Tüm zamanlarda, elçiler, düşünürler, filozoflar, ruhun özgürleşmesinin en önemli hedef olduğunu ön görmüşlerdir. Gerçek birçok farklı dinde, gizli kültürlerde ve farklı felsefelerde kısmen verilmiş ve kısmende gizlenmiştir. İnsanın ulaşmaya çalıştığı tüm yaşam gerekçelerinin ötesinde temelde aradığı budur. Ruhunun özgürleşmesi çünki herkesin ruhunun doğal hali budur.
Ruh dünyada bedensel duygularının ve zihninin yarattığı tutkularının esiridir. Ancak çoğu insan bunun farkında değildir. Zenginlik isteği fakirlikten kurtulmak isteğidir. Kişisel güç isteği istediği gibi yaşama isteğidir. Temelde tüm dünyasal hedefler ruhun özgürleşme isteğinden doğar. Her yönde özgürleşme; düşünce özgürlüğü, hareket özgürlüğü vs. Kalplerinde ki bu temel gerçeğin farkına varamayan kalabalıklar bedenli yaşamlarında farklı umutlar peşinde çırpınır durur. İstedikleri yönde hareket edebilselerde, istedikleri gibi düşünebilselerde zihinleri bir türlü huzura kavuşamaz. Çünki ruh özgür değildir.
Yeşua insanın yaşama isteğinden bahsetmiştir. Burada bahsedilen yaşam ebedi yaşamdır. Ruhsal anlamdaki yaşam. İnsanlara bunun ana hedef olduğundan bahsetmiştir ama çoğunluk bu gerçegi de saptırmıştır. Bedbahtlar bu kısıtlı ve geçici dünya yaşamının hazlarına razı gibiler. Halbuki bu dünyada elde edilen hazlar ve coşkular ruhu hiçbir zaman tatmin edemez. İlk andaki bir ferahlık, tatmin duygusu çok kısa sürer ve o iç darlığı geri gelir. Nedenini de bilinmez. Bu nedenle gerçek yaşamın ne olduğu idrak edilmeden bedensel yaşamın bitmeyen mücadeleleri sürer gider. Bedenin her türlü hareket özgürlüğüne sahip olması zihnin özgürlüğe sahip olması demek değildir. Zihin düşünce olsun, tasavvur olsun her türlü özgürlüğe sahip olsada bu da ruhun özgür olması demek değildir. Ruh kaynağa ulaşmak ve sürekli Tanrı'nın huzurunda olmak ve orada kalmak ister. Bu da temiz ve yaralı bir yaşam sürmekle olur. Ruh özgür olursa zihin de, bedende özgür olur. Ruh özgür olmadan dünyasal hedefler için verilen her mücadele, elde edilen her mevki ve mülk sizin esaretinizi daha da artıracaktır. O şeyi elde edene kadar bunun sizi tam bir huzura kavuşturacağını sanırsınız ancak hedefteki obje ya da mevki elde edilince bu haz çok kısa sürer ve hayal kırıklığı yaşarsınız.
İnsan lüks yerlerde oturabilmeyi, iyi yemekler yiyebilmeyi, gezmeyi özgürlük sanır ama bunlar bedenin özgürlüğüdür. Beden gidince ne olacak! Bu komforlar nerede olacak? Bedenle birlikte zihinde yok olur. Halbuki ruh başkalarını da, hatta tüm diğer yaşam formlarını da mutlu edebildiği oranda doğru yoldadır ve bununla mutlu olur. Elbette bu kendi bedeninin ve zihninin ihtiyaçlarını, mutluluğunu ihmal etmek demek değildir. Onların da hakkı gereğince verilmelidir.
Yol yeşua'nın gösterdiği sevgi ve saygı yoludur. Gerçek kalıcı huzurun olması için ebedi yaşama götüren yolda yürünmelidir. Ruhun huzurlu olması için bu şarttır ve Tanrı'nın huzurunda olabilmek içinde ruhunuzun huzurlu olması gerekir.
Özgürlüğün en kuvvetli hissedilişi kişinin kendini sahte benlik duygusundan kurtarması ile gerçekleşir. Sufiler bu duruma fanafillah derler. Bunun dışında hiçbir dış kazanımın insana vereceği özgürlük duygusu kalıcı değildir. Kalıcı özgürlük duygusu sadece kendi içinizden gelir. Bir insanın ruhu özgürse o nerede olursa olsun özgürdür ve huzur içindedir. Çünkü o sahte benlik duygusundan kurtulmuştur. O artık bu haliyle Tanrı'nın mabedidir. Tanrı'ya hamd ederek Onu yücelten bir varlıktır. Dualarında ve yaptığı her işte Allah rızasını gözeten biridir.
Gerçek şudur: Tek bir Ruh vardır. Tek bir varlık vardır. Bunun dışındaki herşey bu tek varlığa, adına Tanrı dediğimiz, bağlıdır. Tıpkı annenin karnındaki bebeğin annesine bir kordon bağı ile bağlı olması gibi tüm varlıklarda mutlak kudret, var ve bir olan Tanrı'ya bağlıdır. Sahte benlikleri ile kendilerini Tanrı'dan ayrı gören insanlara bir müddet müsamaha gösterilir ama sonuçta bu yanlışta ısrar edenler varlık olmaktan çıkartılıp artık durumuna düşürülürler. Bu isyankar ruhlar ışıktan ve bilinçten mahrum bırakılırlar. Buna gün ışığıda dahildir.
A.K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder