Translate

31 Temmuz 2020 Cuma

EGOSAL OBEZİTE

Ruhsal uyanış ve Mesih bilincine yükseliş egonun çözülmesi ile olur. Ego gerçekleri çarpıtan bir lenstir. Ego çözülmeden ruhsal yükseliş olmaz. Ego yani gerçekleri örten, çarpıtan bu lens uyandırılmış enerji ile ortadan kalkar. Uyanmış enerji, insanların, yaşamı saf bir farkındalıkla görmesini sağlar. Filtreler ortadan kalkmış görüntü netleşmiştir. Bu uyanış dünya insanları arasında çok nadir olmaktadır ancak bilincin yükselmesi içinde olmazsa olmaz bir  şarttır.

Dinler ve ruhsal öğretilerin açık ve kapalı, aşikar ve ima edilen amaçları, vaatleri vardır. Açık olan başta kişiye verilen bir aidiyet duygusu ve sosyal kimlikle gelen güven duygusudur. İlaveten gelen bir dayanışma ve maddi kazanç sağlama beklentisidir. Aynı inancı paylaşanların içine girdiği bir çeşit güya komün(toplu) yaşamın getirdiği sahte güvenlik ve dayanışma duygusudur. İma edilen, daha kapalı olan ise bir takım türetilmiş inançların merkezinde kurulan kurumların ebedileştirilmesi ve örtülü maddi kazanç ve güç kaynağı haline getirme gayretidir. Bütün bunların insanın ruhsal gelişimini, bilincini kutsallığa yöneltebilmesi yönünde bir katkısı yoktur. Tam tersine bu durum obezleşmiş egolarının bir dışa vurumudur. Bunların öte alem beklentileri dahi zevk, sefa, obezlik ve şehvetperestlik üzerine kuruludur. Bunu elde etmeleri için bir takım sürekli  tekrarlanan nafile hareketleri(ibadetleri) ezbere yapmaları, manasını anlamadığı dilde bir takım aynı sözleri ezbere tekrarlamaları yeterlidir onlar için. Ahlak önemli değildir yada tek taraflıdır. Tabi bunlar sonuçta bilinçlerin yükselmesi yönünde olumlu hiçbir katkı yapamaz. Nafile davranışlardır ve  sonuç; akıl sağlığının elden gitmesi. Evet, bağnaz insanların akıl sağlığı bozulmuştur.

Gerçekte dünya acıdan, ıstıraptan muaf bir yer değildir. Buraya sınav için geldik. Sınav aklımızdandır. Aklımızı nasıl kullanıyoruz? Bedensel arzularımızı kontrol edebiliyor muyuz? Onları sadece amaçları doğrultusunda kullanıyor muyuz? İyilikte ve doğrulukta kalıyor muyuz? Öfkemizi  nefretimizi, kinimizi, hasetliğimizi ve hırsımızı kontrol edebiliyor muyuz?

Güvenlik duygusu aslında sahte bir duygudur. Eğer aklımızı kullanamıyorsak duygular öne geçer ve korkuların esiri oluruz. Saçınızın iyi kesilmemesinden tutunda, başkalarından daha az zengin olmak, tırnağının kırılması, otobüsü kaçırmak korkuları vs. Bilelim ki duyguların aklı bastırdığı fiziksel yaşamdaki insanların korkuları hiç bitmez. Güvende olmak izafidir. Esasen dünyada olmak devamlı vahşi bir hayvan tarafından kovalanmak gibidir. Egosal tutkuların tuzağına her an düşebiliriz.

Ruhumuz her tür korkudan kurtulduğunda özgür olur bunun için ise insan ne olduğunun ve ne için yaratıldığının gerçeğine bir an evvel uyanmalıdır. Bu uyanışı sizin için, sizin yerinize  başka birisi yapamaz. Sevgi yolunu size kim gösteriyorsa o size örnek olabilir ama yine de karar verecek olan sizsiniz. Sınavınızı kendiniz vermek zorundasınız ve bu yolda gizli menfaat beklentisi içinde olan sahte yol göstericilerden uzak durun. Manevi irşatta maddi beklentinin zerresi dahi olmaz, olmamalıdır. Varsa orada sahtecilik vardır. İtibar etmeyin.

İlkel devirlerde bize göre ilkel insanların söylemiş ve yazmış olduğu yanlış inanç ve törelerden kendinizi kurtarın. Doğrularını alın ama yanlışları "Tanrı kelamı" diyerek devam ettirmeyin. Yaşam dinamiktir ve geriye doğru çevirelemez. Bir sel gibi sonunda kendini engelleyen setleri patlatıp geçer. 

Tanrı kelamı eğer egonuzu tam kontrol altına alabilirseniz size kendi ruhunuz tarafından fısıldanır. Ruhunuz Tanrıya aittir. Ruhunuz bir kere söyler ve ruhun ısrarı, baskısı yoktur. Tanrı zorba, baskıcı değildir. Tanrı aciz değildir ki sizleri zorlasın. Kaybeden siz olursunuz ve O daha iyilerini yaratır. 

Tüm peygamberliklerin özeti şudur: Kendine istediğinden başkasına da isteyeceksin. Yani olumlu, sevgi dolu olacaksın ve bu ülkü aklı başında olan herkes için geçerlidir. Normal zekası olan her birey için geçerlidir. Bu ülküyü her normal birey yaşamında uygulamalıdır. Kendisi dahil hiçbir insana, canlıya ve doğaya mecbur olmadıkça zarar vermeyecek, onların yaşam haklarına da kendi haklarına duyduğu kadar saygı duyacak insan.  Evet, yasa budur

İnsanlar gerçek maneviyatı idrak edinceye kadar türlü şekillerde yönlendirilip kullanılmışlardır. Halende kullanılmaktadırlar. Bugün tüm kurumsallaşmış dinler, bu kurumların ruhban sınıfı ve politikacılar küresel sermayenin hizmetindedir. Bu insanlar aşırı zengin sınıfın çoğunluğu köleleştirip gütmesine vesile olmakta ve bilerek ya da bilmeden kötülüğe hizmet etmektedirler. Aşırı zenginler kirli bir politika yapmaktadırlar ve yalan, iftira, acımasızlık, hırsızlık ve cinsel sapıklığı teşvikleri hat safhadadır. Bastıkları her karşılığı olmayan kağıt para bizlerin elindeki, sahip olduğumuz paralarımızdan yapılan hırsızlıklardır. Alım gücümüz yok edilmektedir. 

Dünyada kırk milyon insan her yıl köle olarak alınıp satılmaktadır. İnsan ticareti yapılmaktadır. Buna küçük çocuklar dahildir. Diğer bir çoğu insanda köle olduğunun farkında bile olmadan tüketim çılgınlığı ve cinsel oburluk duyguları içinde para babası şeytanlaşmış bir takım insan görünümündeki mahluklara, kendi küçük ihtiraslarını elde etmek hayaliyle adeta köle gibi hizmet etmektedirler. İnsanları ve doğayı tahrip etmelerine yardım etmektedirler. Bir çok bitki ve hayvan türünün nesli yok edilmiş ve halen de yok edilmektedir. Milyonlar açlıktan ölmektedir. Tanrı ve Onun sevgisi terk edilmiştir. Maalesef...

Alpaslan Kuzucan


Hiç yorum yok:

GECE VE RUHLAR

Gecenin sessizliğinde ruhların sesi duyulur ve sadece saf olan ruhlar bu sesleri duyar. Gece, ruhlar birleşip bir ve bütün olduğunda daha da...