlülük ve gösteriş el ele giden iki kötülüktür. İtibarlı
olmak dindarlık, diyanet değildir. Tanrı'ya saygı hiç değildir. Açgözlülüğün
bir başka rengidir. Iyilik en başta paraya
tapmamak ve ona hizmet etmemektir. Bizlerin
tefecilik yapması yasaktır. Asla para ödünç verildiğinde faiz alınmamalıdır. Yalan
söylenmemelidir. Yalan söylemek Tanrı'yı inkar etmektir çünki O her an bizi görendir.
Yalanın en üst boyutuda yalancı şahitlik yapmaktır.
Şimdi dünyayı kimlerin yönettiğine bakalım. Ödünç para verenler. Tefecilikle her şeyin kontrolünü ele geçirdiler. Tüm sistemi kontrol ediyorlar. Yaşantılarımızı her bakımdan kontrol ediyorlar. Hepimizi köleleştirdiler ve dünyayı, insanları, doğayı ne hale getirdiler. Kültürümüzü ne hale getirdiler. Sinema, medya bizleri ne yönlere çekti. Hepsi onların kontrolünde. Güç şeytana taptıklarını bile alenen beyan eden bu tefecilerin elinde. Tüketime yöneliş delilik boyutunda. Şiddeti, hırsızlığı, cinayeti, cinsel sapmaları olağan gösteren, adeta teşvik eden diziler, filmler, romanlar devamlı beyinleri yıkıyor. Zihinleri kontrol altına alıyor. Yalancılık, hırsızlık, arsızlık marifetmiş gibi sunuluyor. Adeta insanları arzularının esiri haline getirerek Tanrı'dan koparıyorlar. Bu bedbahtlar kendilerine tapmamızı istiyorlar. İnsanlığı öldürüyorlar. Terörizm yetmedi şimdide yaydıkları hastalıklarla insan nüfusunu bir hayli azaltmak peşindeler.
Ancak Tanrı'nın sert yüzü ile karşılaşmak üzereyiz. Zamanımız sondur. Ruhsal alem son kez açıldı ve kapandı. Tanrı'nın
izniyle yeşua bize ruhsal gerçekleri 2000 li yıllarda son kez bildirdi. Bu
insan neslinin, yaşayanların ve kapanıştan evvel doğacakların ruhları için
artık yeniden bedenleşme şansı, hakkı bitmiştir. Yeşua' da tekrar
gelmeyecektir. İnanç bulacak mı ki gelsin! Kaldı mı gerçek inanç!
Kurumsal dinlere ya da mevki, post sahibi insanlara
konumlarından dolayı aklınızı ve inancınızı teslim etmeyin. Derin düşünün ve ne
olduğunuzun, niye var edildiğinizin gerçeğine uyanın. Uyanın ki ruhlarınız
sonsuzluğa kavuşsun. Kabirde varlıkları son bulmasın. Ya hep ya hiç. İçinde
bulunduğunuz durum budur artık. Bir an evvel uyanın. Her birey kendi başına kalben
neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu bilmek, bunu kendisi ayırt edebilmek zorundadır. Bu sesleniş sonsuzluğa çağrıdır.
Alpaslan Kuzucan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder