Translate

31 Temmuz 2020 Cuma

EGOSAL OBEZİTE

Ruhsal uyanış ve Mesih bilincine yükseliş egonun çözülmesi ile olur. Ego gerçekleri çarpıtan bir lenstir. Ego çözülmeden ruhsal yükseliş olmaz. Ego yani gerçekleri örten, çarpıtan bu lens uyandırılmış enerji ile ortadan kalkar. Uyanmış enerji, insanların, yaşamı saf bir farkındalıkla görmesini sağlar. Filtreler ortadan kalkmış görüntü netleşmiştir. Bu uyanış dünya insanları arasında çok nadir olmaktadır ancak bilincin yükselmesi içinde olmazsa olmaz bir  şarttır.

Dinler ve ruhsal öğretilerin açık ve kapalı, aşikar ve ima edilen amaçları, vaatleri vardır. Açık olan başta kişiye verilen bir aidiyet duygusu ve sosyal kimlikle gelen güven duygusudur. İlaveten gelen bir dayanışma ve maddi kazanç sağlama beklentisidir. Aynı inancı paylaşanların içine girdiği bir çeşit güya komün(toplu) yaşamın getirdiği sahte güvenlik ve dayanışma duygusudur. İma edilen, daha kapalı olan ise bir takım türetilmiş inançların merkezinde kurulan kurumların ebedileştirilmesi ve örtülü maddi kazanç ve güç kaynağı haline getirme gayretidir. Bütün bunların insanın ruhsal gelişimini, bilincini kutsallığa yöneltebilmesi yönünde bir katkısı yoktur. Tam tersine bu durum obezleşmiş egolarının bir dışa vurumudur. Bunların öte alem beklentileri dahi zevk, sefa, obezlik ve şehvetperestlik üzerine kuruludur. Bunu elde etmeleri için bir takım sürekli  tekrarlanan nafile hareketleri(ibadetleri) ezbere yapmaları, manasını anlamadığı dilde bir takım aynı sözleri ezbere tekrarlamaları yeterlidir onlar için. Ahlak önemli değildir yada tek taraflıdır. Tabi bunlar sonuçta bilinçlerin yükselmesi yönünde olumlu hiçbir katkı yapamaz. Nafile davranışlardır ve  sonuç; akıl sağlığının elden gitmesi. Evet, bağnaz insanların akıl sağlığı bozulmuştur.

Gerçekte dünya acıdan, ıstıraptan muaf bir yer değildir. Buraya sınav için geldik. Sınav aklımızdandır. Aklımızı nasıl kullanıyoruz? Bedensel arzularımızı kontrol edebiliyor muyuz? Onları sadece amaçları doğrultusunda kullanıyor muyuz? İyilikte ve doğrulukta kalıyor muyuz? Öfkemizi  nefretimizi, kinimizi, hasetliğimizi ve hırsımızı kontrol edebiliyor muyuz?

Güvenlik duygusu aslında sahte bir duygudur. Eğer aklımızı kullanamıyorsak duygular öne geçer ve korkuların esiri oluruz. Saçınızın iyi kesilmemesinden tutunda, başkalarından daha az zengin olmak, tırnağının kırılması, otobüsü kaçırmak korkuları vs. Bilelim ki duyguların aklı bastırdığı fiziksel yaşamdaki insanların korkuları hiç bitmez. Güvende olmak izafidir. Esasen dünyada olmak devamlı vahşi bir hayvan tarafından kovalanmak gibidir. Egosal tutkuların tuzağına her an düşebiliriz.

Ruhumuz her tür korkudan kurtulduğunda özgür olur bunun için ise insan ne olduğunun ve ne için yaratıldığının gerçeğine bir an evvel uyanmalıdır. Bu uyanışı sizin için, sizin yerinize  başka birisi yapamaz. Sevgi yolunu size kim gösteriyorsa o size örnek olabilir ama yine de karar verecek olan sizsiniz. Sınavınızı kendiniz vermek zorundasınız ve bu yolda gizli menfaat beklentisi içinde olan sahte yol göstericilerden uzak durun. Manevi irşatta maddi beklentinin zerresi dahi olmaz, olmamalıdır. Varsa orada sahtecilik vardır. İtibar etmeyin.

İlkel devirlerde bize göre ilkel insanların söylemiş ve yazmış olduğu yanlış inanç ve törelerden kendinizi kurtarın. Doğrularını alın ama yanlışları "Tanrı kelamı" diyerek devam ettirmeyin. Yaşam dinamiktir ve geriye doğru çevirelemez. Bir sel gibi sonunda kendini engelleyen setleri patlatıp geçer. 

Tanrı kelamı eğer egonuzu tam kontrol altına alabilirseniz size kendi ruhunuz tarafından fısıldanır. Ruhunuz Tanrıya aittir. Ruhunuz bir kere söyler ve ruhun ısrarı, baskısı yoktur. Tanrı zorba, baskıcı değildir. Tanrı aciz değildir ki sizleri zorlasın. Kaybeden siz olursunuz ve O daha iyilerini yaratır. 

Tüm peygamberliklerin özeti şudur: Kendine istediğinden başkasına da isteyeceksin. Yani olumlu, sevgi dolu olacaksın ve bu ülkü aklı başında olan herkes için geçerlidir. Normal zekası olan her birey için geçerlidir. Bu ülküyü her normal birey yaşamında uygulamalıdır. Kendisi dahil hiçbir insana, canlıya ve doğaya mecbur olmadıkça zarar vermeyecek, onların yaşam haklarına da kendi haklarına duyduğu kadar saygı duyacak insan.  Evet, yasa budur

İnsanlar gerçek maneviyatı idrak edinceye kadar türlü şekillerde yönlendirilip kullanılmışlardır. Halende kullanılmaktadırlar. Bugün tüm kurumsallaşmış dinler, bu kurumların ruhban sınıfı ve politikacılar küresel sermayenin hizmetindedir. Bu insanlar aşırı zengin sınıfın çoğunluğu köleleştirip gütmesine vesile olmakta ve bilerek ya da bilmeden kötülüğe hizmet etmektedirler. Aşırı zenginler kirli bir politika yapmaktadırlar ve yalan, iftira, acımasızlık, hırsızlık ve cinsel sapıklığı teşvikleri hat safhadadır. Bastıkları her karşılığı olmayan kağıt para bizlerin elindeki, sahip olduğumuz paralarımızdan yapılan hırsızlıklardır. Alım gücümüz yok edilmektedir. 

Dünyada kırk milyon insan her yıl köle olarak alınıp satılmaktadır. İnsan ticareti yapılmaktadır. Buna küçük çocuklar dahildir. Diğer bir çoğu insanda köle olduğunun farkında bile olmadan tüketim çılgınlığı ve cinsel oburluk duyguları içinde para babası şeytanlaşmış bir takım insan görünümündeki mahluklara, kendi küçük ihtiraslarını elde etmek hayaliyle adeta köle gibi hizmet etmektedirler. İnsanları ve doğayı tahrip etmelerine yardım etmektedirler. Bir çok bitki ve hayvan türünün nesli yok edilmiş ve halen de yok edilmektedir. Milyonlar açlıktan ölmektedir. Tanrı ve Onun sevgisi terk edilmiştir. Maalesef...

Alpaslan Kuzucan


MESİH BİLİNCİNE YÜKSELİŞ

Yükseliş ruhun Tanrı ruhu ile yeniden birleşmesi törenidir. Yükseliş kutsal alevin harlaması ile ruhun Mesih bilinci ile ilk birleşmesi ve onun fiziksel dünyadaki son zamanının doğal sonucudur. Ruh kutsal planını tamamlamıştır. Ruh artık saptırılabilen, ayartılabilen konumdan saptırılamaz ve ayartırılamaz konumuna geçmiştir. O artık Tanrı bedenindeki bir zerredir. Yeniden dünyada doğuş halkası kırılmıştır. Buzul erimiş okyanusa karışmıştır.

İnsan fiziksel bedene günlük yaşam şartlarını, zorluklarını deneyimlemek ve kendi alt benliğini kontrol  etmenin üstesinden gelmek için doğan coşkulu bir ruhtur. İnsan egosunun korkularını ve tutkularını tam kontrol ettiğinde ve bu tutkuları kutsal olan değerler ile ikame ettiğinde Tanrı'nın merkezine ulaşabilir ve zaman mekan üzerinde hakimiyet sağlar. O artık çok boyutlu bir varlık olur.

Yükseliş tüm insan ruhlarına açıktır ancak ruhun kendi gayretine ilaveten buna Tanrı'nın izin vermesi de şarttır. Gerekli şartları yerine getiren her din ya da millet mensubuna bu bahşedilir. Hüküm Tanrı'nındır. Bu durum için bir dine bir mezhebe bir gruba ayidiyet söz konusu değildir.

Yükseliş alevi ümit alevidir. Yükselişin hafızası, umudu içimize Yeşua Mesih tarafından yerleştirilmiştir. O'nun temiz yaşamı ve sözleri bunu insanlara açıkça göstermiş ve beyan etmiştir. Bizler de Yeşua'nın ayak izlerini takip ederek bu arınmayı, yükselmeyi Tanrı'nın izniyle başarabiliriz. Yeşua aramızda yaşayarak bizim için bir örnek olmuştur. Ne mutlu O'nu görmeden inananlara. O, Mesih bilinç seviyesini yaşamıyla bizlere göstermiştir. Sonradan gelen nesillerle de, yolda olanlara, ruh olarak irtibat kurup hedef göstermiştir. Bu şekilde yaşamın birçok gizeminden birini bizi açmıştır.

Tanrı'nın isteği ruhların yükselmesi yönündedir. Bize de sadece gerekeni yapmak kalıyor. Içinde bulunduğumuz zaman dilimi bu insan nesli için son dilimdir. Ya başaracağız yada ikinci ölümü tadacağız. Ya hep ya hiç. Bu durumdayız. Uyanmak şarttır. Zararsızlık, kendi halinde yaşamış olmakta bizi kurtaramaz. Gerçeğe uyanıp Mesih Bilincine dokunmamız ve hatta ona ulaşmamız şarttır. Görünen o ki bu neslin büyük bir çoğunluğu Yaşam'a ulaşamayacak. Kendi tercihleri tabi ama acaba bunu bilerek mi yapıyorlar? Onlar ruhun özgürlüğünü değil ama  zevki, sefayı ve güvende olmayı seçtiler. Bazıları yanlış din/mezhep ve ruhsal guruplara katılarak hiçbir zaman ulaşılamayan sahte gizemlere ulaşma beklentisi içinde akıl sağlıklarını kaybettiler. Halbuki Mesih Bilincine ulasmak bize bir takım insanüstü güçler/ kolaylıklar kazandırmaz. İnsan olduğumuz müddetçe her türlü  zorluklarla, acılarla muhatap olmaya devam ederiz. Fark bunlara bakış açısındadır. Bir takım insan ise yine Tanrı'nın insanlara sunduğu bilim ile bilimsellik adı altında kibirlenip Tanrı'yı ve sonuç olarak Yaşam'ı reddettiler. Halbuki bilim insanların yaşamlarını  kolaylaştırıp, güzelleştirmek içindi, doğayı ve insanı tahrip edip Tanrı'yı inkar etmek için değildi. Herşeyi fiziksel olana ve anlamsız tesadüflere bağladılar. Tanrı vergisi üstün zekaları onları aptallıktan kurtaramadı. Genelde ise çoğunluk  egosal korkularının ve tutkularının üstesinden gelemediler. Maalesef ne yaptıklarının farkında olamadan Ölüm'ü tercih etmiş gibiler. Henüz dönem tamamen kapanmadan, dünyanın yıkanması başlamadan hala bireylerin ruhlarını Yaşam'a kavuşturması için şansları var...

Alpaslan Kuzucan


17 Temmuz 2020 Cuma

TEK GERÇEK

Gerçek sadece bir tane vardır. Işığın ve Sevginin Kaynağı olan Tanrı. Tek gerçek budur.

Ruhlar ilk yaratıldıkları zaman herşeye gücü yeten Kadri Mutlak Kaynağı görüyor ve Onunla konuşabiliyorlardı. Ruhlara özgür irade verilmişti ve ruhlar bu özgürlüğü bencillik geliştirmek için kullandılar ve böylece biri iki yapmış oldular. Ayrım başlamıştı. Şu an tüm insanların verdiği uğraş tekrar o başlangıçta olan birliğe geri dönebilmek içindir. Başlangıçtaki orijinal halimize geri dönmektir amaç. Maalesef çok azımız başarabilecek. En doğrusunu Tanrı bilir.

Ruhun iç boyutlarına (İçsel Krallık) girmeye muktedir olabilmesinin beden dışı tecrübelerle ve astral boyutlardaki seyahatlerle bir ilgisi yoktur. Bu İçsel Krallığa sadece izinle girilebilir. Girmesine izin verilenler girer.

Bu insan nesli için sadece tek bir ruh dünyaya bedenli olarak, İçsel Krallıktan görevli olarak gelmiştir. Gerçek yolu gerçekten arayanlara yardım etmek için gelmiştir ve halende kendi titreşimlerine yaklaşabilen dünyadaki bedenleşmiş ruhlara son zamanlara kadar yol göstermektekteydi. Verdiği sevgi mesajı evrensel ve zaman üstüydü. O ruhu biz 2000 sene önceki adıyla Yeşua olarak bilmekteyiz. Diğer kral peygamberlerin mesajları ise sadece mensubu oldukları kavimlerin o zamandaki zihinsel durumlarına göre yapılmış ilerici hamleler olarak kabul edilmelidir. Tanrının varlığı ve birliği, sevgi, doğruluk ve iyilik dışındaki mesajları evrensel değildir. Daha çok o zamandaki içtimai durumun geliştirilmesine yöneliktir ancak bununla beraber nefsani sapmalarda içermektedirler. Evrensel mesajlarda ise nefret ve kin söylemleri, maddiyat içeren sözler ve kişilere ya da kavimlere özel vaatler içeren bildiriler bulunmaz.

Tanrının kaybolmuş oğullarının ve kızlarının büyük çoğunluğu ne yazık ki İçsel Krallığa alınmayacaktır. Onlar beklenen seviyeye ulaşamamışlardır. Kendilerinin Girişe yönelmelerine izin verilecek yeterli titreşim seviyesine yükselememişlerdir.

Dünya bir okul binasıdır. Bu binada kestirme yollar yoktur. Sosyal gurup promosyonları yoktur. Okuldan ayrılma şansı da yoktur. Ya bu okuldan mezun olunacaktır ya da karanlıklarda kaybolunacaktır. Sınav tekrarları da zamanımızda bitmiştir. Son zamandayız. Bu insan nesli için zaman tükenmiştır. Kapanış süreci başlamıştır.

14 Temmuz 2020 Salı

FEELING THE DIVINE (SOUL) LOVE

To feel that soul-love of all pure hearts is to be transported in an ecstasy of joy so great, so overwhelming, that it cannot be contained—a charge of bliss passing through one’s being, a thousand million volts of rapturous power. This divine emotion is beyond description — a communion of unutterable sweetness with the Infinite Grace, the Indescribable Glory, the Eternal Protection. That is the love of God which Yeshua felt, and in which he sheltered his disciples: “As the Father hath loved me, so have I loved you: continue ye in my love.”

13 Temmuz 2020 Pazartesi

NİYE BAŞARAMADIK?

Modern kültürün cehaleti birbirimizle olan ilişkilerimizde kendini göstermektedir. Bilhassa birbirimizle olan münakaşalarımız ve hiçbir bilimsel temele dayalı olmayan karşılıklı şartlandırmalarımız insanları bir nevi zihinsel olarak hapsederek yaşamlarını sınırlandırmakta ve ıstırap çekmelerine sebep olmaktadır. Bu dünyevi takıntılar ve birbirlerine borçlu yaşam şekilleri insanların yaşam için gerekli olan enerjilerini tüketmektedir. Bu şartlar altında kadın olsun erkek olsun insanların ruhsal gelişim göstermeleri mümkün değildir. Bu durum insanların dünyasal ve bedensel titreşimlere ve hayvansal içgüdülere bağlı kalmasına sebeb olmakta ve dolayısıyla bilinç yükselişi için gerekli adımların atılmasına engel olmaktadır. İnsan ruhsal gelişim sağlayabilmek için tüm dünyasal ve bedensel takıntılarından kurtulmalıdır. Halbuki kurban ve korku zincirlerine bağlı paganik tarzın devamı dinlerin ezbere dayalı öğretileri ve kendi yanlış yorumlarıyla hareket eden din adamlarının otorite kabul edilmeleri insanların organik bedensel kısıtlı düşünce tarzından çıkıp bunun ötesinde düşünebilmesini engellemektedir. Ölüm ötesini bile organik bedenlere ait bir takım haz veya acıların devamı olarak görmekten öte gidemeyen bu bağnaz gurup böylece ne kendileri ilerleyebilmekte ne de başkalarının ruhsal gelişimine izin vermektedirler.

Yeşua'nın dağdaki o son vaazında da insanlara bu kısır döngü anlatılmıştır. Anlatılmaya ve aydınlatılmaya çalışılmıştır. O vaazın ana fikri insanları yersiz korkulardan ve faydasız baskılardan kurtararak evrensel sevgi ve birlik anlayışına ulaşabilmesini sağlamaktı. Bir takım sözde gökten indiği söylenen insan yapımı mesnetsiz kanunların ve törelerin baskısından insanları kurtararak köleleşmiş ruhlarının özgürleştirilmesiydi. Yeşua şöyle söylememiştir: "Tanrı dedi ki...". Yeşua: "Ben size babamdan duyduklarımı söylüyorum. Ben söylüyorum." diye insanlara hitap ederek kendisinin Kutsal bir Ruh olduğunu bir kere daha belli etmiştir.

Özgürlük ve sevgi ortamının olmadığı ortamlarda insanların gönülleri kendi kimliklerinden onursuzca taviz vermeye zorlanır. Sürekli olan bu durumda insanların aklı körelir ve beden sağlıkları bozulur. Her türlü ahlaki deformasyon ve sapma için ortam uygun hale gelir. Böyle bir ortamda da insanların ruhları hastalanır ve neticede sağduyu ölür. Psikopatlar ve sosyopatlar türer. Ahlak sıfırlanır. Sapıklığın, aşırılığın her türlüsü ortaya çıkar. 

Sevgi ve korku iki zıt duygudur. Kaynakları aynıdır ama birinin olduğu yerde diğeri barınamaz. Evrensel sevgi evrensel kardeşliğe götürür. Korku ise evrensel değil bölücüdür. Çoğunluğu kulluğa, köleliğe bir takım az kişileri de tiranlığa, diktatörlüğe kısaca söylemek gerekirse herkesi kötülüğe, düşmanlığa götürür. Yine sevgisiz özgürlük ortamlarında da amacından sapmalar olur ve her türlü karanlığa insanları mahkum eder. Bencillik had safhadadır. Açgözlülük  tüketim çılgınlığına sürükler. Aşırı cinsel dürtüler her türlü sapmanın temelini oluşturur.

Doğruda ve iyide kalabilmek için her şey Tanrı odaklı olmak zorundadır. İnsan kendini sevginin kaynağı olan Tanrısından kopararak ruhunu geliştiremez. Çünki ruh sadece Tanrıdan beslenir. Tanrıdan uzaklaşırsa bilincinin titreşimlerini yükseltemez. Tam tersi tireşimler kabalaşır,  yavaşlar ve aşağılara doğru gidiş başlar. Tanrıdan uzaklaştıkça ruhun karanlığı ve korkusu dolayısıyla ızdırabı ve çaresizliği artar. Yok oluşa doğru gider.

Ruhsal konularda kesin olarak söylenebilecek iki husus vardır. 

1. Tanrının Varlığı ve Birliği, 
2. Kutsal Ruhların varlığı.

Bunların dışında ruhsal/manevi konularda kesin konuşulmaz. Gelecek hakkında hiçbir şekilde kesin konuşulmaz. Tahmin yapılabilir.

Dünyasal konularda ise sadece bilimsel temelde düşünülmelidir.

MESSAGES FROM YESHUA

I had said: “God forgive them. They don’t know what they are doing”. Now they know what they are doing. They know that they are at the point of no return from their wickedness. They know that they will taste the second death. That’s why they carry on fiercely with their evil doings. That’s why I do not pray for them. I do not say: “God forgive them” any longer.

Yeshua

12 Temmuz 2020 Pazar

MESSAGES FROM YESHUA

THE ONE BEING

There is only One Being in the Universe. And, there are beings in that One Being. Human beings first know themselves. Learn their essence first and then they can connect to God. When you connect to God you are like a hawk. You start living multidimensional and multifaceted.

Those who are in agony are suffering from a side product of their ego. Not seeing the miracles around and see the misery only is egoism.

Do not become a voice among other voices. Be still, keep calm and be silent then you can become a witness of your surrounding.

 Yeshua 27th, August 2017

10 Temmuz 2020 Cuma

GOD THE FATHER

“He is motionless, He resides in calm and silence. … He directs His desires into His Flow of Light. He is the Source of this Flow of Light…” (The Apocryphon of John, 2:25-4:25)

God-the-Father is One Consciousness and, at the same time, He contains the totality of former human Consciousnesses merged into Him. These Consciousnesses were individualized in the past, but after attaining full spiritual self-realization and merging into God-the-Father, They dwell in His Abode in the state of mutual mergence, forming a single Whole. This idea is expressed in the Gospel of John (1:4): “In Him (in God-the-Father) was life, and the life was the Light of Men”. There is a similar statement in the Gospel of Philip (87): “The Sons of the Bridal Chamber (the Abode of the Creator, where one merges with Him in Love) have one and the same name (i.e. They all are God-the-Father now)”. But They — former human beings who became consubstantial with God-the-Father — are capable of individualizing Themselves again for a time in the form of the Holy Spirit if it is necessary for the purpose of fulfilling a certain task of God-the-Father.

YEŞUA BİLDİRİYOR

Orada sadece sen varsın. Ya da sen bile yoksun. Sadece bilinç var, içinde ego yok. Kimlik yok.

Yok olduğunuz anda tanrısallaşırsınız. Tanrısallaşan olursanız insanların gerçeklerini görürsünüz. Dinler insanları sınırlandırır. Oysa biz size özgürlüğü veriyoruz. Önce sizi eğitiyor doğruları söylüyoruz. Ve sizi özgür iradenizle bırakıyoruz. İşte sınav ondan sonra başlıyor.

Kutsanmış kişi artık olmayan kişidir. "Ben yokum Tanrı var."  kavramına alışmalısınız. İçinize baktığınızda "ben" yoksa "ego" yoksa mutlak sessizlik, mutlak boşluk varsa orada Tanrı vardır. Ben dediğiniz anda varoluştan ayrılırsınız.

Yeşua

9 Temmuz 2020 Perşembe

YEŞUA BİLDİRİYOR

Zaman kapanıyor. Yan yollar yok artık. Yan yollar kapatıldı. Kişi ya Tanrıya ulaşacak yada fiziksel ölümünü takiben ikinci ölümü tadacaktır. "Ya hep ya hiç." Durumunuz budur artık. Ya Tanrıya ulaşacaksınız ya da herşeyinizi kaybedeceksiniz. Tamamen Tanrıya odaklanın. Aksi takdirde başaramazsınız. 

Yeşua, 1 Mart, 2018

İLTİBAS

Şeytanın en büyük silahı birden çok anlamı olan, anlamı şüpheli olan sözlerdir . Müphem, anlamları belirgin olmayan, bir çok anlama gelen sözler kafa karışıklığı yaratarak insanların sağlıklı düşünmesini engeller. Hukuken iltibas denen bu durum politikacıların, din tüccarlarının ve sahtekarların sürekli kullandıkları baş silahlarıdır. 

Alpaslan Kuzucan

8 Temmuz 2020 Çarşamba

YEŞUA BİLDİRİYOR

Tanrı ölülerin değil, yaşayanların Tanrı’sıdır. Benimle konuşmanın ancak kilise mensubu birkaç kişiye inhisar ettiğini söyleyenler doğruyu söylememektedirler. Ben sürekli dünyaya ruh olarak gelip gitmekte ve sesimi  duyurmaktayım. 2000 yıldır bu aralıksız devam ediyor. Bizler için sayı önemli değildir. Sıra dışı ruhlar önemlidir. 

Tanrı’yla beraber kaynakta ışınsal bedenler içinde sonsuz yaşama kavuşmak sizce bu kadar kolay mı olmalıydı, hayır ama dünya insanının barbarlığı beni gerçekten şaşırtmaktadır. Bilinçlerin hâlâ bu derece ilkel seviyelerde kalmış olması üzücüdür. 

Siz dünya insanları belki teknolojik olarak evrende en geri tür değilsiniz ama barbarlıkta evrende en ileri seviyede olan birinci türsünüz. 

Gerçek sevgiyi hâlâ hiç kavrayamadınız. Bunu kavrayamadan da varacağınız yer toprağın bağrıdır. Ölüler kervanına katılırsınız. Ruhlarınız da bedenlerinizle birlikte dağılır ve elemanlarına ve enerjilerine dönüşür. Hâlbuki ben size ebedi yaşamı bulasınız diye gelmiştim. Bunun için işkence gördüm ve yaşamıma kast edildi ama ben dirilenlerdenim.

Yeşua

YEŞUA VE TİRANLAR

Yeşua sevgiye yaklaştırmaya çalışıyordu insanları çünkü sevgi insanları bütünleştirecek tek güçtür ancak bu tiranların işine gelmedi. Onlar adalet değil üstünlük istiyorlardı. Yeşua savaşçı değildi. Kılıçla hükmetmeye karşıydı. Yeşua zorbalığa karşıydı çünkü o sevginin ancak özgürlük ortamında yeşereceğini biliyordu. Korkuyla, baskıyla insanlar sevgiyi değil riyakarlığı öğrenirdi ancak. 

Yeşua'nın sevgi ve birlik anlayışı tiranlığa engeldi. O insanların özgür iradeleriyle bunu idrak etmesi dışında bir yol olmadığını biliyordu. Tanrı insanlara özgür irade vermişti ve insanların Kendisine sadece kendi özgür iradeleriyle dönmesini istiyordu. Zorlama istemiyordu.

Diktatörlük ve baskı cehalet gerektirir, toplumlar bazında cehalet ne kadar yaygın ise onları kütleler halinde gütmek o ölçüde kolay olur.

İnsanları baskı altına almak, onlara zulmetmek politika, sanat, bilim, din, sosyal eylemler ya da isyan ve terörizmle yapılmaya çalışılır ve her kim ki bu kötülüğü kırmaya çalışıyorsa o kurtarıcıdır. Burada niyet önemlidir araçlar değil.

Tiranlar da esasen Tanrı hakkında aralarında birbirleriyle konuşurlar. Tanrının, varlığın birliğinin bir idraki, bir kavrayışı olduğuna dair şiirsel sözler mırıldanırlar ama niyetleri sadece sömürmektir. Sevgi ortamında yapamayacakları bu zalimlikleri kibirli karanlık ruhlarını tatmin için yapmaya devam etmek üzere kendilerini ilahlaştırmak, yeryüzünde ilahlar olmaktan başka bir niyetleri yoktur. Ruhları karanlıktır ve kötü işleri aydınlıkta görüleceğinden eski günlerde olduğu gibi aynen bugünde hala karanlıkta kalmaya devam ediyorlar. Onlar insana korku duygusunu aşılarlar. Korku duygusu içindeki  insanlar kişisel güç pesinde koşarlar. Bu şekilde kendilerini koruyabileceklerini ve itibar sahibi olabileceklerine inanırlar. Onlar insana kulluk duygusunu aşılarlar. Bu şekilde kalabalıkları aciz kılıp gütmeyi isterler. Onların kalplerinde sevgiden ve kardeşlikten eser yoktur. Tek düşünceleri insanları kendi kişisel amaçları, ihtirasları doğrultusunda sömürmektir. İnandırabileceklerini hissetseler kendilerinin Tanrı olduğunu ilan edebilecek kadar inançsızdırlar. Ağızları Tanrının adını kötülüklerine alet etmekten başka bir işe yaramaz. Onlar dünyaya, paraya, mala mülke ve tene taparlar.

YEŞUA HAKKINDA

KUTSİYET

Onun  rehberliğinin hedefi saf bir kalpten, berrak bir bilinçten ve samimi inançtan kaynaklanan sevgidir.

Bir evladın babasına olan sevgi bağı yanında bir kölenin efendisine karşı olan korku bağının ne değeri vardır? Hiç elbette.

Sizler içinize acizlik ve korku eken kulluk, kölelik ruhunu değil ama sevgi ve saygı eken oğulluk ruhunu aldınız ki işte bu ruhla Tanrıya "Baba" diye hitap edebildiniz. 

Tanrım ve Babam, işte bu ifadeler sizin tüm yaşayan bütünlükleri içeren büyük evrensel kalıp olduğunuzu gösteriyor. Dünyaları içerdiğinizi gösteriyor öyle ki siz zihni, duyguları, bedeni ve yaşam nefesini bu kalıp içinde barındırıyorsunuz.

Yeşua Tanrının kutsallığını yansıtmıştır. Kutsal olan saf olandır. Kutsallık içinde kötülüğe dair hiçbir nokta yoktur. Yeşua bu kutsallığı temsil etmiştir. Yeşua'da bir kötülük, leke, nefsaniyete sapma, aldatma, şiddete teşvik, sevgisiz bir söz veya davranış bulamazsınız. Bu yüzden ona Tanrının kutsalı (tam arınmış, saf) anlamında "oğul" denmiştir. Bedenli olarak Tanrının ışığı ve sevgisi ile yansıyan bir zerre (oğul) olmuştur. Yaşamı, öğretileri, yaptığı işler kutsiyetin fiziksel  bedende kişileştirilmesidir.

Yeşua  kalıplaşmış dinlerin ötesindeki evrensel gerçeği  bildirmiştir. Etten hapishane içindeki  ruhlar ancak bu gerçeğe uyanarak ebedi yaşama kavuşur demiştir. Uyanmanın dünyada  bedenli iken olmasının şart olduğunu söylemiştir. Yol, gerçek ve yaşam  benim derken bunu kast etmiştir.

Alpaslan Kuzucan

YEŞUA BİLDİRİYOR

Yeşua diyor ki: "Okuduklarını mutlaka uygulasınlar.  Önemli olan bunları kendilerinin yaşamlarında uyguluyor olmalarıdır. Değer olarak Tanrının önüne hiçbir şeyi koymasınlar. Yüzleri hep ışığa dönük olsun. Tanrı sevgisi her şeyin önünde gelmelidir. Tanrı tüm canlılara temiz nefesinden ve saf enerjisini her an kesintisiz göndermektedir. Yaşamın temelinde bu temiz kaynak vardır. Karşılığında sizden olumlu enerjileri geri göndermenizi ister. Yani yaşam için Ondan aldıklarınızı kirletmeden tekrar saf ve temiz olarak geri göndermeniz gerekiyor. Bu da temiz ve yararlı bir yaşam sürmekle olur. Her şeyden önce Tanrı gelir sonra sevgi ve sonra güç ve dördüncü olarak da fedakârlık. Sırası böyledir. Bunları okuyucularına bildir."

İlahi hazineler dünya hazinelerinden bariz bir şekilde çok daha kıymetlidir. Bu gerçeğe uyandıysanız ve bu bilinci zorlanmadan muhafaza edebiliyorsanız siz ışıkta yürüyorsunuz demektir. Bu şekilde bir bakışa sahip değilseniz, gördüğünüzü sandığınız dünya ışığı (maddi ortamlar, deri, et ve kas) gerçekte yaşam gücü onları terk ettiğinde karanlıktan başka bir şey değillerdir. Bu durumda siz uykuda geziyorsunuz. Yaşam boyu süren bir uykuda gezinti. Paraya tapıyorsunuz ancak uykuda gezdiğinizden bunu fark edemiyorsunuz. Tanrıya, kıyas edilemeyecek farklı değerleri olan gerçek tarafa meyletmek çok daha iyidir.

Yeşua

YEŞUA BİLDİRİYOR


İnsan ölünce beyin film makarası gibi tüm hatıraları geri sarar. Özünüze ulaşıncaya kadar ancak herhangi bir halledilmemiş travmanız varsa filim orada kopar. Bu sebeble tüm kötülükleri , travmalarınızı yaşarken hafızanızdan temizleyin.

Yeşua.

YEŞUA BİLDİRİYOR

Soru: Tekrar gelecek misiniz?

Yeşua: Yeşua olarak hayır. Söylediklerim özümsenmiş olsaydı belki ama bu durumda gelmem için bir sebeb yok. Ruhsal olarak benim frekansıma yakın bana inanan ve sözlerimi yaşayan  insanlarla, çok az sayıda olsalarda,  zaten temastayım.

Yeşua.

5 Temmuz 2020 Pazar

YEŞUA BİLDİRİYOR


Paskalya zamanıydı. Bir koç almaya gitmiştim. Orada büyük bir münakaşa oldu. Herkes, Romalılar dahil benim kim olduğumu biliyordu. Elleriyle mucizevi bir şekilde şifa veren adam. Bunu biliyorlardı ve bu nedenlede beni öldürmek istiyorlardı. Çünki ben onların diktatörlükleri için bir tehdittim. Onların yönetimi korku ve kulluk üzerine kurulmuştu. Halbuki ben sevgi ve kardeşlikten bahsediyordum ve sahip olduğum şifa gücü ve göz açıcı konuşmalarımla bunu başarabilirdim. Karanlığı aydınlatmak üzereydim. Gerçekleri ortaya çıkarıyordum. İnsanlar beni kral olarak görmeye başlamıştı bile. Gerçi ben bunu "benim krallığım bu dünyada değil" diyerek red etmiştim. Ama ben tiranlar için hala bir tehdittim. Tiranların kalpleri nefretle doluydu.

Tutuklandım ve hakaretlere, küfre maruz kaldım. İşkence altında Tanrıya küfürle suçlandım. Bu yersiz suçlama sonrasında Romalı yetkililere teslim edildim. Orada da vahşice darp edildim ve kamçılandım. O kadar kan kaybettim ki normal olarak ölmem gerekirdi ama ölmedim. Başıma dikenden yapılmış bir taç takarak beni aşağılamaya çalıştılar. Tüm yol boyunca haçı bana taşıttılar. Beni bayağı katillerden daha kötü biri olarak kabul ettiler. Neydi bu nefretin sebebi?! Adi katillerden daha kötü olan hangi suçu işlemiştim?! Hayır, gerçekte işlenen bir suç yoktu. İddialarının hepsi iftiraydı.

Ben Tanrının sevgisi olarak gelmiştim. İnsanlara sevgiyi ve iyiliği göstermek istemiştim. Çoğunun okuma yazma bilmediği bu insanların bilinçlerini yükseltmek, onları aydınlatmak istemiştim. Ama bu durumda zalim yöneticilerin sahip oldukları, tahtları tehlikeye girmişti. Benim ölmem gerekiyordu.

Tepede bileklerimden halatlarla haça bağlandım ama ellerimden ve ayaklarımdan da beni çivi ile haça çaktılar çünki  işkence, eziyet artsın isteniyordu ve daha önemlisi ben bu ellerle insanlara  şifa dağıtmıştım ve ellerimi bu yüzden tahrip etmek istiyorlardı. Ama Tanrı ne acı duymama izin verdi ne de orada ölmeme. Ben tüm bunları bedenimin dışından izledim. 

Benim vefatım yeryüzünde olmadı. Ellerimide tahrip edemediler. Şifa verme yetkisini bana Tanrı vermişti. Bunu benden almaya kimin gücü yetebilirdi? Elbette hiç kimsenin yetmezdi.

Haçın üzerindeyken bana bunu yapanlar için Tanrıdan bağışlanmalarını diledim. Hahamlar  ise kendi aralarında gülüşüyorlardı ve benim için; "paskalyaya onu da kurban ettik" diyorlardı.

Haçın üzerinde bayılmışım ve sonuçta içine konulduğum mezar mağarada Tanrı tarafından iyileştirildim ve üç gün sonra oradan çıktım. Sadece havarilerime göründüm. Halkın arasına karışmadım ve bir müddet sonra da bedenimle birlikte göğe alındım ve orada bedenimi terk ettim.

Yeşua 2017

GECE VE RUHLAR

Gecenin sessizliğinde ruhların sesi duyulur ve sadece saf olan ruhlar bu sesleri duyar. Gece, ruhlar birleşip bir ve bütün olduğunda daha da...