BİLİNMEYENDEN BİLİNENE DOĞRU
Dünya bilinmeyenlerle dolu. Burası ruhun esas ikametgâhı değildir. Burada ruh bunun bilinçsizce de olsa farkındadır ve devamlı huzursuzdur. Nedenini bilmez ama insan içinde bu sıkıntıyı adeta nedensiz acele etme duygusunu hep taşır. Neden, bilinmez ama aslında görünürde hiç bir sebep yokken insan sanki bir şeylerin telaşında gibidir. Sanki bir yere yetişecekmiş ama geç kalıyor ya da yapması gereken şeyler varda bunları yapmayıp boşuna vakit öldürüyormuş gibidir insan. Hep bir içsel huzursuzluk az da olsa vardır. Çok kısa bir an sanki kendini unutur ve huzur duyar ama bu gevşemiş rahat haller kalıcı olmaz. Sonra tekrar bir zihinsel koşturmaca…
Bizler bilinmeyenden bilinene doğru bir yolculuktayız ve ruhlarımız her şeyin bilindiği o aleme varıncaya kadarda kalıcı bir rahat huzur yüzü göremeyecektir. Insan ya varlık bilincine ulaşarak rahatlayacak ya da yokluğa mahkum olarak idrak melekesini kaybedecektir.
Evrendeki hiç bir enerji yok edilmez. Bir şekilde bir yerlerde en güzel sonuçları elde etmek üzere kullanılır. Yokluğa erişen ruhlar ki bunlar kötülükten ve egolarının takıntılarından kurtulamayanlardır, sonuçta bilinçlerini kaybederek dağılırlar. Onlardan kalan kök enerjiler toprağa canlılık vermek için yer altında kalır. Bir zamanlar varlık olan bu kişilerin hafızaları silindiğinden artık onlar yok hükmündedir ve farkındalıkları tamamen kaybolmuştur.
Varlık olmayı hak edenler ise, Bizim (Yeşua’nın) sevgi yolumuzdan gidenler, Evrensel Bilinçle birleşir ve denize kavuşan damla misali onunla birlikte hak olurlar. Bunlar kutsanmış kamil insan ruhlarıdır. Ve yüce Tanrı onları yine kendi takdir ettiği tanrısal işlerini yaptırmak üzere görevlendirir. Ve Onlar ebediyete kavuşurlar ve Tanrı bizlere bir mesaj gönderirken, yüce sevgisinden gönüllere malum ederken “Biz” diye hitap eder. “Ben” demez Var ve Bir Olan yüce Tanrımız. Huzurunda ki kutsal ruhlarla birmiş gibi, sanki onlarla birlikte hareket ediyormuş gibi çoğul olarak hitap eder insan gönüllerine. Bu da kutsal ruhlara Tanrının verdiği en büyük lütuf, en yüce payedir. Burada ki varlıklar için bilinmeyen diye bir kavram, olgu yoktur. Onlarda Tanrı ile beraber her şeyi görür ve bilirler ancak zamanı gelecek yapanın Tanrı olduğunun bilincindedirler ve hiçbir zaman gelecekle ilgili konuşmaz, tabiri caizse kahinlik yapmazlar. İnsanlara onlarda bilgi aktarır ve yol gösterirler ancak mesajları hiçbir zaman dünyevi tutku ve kazançları içermez. Bu konulara asla girmezler. Doğruyu, doğru yolu ve doğru değerleri gösterirler. Kendileri için, kendilerine karşı bir teslimiyet istemezler ve teslimiyetin sadece yüce Tanrımıza yapılabileceğini insanlara bildirirler. Bedenli iken hiç bir insana tam olarak, %100 güvenilemeyeceğini bildiklerinden insanlara zaman üstü bilgilerde vermezler.
Bilinene ulaşmak varlık alemine dahil olmak ve kutsanmış olmaktır. Ruh bilinen aleme ulaştığında tam huzura erişir ve daima huzurda kalır. Sonsuzluğa katılmış olan ruhta ego duygusu yoktur ve Tanrıya teslimiyeti tümden ve tamdır. Dünyada yaşarken Tanrıya tam olarak teslimiyet mümkün değildir çünkü insan kontrol edebilse de olumsuz bazı duygularının baskısı üzerinde devam etmektedir.
Seçim insanın elindedir. Varlığı mı yoksa yokluğu mu seçecek kendisi bilir. Kaç kişi nereye yönelecek, sayısı burada önemli değildir, vasfı önemlidir. Tanrı sıra dışı ruhları istemektedir. Gerçeği görüp duyacak ve gördüğü ve duyduğunu yaşamında tezahür ettirebilecek sıra dışı ruhları. Bu durum esasen yokluğu seçenlerin dünyada çoğunluk olmasının nedenini açıklıyor. Sonsuzluk kolay değildir. Kolay değildir ama orası muhteşemdir. Her şeyin bilindiği yüce alemdir.
Yeşua.
Dünya bilinmeyenlerle dolu. Burası ruhun esas ikametgâhı değildir. Burada ruh bunun bilinçsizce de olsa farkındadır ve devamlı huzursuzdur. Nedenini bilmez ama insan içinde bu sıkıntıyı adeta nedensiz acele etme duygusunu hep taşır. Neden, bilinmez ama aslında görünürde hiç bir sebep yokken insan sanki bir şeylerin telaşında gibidir. Sanki bir yere yetişecekmiş ama geç kalıyor ya da yapması gereken şeyler varda bunları yapmayıp boşuna vakit öldürüyormuş gibidir insan. Hep bir içsel huzursuzluk az da olsa vardır. Çok kısa bir an sanki kendini unutur ve huzur duyar ama bu gevşemiş rahat haller kalıcı olmaz. Sonra tekrar bir zihinsel koşturmaca…
Bizler bilinmeyenden bilinene doğru bir yolculuktayız ve ruhlarımız her şeyin bilindiği o aleme varıncaya kadarda kalıcı bir rahat huzur yüzü göremeyecektir. Insan ya varlık bilincine ulaşarak rahatlayacak ya da yokluğa mahkum olarak idrak melekesini kaybedecektir.
Evrendeki hiç bir enerji yok edilmez. Bir şekilde bir yerlerde en güzel sonuçları elde etmek üzere kullanılır. Yokluğa erişen ruhlar ki bunlar kötülükten ve egolarının takıntılarından kurtulamayanlardır, sonuçta bilinçlerini kaybederek dağılırlar. Onlardan kalan kök enerjiler toprağa canlılık vermek için yer altında kalır. Bir zamanlar varlık olan bu kişilerin hafızaları silindiğinden artık onlar yok hükmündedir ve farkındalıkları tamamen kaybolmuştur.
Varlık olmayı hak edenler ise, Bizim (Yeşua’nın) sevgi yolumuzdan gidenler, Evrensel Bilinçle birleşir ve denize kavuşan damla misali onunla birlikte hak olurlar. Bunlar kutsanmış kamil insan ruhlarıdır. Ve yüce Tanrı onları yine kendi takdir ettiği tanrısal işlerini yaptırmak üzere görevlendirir. Ve Onlar ebediyete kavuşurlar ve Tanrı bizlere bir mesaj gönderirken, yüce sevgisinden gönüllere malum ederken “Biz” diye hitap eder. “Ben” demez Var ve Bir Olan yüce Tanrımız. Huzurunda ki kutsal ruhlarla birmiş gibi, sanki onlarla birlikte hareket ediyormuş gibi çoğul olarak hitap eder insan gönüllerine. Bu da kutsal ruhlara Tanrının verdiği en büyük lütuf, en yüce payedir. Burada ki varlıklar için bilinmeyen diye bir kavram, olgu yoktur. Onlarda Tanrı ile beraber her şeyi görür ve bilirler ancak zamanı gelecek yapanın Tanrı olduğunun bilincindedirler ve hiçbir zaman gelecekle ilgili konuşmaz, tabiri caizse kahinlik yapmazlar. İnsanlara onlarda bilgi aktarır ve yol gösterirler ancak mesajları hiçbir zaman dünyevi tutku ve kazançları içermez. Bu konulara asla girmezler. Doğruyu, doğru yolu ve doğru değerleri gösterirler. Kendileri için, kendilerine karşı bir teslimiyet istemezler ve teslimiyetin sadece yüce Tanrımıza yapılabileceğini insanlara bildirirler. Bedenli iken hiç bir insana tam olarak, %100 güvenilemeyeceğini bildiklerinden insanlara zaman üstü bilgilerde vermezler.
Bilinene ulaşmak varlık alemine dahil olmak ve kutsanmış olmaktır. Ruh bilinen aleme ulaştığında tam huzura erişir ve daima huzurda kalır. Sonsuzluğa katılmış olan ruhta ego duygusu yoktur ve Tanrıya teslimiyeti tümden ve tamdır. Dünyada yaşarken Tanrıya tam olarak teslimiyet mümkün değildir çünkü insan kontrol edebilse de olumsuz bazı duygularının baskısı üzerinde devam etmektedir.
Seçim insanın elindedir. Varlığı mı yoksa yokluğu mu seçecek kendisi bilir. Kaç kişi nereye yönelecek, sayısı burada önemli değildir, vasfı önemlidir. Tanrı sıra dışı ruhları istemektedir. Gerçeği görüp duyacak ve gördüğü ve duyduğunu yaşamında tezahür ettirebilecek sıra dışı ruhları. Bu durum esasen yokluğu seçenlerin dünyada çoğunluk olmasının nedenini açıklıyor. Sonsuzluk kolay değildir. Kolay değildir ama orası muhteşemdir. Her şeyin bilindiği yüce alemdir.
Yeşua.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder