Yeşua'ya olan son derece barbarca ve kötü idi. Bu aslında dünyamızı kötülerin yönettiğinin açık göstergesidir. Kalabalıklar ise bu kötülüğü sürü psikolojisiyle ve rahatlarına geldiği için ebedileştirmektedirler. Aynı hasetlik temelli güç o zaman dini otoriteler ve ferisilerce uygulandığı gibi bu gün de değişen hiçbir şey yok. Halen de kalabalıklar işlerine geldiği müddetçe kötülüğün peşinden bilinçsizce gidiyorlar. Bu gidişata dur diyebilen akıllı ve gerçekleri görebilen biri çıktığında ise Yeşua'ya reva görülen barbarlık tekrarlanıyor. İhtişamlı yaşamlarının ellerinden alınacağı korkusuyla bu sözde elitler kutsiyete ve büyük bir sadelik içinde yaşayan kutsal insanlara öfke ile saldırıyorlar ve maalesef kalabalıklarda bu durumda kafalarını kuma gömmeyi tercih ediyorlar.
Yeşua'ya yapılan barbarlıklıkların nedeni yönetenlerin imtiyazlarının elden gitmesi korkusundan başka bir şey değildi. Onlara göre diğerlerinden biri gibi sıradan ve sade yaşamak aşağılık bir şeydi. Hatta Yeşua'ya karşı olmamalarına karşın Esseniler de kendilerini diğerlerinden üstün görüyorlardı. Yeşua bunların hepsini yıkmak üzereydi. O kardeşliği getiriyordu. Ama kendilerince ötekilerden sözde daha kutsal olma takıntısı bu insanların içinde bulunduğu sapık haleti ruhiyeyi belirliyordu. Bu farklılıklaştırma, ötekileştirme takıntısı Yeşua'nın eşitlik öğretisine tamamen zıttı. Yeşua'da kendini toplumdan tecrit etmek, yaşamdan kopmak yoktu. Onun için yaşam tek idi. Sevgi ve ışık bu tek yaşamın içinden çıkmalıydı. Yaşamdan koparak, bir takım özel gruplar kurarak kendilerini diğerlerinden ayırmak yanlıştı. Yeşua tüm insanların gelişmesiyle ilgileniyordu. Amacının özü de buydu. Gerçeğin bilgisi tüm insanlara açılmalıydı. Bir kaç üyeye değil.
Özlerinde tüm insanlar eşittir. Tüm insanların özleri Tanrının oğlu olmak üzere, ebedi yaşam için yaratılmıştır. Aradaki fark ruhların kendi yönelimlerinden oluşmaktadır. Kendi özgür seçimleriyle insanlar Tanrıya mı yoksa toprağa mı karışacaklarını seçerler. Bunda özgürdürler.
Temel olarak kimse geride bırakılamaz. Bu Yeşua'nın kimyasında vardı. Onun alanına giren herkesin ondan etkilenmemesi mümkün değildi. O sadece yolu gösteriyordu. Yaşamlarını değiştirmiyordu. Ya da insanları insanüstü yapmıyordu. Sadece yolu gösteriyordu. Gösterdiği gerçekler din otoritelerinin anlayışlarının çok ötesindeydi ve korkunç öfkeleri bundan doğuyordu. Kendilerini çok yukarılarda görenler aslında öyle olmadıklarına ayna vazifesi gören bir bilgelik karşısında öfke nöbetine giriyorlardı. Halbuki bu bilgilerle onlar da hatalarını düzeltebilirlerdi ama onlar karanlığın yolunu seçtiler. 300 yıl sonra da Hristiyanlık adı altında onun ismi alet edilerek yeni bir makyajlı pagan dini insanlara servis edildi. Amaç yine yönetenlerin kalabalıkları sömürmesinden başka bir şey değildi.
Yeşua'dan alınan bilgiler doğrultusunda,
Alpaslan Kuzucan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder