Özümüz sevgi ve ışıktır. Bize can veren ve canlılığımızı devam ettiren bu ışıktır. Dna larımız bu ışıktan oluşur ve bu ışığı ritmik ve düzenli atışlarla çevresine yayar. Bedenimiz su ile doludur. Yüzde altmışı sıvılardan oluşur. Bu sıvı vasıtasıyla bu ışık enerjisi/bilgi ritmik atışlarla tüm bedenimize ve yine atmosferdeki su molekülleri vasıtasıyla bedenimizi de aşarak çevremize yayılır. Buna biz biofiziksel alan veya aurik alan(aura) deriz.
Hücrelerimize bu ışık vasıtasıyla taşınan bilgi tüm organlarımızı düzgün çalıştırır. Yani bu enerji aynı zamanda tüm biyolojik faaliyetlerimizin gerçekleşmesi için talimatları verendir. Enformasyondur. Aynı şekilde bu enerji/bilgi bedenimizin dışına taştığında da çevremize ne olduğumuza dair bilgi/etki vermiş olur. Kederli mutlu, zararlı, zararsız, güvenilir vb. Gibi. Bizim imzamızdır.
Bu enerji, öz Tanrının içimize koyduğu tekamüle ihtiyaç duymayan parçadır. Burada bizim kimliğimiz olan, tekamül eden ruhumuz nerede derseniz bunun cevabıda şöyledir. Ruhumuz bu saf Tanrı enerjisinin üzerindeki filtre gibidir. Doğumu takiben gelişmeye ve şekillenmeye başlar. Elbette geçmiş yaşam edinimlerine de sahiptir ancak her doğan bebeğin şuuraltı temizlenmiştir yani geçmiş günahlarının hesabını vermiştir. Yani karma denen Hint kökenli inanış tamamen yanlıştır. Doğan bebeğin ruhu içindeki özü tam yansıtır. Yani tam şeffaftır. Henüz dünya kirlerini yüklenmemiştir. Bu yüzden buluğ çağına gelmemiş çocukların ruhları saftır. Ancak bazı çocuklar ruhları itibariyle ölü doğmuşlardır. Yani kötüdürler. Bunu bakışlarından ve davranışlarından anlamak mümkündür. Bunlar kötü işler, başkalarına ders olması itibari ile, yaptırılmak üzere kabirlerde yok edilmeden bir yerde muhafaza edilmiş olumsuz, ruhen ölü varlıklardır. Kötü işler, iyilik için bile olsa, kötülere yaptırılır. Esasen bu ruhlar bu gelişlerinde illa kötü olmak zorunda da değillerdir. İyiliği seçip kendilerini kurtarabilirler ancak bu fiiliyatta göründüğü kadarı ile mümkün olamamaktadır.
Bebeğin doğumunu takiben aile, toplum, eğitim, din gibi faktörler insanın ruhunu yavaş yavaş kirletir. Bu durumda da insan özünden gelen saf enerjiyi tam yansıtamaz. Ne kadar dünya takıntıları fazla ise filtresindeki saydamlık da o kadar azdır. Yayılan enerji de o derece olumsuz ve kasvetli olur. Bu yayılan olumsuz enerji nedeniyledir ki bizler bir insanla karşılaştığımızda bir şekilde rahatsız edici etkiler alırız. Tersi durumda ise, sevgi enerjisi yayıldığında, o kimseden mutluluk veren rahatlatıcı etkiler alırız. Olumsuz enerjiler yayan kişinin kendi sağlık durumu da aynı paralelde etkilenir. Bağışıklık sistemi zayıflar. Hatta astral alemdeki dengesiz varlıkları kendisine çekerek bir takım akli dengesizliklere de maruz kalabilir. Olumlu etkiler neşredildiğinde, yani ruhumuz saydam olduğunda ise tanrısal etkilerin nimetlerinden daha fazla faydalanırız, bağışıklık sistemimiz de daha kuvvetli olur.
Yeşua diyor ki: "İstenmediğinizi hissetseniz bile siz çevrenize sevgi yaymaya devam edin. Dünyanın buna ihtiyacı var."
Yeşua2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder