Dünya gezegeninde ait ruhların %96 sı hala içlerindeki Tanrısal nüve ile yüksek benliklerini birleştiremediler. Bu nedenle de hala dünyanızda mahrumiyetler var. Açlıktan ölen insanlar, acı içinde kıvranan varlıklar var ve doğa tahrip edilmektedir. Kendi başına dünyasal tecrübeleriniz sonucunda oluşmuş kimliğiniz bilinçlenemez çünkü sezgiden mahrumdur. Bu nedenlede huzur ve barış için kalıcı değerler üretemez. Açıkça söylersek, tüm hükümetler, dinler, eğitim sistemleri, ekonomik paradigmalar, hukuk sistemleri kısaca insan yapımı tüm unsurlar zamanın sınamaları karşısında yok olmaya mahkumdur. Hepsi bozulup, karmaşalar yaratıp sonra ortadan kalkacaktır. Kalıcı olan sadece ruhun kendindeki tanrısal nüve ile yüksek benliğini birleştirebilmesiyle ortaya çıkacak değerlerdir ki bu tanrısal nüve Tanrı tarafından, Kaynak tarafından biz ruhlara verilmiştir.
Insan ruhu parıldayan bir ışıktır ve parıldamaya devam edebilmesi için üç unsur vardır. Bir çoğunuz dua edersiniz. Bu iyidir ve gereklidir ancak eğer siz öfke, hasretlik, fesat, kin ve kibir gibi olumsuz duyguları içinizde hala muhafaza ediyorsanız bunlar sizi ışıktan mahrum eder. Hele ki bu duygularınız neticesinde sürekli kötülükler yapıp duyuyorsanız kaynaktan akıp gelmekte olan ışığı hiç alamazsınız. Bağışlamayı bilmiyorsanız, şükür içinde değilseniz ve bunları yapmaya isteksiz bir ruh halindeyseniz dua etmeniz bir işe yaramayacaktır.
Kişilik genellikle ego diye isimlendirilir. Ön plana kendisini çıkarır. Bilinmeyi ister ve şu veya bu şekilde öncelikle kendinden bahseder, kendini merkeze koyar. Bu duygunun en aşırısı zavallı bir durum olan kendini Tanrı yerine koymaktır. Konuşmadan duramaz. Bu insani kimliktir yani bir yaşam boyunca edindiğiniz, çevrenizden aldığınız tecrübelerin ve ebeveynlerinizden aldığınız genlerinizin sonucunda toplumun size verdiği tepkilerin zihninizde oluşturmuş olduğu kimliğiniz. Kendiniz sandığınız kimliğiniz ancak siz bu beden değil ancak bu bedeni sadece bir yaşam boyu vasıta olarak kullanan bir ruhsunuz. Ruh sukunetin, sessiz kalmanın değerini bilir. Gelişigüzel ve çok konuşmanın dedikoduya dönüşeceğini ve sonunda birilerine ya da bir şeylere zarar vereceğini bilir. Bu yüzden az konuşur ve daha çok sezgilerine yani içindeki tanrısal nüveye yönelir. Evrensel bir yasa olan kimseye zarar vermemek, rahatsız etmemek hali gerçekleşmiş olur.
Kişi ancak sakin olduğu müddetçe içsel sezgilerini duyar. Olumsuz duygulardan uzak olduğu müddetçe ışığa açıktır. Egoistlik bir hastalıktır. İyi tarafları hiç görmemek sürekli kötü taraflara yoğunlaşmak bencilliktir. Bu durumda da kişinin içindeki tanrısal nüve ile kendi kalıcı ruhsal kimliğini (yüksek benliğini) bir etmesi yani aynı frekansta titreştirmesi mümkün olmayacaktır.
Alpaslan Kuzucan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder