Translate

30 Haziran 2021 Çarşamba

DÜŞÜNCELERİNİZ SONSUZ OLSUN

Tanrı insanı bir kerede yarattı dediğim zaman bunu evrensel olarak düşünün. Dünyasal değil. Bir çok gezegende insan yaratıldı. Bunlar temelde aynı olmakla beraber farklı özelliklerdeydi ve bunların bir kısmı dünyaya geldi. Bir kısmının gezegenleri patladı. Göçler oldu. Karışımlar oldu. Dünyada da yaşayan insanlar vardı. Zeka sahibi, eğitilebilen, öğrenebilen insanlar. Marstan dünyanıza gelenler sizin dahi dediğiniz türdendi. Beyinleri çok iyi çalışıyordu ve çok çalışkandılar. Saçları yoktu.

Düşüncelerinizde sınır olmasın. Düşünceleriniz sonsuz olsun. Mantık sınır koyar. Mantıksız olun demiyorum ama düşünceleriniz sınırsız olsun. Düşüncelerinize herhangi bir sınır koymayın.

Yeşua 2021


RUHSAL YARDIM

Sizler, her birinizin kendi çabalarınız ve o yönde göstereceğiniz hür iradeleriniz ile mesih bilincine sahip olabilirsiniz. Dış yardım siz bu yönde samimi bir şekilde cehd edip yürümeye azmettiğinizde gelir ama bu dış yardım sadece bir hatırlatıcıdır. Sessiz bir ses, yol ayrımında duran bir levha misalidir. Bu yol gösteriş, yol ayrımına gelenlere zorlamadan, bağırmadan, tevazu ile, sevgi ile yapılır ama seçim yine sizindir. Kimse sizin yerinize karar veremez ve vermez. Ruhsal yol gösterimde zorlama ve/veya korkutma katiyen olmaz çünkü burada sınavdasınız ve özgür irade size Tanrı tarafından bunun için verilmiştir. 

Dinler adı altında olsun ya da ruhsal rehberlikler adı altında olsun rehberliğe zorbalığı, tehdidi, korkutmayı katmak tamamen nefsaniyete (bencilliğe) sapmaktır. Bu da Tanrıya karşı gelmek , Onun iradesine uymamaktır. Unutmayın egonuzun gözünden bakarak egonuzun dışına çıkamazsınız.

Alpaslan Kuzucan 

28 Haziran 2021 Pazartesi

TO BE ABLE TO SAY "I AND THE GOD ARE ONE"

In the Kingdom of God there is no time or date. Duties were given at the exact point when they are to be done and they are done promptly. Nobody knows the times or the duties except God before they are given.

So, the particles of the Holy Spirit are always ready to take order and do it immediately as God's soldiers. No questioning, no prediction, no hesitation and no delays. That's why to the atomy particles of the Holy Spirit while living in earthly bodies as humans, as it is too difficult to do a duty while in biological bodies, duties are not given or very seldom.

Only those human beings who have gained the right to enter the Kingdom of God namely Eternal Life after death are the atomies of the Holy Spirit. Only then one may say that he is one with God.

 Yeshua.

 

SAHTE YOL GÖSTERİCİLERDEN UZAK DURUN

İlkel devirlerde ilkel insanların söylemiş ve yazmış olduğu yanlış inanç ve törelerden kendinizi kurtarın. Doğrularını alın ama yanlışları "Tanrı kelamı" diyerek devam ettirmeyin. Esas Tanrı kelamı eğer egonuzu tam kontrol altına alabilirseniz size kendi ruhunuzdan fısıldanır. Ruhunuz Tanrıya aittir. Ruhunuz bir kere söyler ve ısrar baskı yoktur çünki Tanrı zorba, baskıcı değildir. Tanrı aciz değildir ki sizleri zorlasın. Kaybeden siz olursunuz ve O daha iyilerini yaratır. 

Tüm peygamberliklerin özeti şudur: Kendine istediğinden başkasına da isteyeceksin. Yani olumlu, sevgi dolu olacaksın ve bu ülkü aklı başında olan herkes için geçerlidir. Normal zekası olan her birey için geçerlidir. Bu ülküyü her normal birey yaşamında uygulamalıdır. Kendisi dahil hiçbir insana, canlıya ve doğaya mecbur olmadıkça zarar vermeyecek, onların yaşam haklarına da kendi haklarına duyduğu kadar saygı duyacak insan.  Evet, yasa budur. Gerçekte dünya acıdan, ıstıraptan muah bir yer değildir. Buraya sınav için geldik. Sınav aklımızdandır. Aklımızı nasıl kullanıyoruz? Bedensel arzularımızı kontrol edebiliyor muyuz? Onları sadece amaçları doğrultusunda kullanamıyor muyuz? İyilikte ve doğrulukta kalıyor muyuz? Öfkemizi  nefretimizi, kinimizi, hasetliğimizi kontrol edebiliyor muyuz?

İnsanlar gerçek maneviyatı idrak edinceye kadar türlü şekillerde yönlendirilip kullanılacaklardır. Kullanılmaktadırlar. Bugün tüm kurumsallaşmış dinler, bu kurumların ruhban sınıfı ve politikacılar küresel sermayenin hizmetindedir. Bu aşırı zengin sınıfın, çoğunluğu köleleştirip gütmesine vesile olup, bilerek ya da bilmeden kötülüğe hizmet etmektedirler. Aşırı zenginler kirli bir politika yapmaktadırlar ve yalan, iftira, acımasızlık, hırsızlık ve cinsel sapıklığı teşvikleri hat safhadadır. Bastıkları her karşılığı olmayan kağıt para bizlerin elindeki paralarımızdan yapılan hırsızlıktır. Alım gücümüz yok edilmektedir. 

Dünyada kırk milyon insan her yıl köle olarak alınıp satılmaktadır. İnsan ticareti yapılmaktadır. Buna küçük çocuklar dahildir. Diğer bir çoğu insanda köle olduğunun farkında bile olmadan tüketim çılgınlığı ve cinsel oburluk duyguları içinde para babası şeytanlaşmış bir takım insan görünümündeki mahluklara kendi küçük ihtiraslarını elde etmek hayaliyle adeta köle gibi hizmet etmektedirler. İnsanları ve doğayı tahrip etmelerine yardım etmektedirler. Bir çok bitki ve hayvan türünün  nesli yok edilmiş ve halen de yok edilmektedir. Tanrı ve Onun sevgisi terk edilmiştir. Maalesef.

Alpaslan Kuzucan 

RIGHTEOUS AND EVIL

GOD created everything, the whole universe and then created you and gave you the knowledge of good and bad. So do good, because GOD, through life, blessed you the time to do good to meet the good of GOD.

Righteous men and women always attempt to gain prosperity through positive decisions. That‘s why they perform good deeds, follow the commandments of GOD & all kinds of laws of the state & humanity and are not an unnecessary hindrance for anyone. They are peaceful in love with peace. The book of their acts is a record of their positivity, which is nothing but deeds done to serve GOD in favour of humanity. These men and women will gain salvation & prosperity by the will of GOD, here and hereafter. 

Evil men and women always attempt to gain prosperity through negative decisions & means. That‘s why they commit sins and break the law and cause harm to everyone. They are evil, making life miserable for others. The book of their deeds is their earning, a report of negativity which is nothing but a record of their evil & devilish acts performed to gain worldly pleasures and to earn punishment & torment. These men and women will gain nothing but the same what they earned, loss here and hereafter. 

EGO VE MESİH BİLİNCİ

Ruhsal uyanış ve Mesih bilincine yükseliş egonun çözülmesi ile olur. Ego gerçekleri çarpıtan bir lenstir. Ego çözülmeden ruhsal yükseliş olmaz. Ego yani gerçekleri örten, çarpıtan bu lens uyandırılmış enerji ile ortadan kalkar. Uyanmış enerji insanların yaşamı saf bir farkındalıkla görmesini sağlar. Filtreler ortadan kalkmış görüntü netleşmiştir. Bu uyanış dünya insanları arasında çok nadir olmaktadır ancak bilincin yükselmesi  içinde olmazsa olmaz bir  şarttır.

Ruhumuz her tür korkudan kurtulduğunda özgür olur bunun için ise insan ne olduğunun ve ne için yaratıldığının gerçeğine bir an evvel uyanmalıdır. Bu uyanışı sizin için, sizin yerinize  başka birisi yapamaz. Sevgi yolunu size kim gösteriyorsa o size örnek olabilir ama yine de karar verecek olan sizsiniz. Sınavınızı kendiniz vermek zorundasınız ve bu yolda gizli menfaat beklentisi içinde olan sahte yol göstericilerden uzak durun. Manevi irşatta maddi beklentinin zerresi dahi olmaz, olmamalıdır. Varsa orada sahtecilik vardır. İtibar etmeyin.

Dinler ve ruhsal öğretilerin açık ve kapalı, aşikar ve ima edilen amaçları, vaatleri vardır. Açık olan başta kişiye verilen bir aidiyet duygusu ve sosyal kimlikle gelen güven duygusudur. İlaveten gelen bir dayanışma ve maddi kazanç sağlama beklentisidir. Aynı inancı paylaşanların içine girdiği bir çeşit güya komün(toplu) yaşamın getirdiği sahte güvenlik ve dayanışma duygusudur. İma edilen, daha kapalı olan ise bir takım türetilmiş inançların merkezinde kurulan kurumların ebedileştirilmesi gayretidir. Bütün bunların insanın ruhsal gelişimi, bilincini kutsallığa yöneltebilmesi yönünde bir katkısı yoktur. Tam tersine bu durum obezleşmiş egolarının bir dışa vurumudur. Bunların öte alem beklentileri dahi zevk, sefa, obezlik ve şehvetperestlik üzerine kuruludur. Bunu elde etmeleri için bir takım tekrarlanan nafile hareketleri(ibadetleri) aynı ezberlenmiş dualarla yapmaları, manasını anlamadığı dilde bir takım aynı sözleri sürekli tekrarlamaları yeterlidir onlar için. Ahlak önemli değildir ya da tek taraflıdır. Tabi bunlar sonuçta hiçbir işe yaramaz. Nafile davranışlardır ve sonuç; akıl sağlığının elden gitmesi.

Güvenlik duygusu aslında sahte bir duygudur. Eğer aklımızı kullanamıyorsak duygular öne geçer ve korkuların esiri oluruz. Saçınızın iyi kesilmemesinden tutunda, başkalarından daha az zengin olmak, tırnağınızın kırılması, otobüsü kaçırmak korkusu vs. Sonu gelmez. Duyguların aklı bastırdığı fiziksel  yaşamda korkular hiç bitmez. Güvende olmak izafidir. Esasen dünyada olmak devamlı vahşi bir hayvan tarafından kovalanmak gibidir. Egosal tutkuların tuzağına her an düşebiliriz. Egonuzun dizginlerini sıkı tutun. Hiç gevşemeyin..

Alpaslan Kuzucan


KAST EDİLEN SEVGİ NASILDIR?

MANASI NEDİR,?  YAŞANTIMIZDA VE KENDİ İÇİMİZDEKI YERİ NEDİR?

Öncelikle kendimizle olan ilişkimizin sevgi esaslı olması demektir. Kendimizi sevmeden diğer insanları sevemeyiz. Diğer varlıkları sevemeyiz. Varlıkları sevmeden de Tanrıyı sevemeyiz.

Burada bahsedilen sevgi henüz primatların beyin seviyesinde olan insanların karşı cinsten elektriklenmesi ya da onlarla kısa dönem aşk yaşaması değildir. Şehvet sevgi değildir. Sevgi diğerkam, şehvet bencildir. Sevgiden kast edilen sıcak bir duygu da değildir. Kast edilen sevgi tercihlerimizin ve davranışlarımızın içinden akacağı enerjinin kalitesidir. Sahiplenmeden derin bir koruma, özen gösterme duygusu geliştirmektir. Kendimizden başlayarak; bedenlerimize iyi bakmak, iyi beslemek, alkol ve uyuşturucu kullanmamak,  bedenlerimize dövmeler yaptırmamak, zihinlerimize olumsuz, kirli düşünceleri sokmamak... özetle bütün zararlı davranışları önce  kendimizden ve sonra tüm yaşamsal birimlerden uzak tutmak. 

Yaşamın kalitesini yükselmektir sevgi. Kendimizin ve tüm varlıkların dünyadaki yaşam kalitelerini artırmaktır sevgi. 

Sevgi kapılara paspas olmak değildir. Sevgi kulluk, kölelik değildir. Sevginin karşıtı olan herşeye hayır diyebilmektir. Aynı zamanda kötülüklerin karşısında sağlam bir şekilde durabilmek, kötülüklere engel olabilmektir sevgi. Yaşamı hurafe ve dogmalardan temizlemektir sevgi.

Sevgiye bağlanmış olmak Tanrıya bağlanmış olmak demektir. Herkesin kendimiz gibi özde sevgi olduğunun bilinmesidir. Gerçek ilişki şeklinin sadece sevgi olduğunun bilinmesidir. Anlayış, kabullenmek, müsamaha, yargılamamak ve saygı olduğunun bilinmesidir. Bu nedenle bellidir ki şiddetin hiçbir şekli, cinayetin, savaşın, darb ve gasp etmenin gerçek maneviyatta yeri yoktur. Bu olumsuzlukları tezahür ettirmiş hiçbir dünyevi din Tanrısal kaynaklı, gerçek bir din, yol değildir. Kendi inançlarını zorla empoze eden, korku tabanlı dinler gerçek tanrısal yol değildir. 

Gerçekte kim olduğumuz bilinince kimseye birşey empoze etmeye ihtiyaç duyulmaz zaten. O zaman temelde kutsiyeti kendi içinde taşıyan varlıklar olduğumuz anlaşılacaktır. O zaman olduğumuz sevginin gözüyle yaşamı ve insanları izleyip gerçekte olup biteni, perdenin gerisindekini anlayabiliriz. Görünmeyen sebeplerin ve saiklerin farkına varabiliriz. Yaşamda olanlardan fazla etkilenmeden merkezde ve şimdi de durarak olayları dışarıdan bakarmış gibi seyredebiliriz. Bu sayede daha anında ve daha doğru, uygun tepkileri veririz. Olmakta olan olayları şahsileştirmez ve insanlara olmak istedikleri gibi olmak için daha geniş bir alan bırakabiliriz. Olaylara yüzeysel bakmaz, daha derin bir anlayış sahibi oluruz.

Yaşamın bütünün hayrına hizmet etmek olduğunun farkına varmaktır sevgi. Yaptığımız her tercihin, her hareketin, sözün kainatta kelebek etkisi yaptığını, titreşimlerin mutlaka bir yerde ve bir şekilde bir şeyleri etkilediğini bilmektir sevgi. Kişisel  menfaat ve beklentilerin çok ötesinde bir acendadır sevgi. Yaşamın sadece benim değil ancak tümün gelişmesinden ibaret olduğunun idrakıdır sevgi. Kendimizin özde sevgi olduğunun idrakıdir sevgi. "Bana ne yararı var?" düşüncesini bırakıp özde olduğumuz sevginin hayata yansıtılmasıdır sevgi. Bize verilmiş ve kendimiz olan bu sevgiyi tüm yaşama yansıtmaktadır sevgi. Bu suretle de sevgimiz tüm varlıklardan geçerek Tanrıya ulaşabilir.

Mükemmeliyetcilik temelinden uzak sürekli koruyan, hissedebilen, bilen ve güvenilebilen, gözeten ve seven olmaktır sevgi. Bilineni, hissedilebileni ve güvenilir olanı sevmektir sevgi. Bu bedenin ötesinde çok boyutlu varlıklar olabileceğimizin farkına varılmasıdır sevgi. Yaşam gücümüzü, içsel alevimizi velhasıl her hareketimizi, düşünce ve sözümüzü yönlendirmesi için Kutsal Sevgi ile gerçek varlığımızın tekrar kavuşabileceğini bilmektir sevgi.

Bunlar Yaşamın elementleridir. Arzu, tutkular ve istekler, boş niyetler sevgi değildir. İnsan ruhu ancak sevgi ile Tanrıya ve Onunla birlikte olan, Onun tarafından vaad edilen sonsuz yaşama kavuşabilir.

Alpaslan Kuzucan


ONLARI MEYVELERİNDEN TANIYACAKSINIZ

Yeşua yıllar önce sahte peygamberler hakkında hepimize bir ipucu vermişti:  

"Onları meyvelerinden tanıyacaksınız."

Bir bilginin sevgiden mi geldiğini yoksa sevgi ile alakası olmayan herşeyden mi geldiğini hissedebilir ve bu ikisini birbirinden ayırt edebilirsiniz. İnsanın kendisine ve diğer insanlara nasıl davrandığına bakın. Onlar mükemmelliyetçiliğe sapmadan bizlerin mükemmel olmadığını kabul edebiliyorlar mı? Şefkat, anlayış, müsamaha, yargılamamak, sevgi gibi kaliteleri herkes için, her zaman ön planda tutabiliyorlar mı? Sorumluluk sahibi miler, kişiliklerinde bütünlük hakim mi? Doğru değerleri kimse olmasa da, kimse görmese dahi uyguluyorlar mı?

Sözler ucuzdur. Bedava gibidir. Ağzı olan konuşur.  Gerçek yolun ne olduğunu söylemek kolaydır. Ama esas olan gerçek yolu vaaz edenin, doğru yaşam biçimini anlatanın bunları kendisinin yaşıyor, yaşamında uyguluyor olmasıdır. Farkı yaratan budur. 

Alpaslan Kuzucan 


İNSANİ İLİŞKİLER

İlişkilerde insanlar gerçek duygularını yansıtmıyor, rol yapıyorlar bu da sonunda nefrete dönüşür. Gerçek sevgide minnet vardır asla nefret edemezsiniz. Beden çekimi sekstir. İki zihin birbirini çekerse sevgidir. İki temiz ruh birbirini çekerse Tanrıyı bulur. Bu da üst boyutta olur.

Yeşua 2019

KALBİNİZ KUTSİYETE AÇIK OLSUN

Bahçenize karşı hassas davranın. Oraya ne ektiğiniz çok önemlidir. O bahçe ruhunuzdur.  Oraya iyi ve güzel şeyler ekin. Oraya iyi bakın ve sulayın, vitaminlerini zamanında verin. Ayrık otları baş gösterirse onları ayıklayın. Yolup atın ve bu şekilde iyi ürün alabilirsiniz. Ruhunuz Tanrıya yükselir. İnsanın kendi içinde Tanrı ile ilk teması tecrübelerinden hissettikleridir. Açık kalpli olun. Kendi doğanıza(özünüze), ki bu sevgidir, ters düşmeyin. Ancak kutsiyete açık kalpli olursanız duyacak kulaklarınız, görecek gözleriniz olur.

Hayatın dalgalarına, sellerine, fırtınalarına karşı bizi koruyacak bir beden zırhımız olmalı ki bu da beynimizin ürettiği zihnimizdir. Bu zihin bizi bedensel hassasiyetlerden/zaaflardan ve zararlı düşüncelerden koruyacak şekilde doğru kullanılmalıdır. Eğer yanlış kullanılırsa zararlı inançları, tavırları ve davranışları ayıklama ve temizleme görevi yapamaz. Bu da ruhumuza zarar verir. Tanrının içimizdeki sesini duyamaz oluruz. Bu sesin kaynağı başımızdan değil kalbimizdendir. İçimizde derinlerde bir yerden gelir. Hafif bir fısıltı gibidir ancak anlam çok nettir. Bu ses yerine maddi dünyanın tutkularına/seslerine odaklanırsanız bu sizi bedensel/dünyasal takıntıların esiri yaparak zaman içinde ruhunuzu hasta edecektir. Böylece kendi kendinizi imha eden bir döngünün içine hapsolursunuz. Bu duruma düşmemek için kalbinizi kutsiyete açık tutun.

Alpaslan Kuzucan 

27 Haziran 2021 Pazar

HEART CONNECTION WITH YESHUA

Today many people cannot find a lasting heart connection to the real Yeshua and his teachings because, according to so called religious authorities, Yeshua no longer talks to us. In reality, Yeshua is a spiritual being and he is trying to help all people who are able to raise their coniousness and attune to his Presence.

He is not dead. He is alive. For the past 2,000 years he has maintained a line of communation through those who have been willing to serve as messengers for His Living Word and who have pursued understanding of His true message instead of settling for fake official religious doctrines which disturb Him continuously.

Once you admit that mainstream religious traditions have not answered your questions about life, you are very close in getting contact with the divine truth.

If you use a perverted version of Yesua's teachings as a justification for closing your mind to His real teachings, you are not one of  His modern-day disciples. Although there you can find some truths reciting only the so called holy books will get you no where near His way.

DAĞDAKİ VAAZ

Modern kültürün cehaleti birbirimize olan ilişkilerimizde kendini göstermektedir. Bilhassa birbirimize olan münakaşalarımız ve hiçbir bilimsel temele dayalı olmayan karşılıklı şartlandırmalarımız insanları bir nevi hapsederek yaşamlarını sınırlandırmaya ve ıstırap çekmelerine sebep olmaktadır. Bu takıntılar ve birbirine borçlu yaşam şekilleri insanların yaşam için gerekli olan enerjilerini  tüketmektedir. Bu şartlar altında kadın olsun erkek olsun insanların ruhsal gelişim göstermeleri mümkün değildir.  Bu durum insanların dünyasal ve bedensel titreşimlere ve hayvansal içgüdülere bağlı kalmalarına sebeb olmakta ve dolayısıyla bilinç yükselişi için gerekli adımların atılmasına engel olmaktadır. İnsan ruhsal gelişim sağlayabilmek için tüm dünyasal ve bedensel takıntılarından kurtulmalıdır. Halbuki kurban ve korku zincirlerine bağlı paganik tarzın devamı olan bu günkü kurumsal dinlerin ezbere dayalı öğretileri ve kendi yanlış yorumlarıyla hareket eden din adamları insanların organik,  bedensel ve kısıtlı düşünce tarzından çıkıp bunun ötesinde düşünebilmesini engellemektedir. 

Yeşua'nın dağdaki o son vaazında da insanlara bu anlatılmıştır. Anlatılmaya ve aydınlatılmaya çalışılmıştır. O vaazın ana fikri insanların yersiz korkulardan ve faydasız baskılardan kurtularak evrensel sevgi ve birlik anlayışına ulaşabilmesidir. Bir takım sözde gökten indiği söylenen aslında insan yapımı olan mesnetsiz kanunların ve törelerin baskısından insanları kurtararak köleleşmiş ruhlarının özgürleştirilmesidir.

Alpaslan Kuzucan 


RUHA YÜKSELİŞ

Yükseliş ruhun Tanrı ruhu ile yeniden birleşmesi törenidir. Ruhunuzun genişleyerek yükselip Tanrı ruhuna değmesidir. Yükseliş kutsal alevin harlaması ile ruhun Mesih bilinci ile ilk birleşmesi ve onun fiziksel dünyadaki son zamanının doğal sonucudur. Ruh kutsal planını tamamlamıştır. Ruh artık saptırılabilen, ayartılabilen konumdan saptırılamaz ve ayartırılamaz konumuna geçmiştir. O artık Tanrı bedenindeki bir zerredir. Yeniden dünyada doğuş halkası kırılmıştır. Buzul erimiş okyanusa karışmıştır. 

İnsan fiziksel bedene günlük yaşam şartlarını, zorluklarını deneyimlemek ve kendi alt benliğini kontrol  etmenin üstesinden gelmek için doğan coşkulu bir ruhtur. İnsan egosunun korkularını ve tutkularını tam kontrol ettiğinde ve bu tutkuları kutsal olan değerler ile ikame ettiğinde Tanrı'nın merkezine ulaşabilir ve zaman mekan üzerinde hakimiyet sağlar. O artık çok boyutlu bir varlık olur. 

Yükseliş tüm insan ruhlarına açıktır ancak ruhun kendi gayretine ilaveten buna Tanrı'nın onaylaması da şarttır. Gerekli şartları yerine getiren her din ya da millet mensubuna bu bahşedilir. Hüküm Tanrı'nındır. Bu durum için bir dine bir mezhebe bir gruba ayidiyet söz konusu değildir. 

Yükseliş alevi ümit alevidir. Yükselişin hafızası, umudu içimize Yeşua Mesih tarafından yerleştirilmiştir. O'nun temiz yaşamı ve sözleri bunu insanlara açıkça göstermiş ve beyan etmiştir. Bizler de Yeşua'nın ayak izlerini takip ederek bu arınmayı, yükselmeyi Tanrı'nın izniyle başarabiliriz. Yeşua aramızda yaşayarak bizim için bir örnek olmuştur. Ne mutlu O'nu görmeden inananlara. O, Mesih bilinç seviyesini yaşamıyla bizlere göstermiştir. Sonradan gelen nesillerden yolda olanlara da ruh olarak irtibat kurup hedef göstermiştir. Bu şekilde yaşamın birçok gizeminden bazılarını bizi açmıştır. 

Tanrı'nın isteği ruhların yükselmesi yönündedir. Bize de sadece gerekeni yapmak kalıyor. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi bu insan nesli için son dilimdir. Ya başaracağız yada ikinci ölümü tadacağız. Ya hep ya hiç. Bu durumdayız. Uyanmak şarttır. Zararsızlık, kendi halinde yaşamış olmakta bizi kurtaramaz. Gerçeğe uyanıp Mesih Bilincine dokunmamız ve hatta ona ulaşmamız şarttır. Görünen o ki bu neslin büyük bir çoğunluğu Yaşam'a ulaşamayacak. Kendi tercihleri tabi ama acaba bunu bilerek mi yapıyorlar? Onlar ruhun özgürlüğünü değil ama  zevki, sefayı ve güvende olmayı seçtiler. Bazıları yanlış din/mezhep ve ruhsal guruplara katılarak hiçbir zaman olmayan sahte gizemlere ulaşma beklentisi içinde akıl sağlıklarını kaybettiler. Bir takım insan yine Tanrı'nın insanlara sunduğu bilmin adı altında kibirlenip toptan Yaşam'ı reddettiler. Herşeyi fiziksel yaşama ve anlamsız tesadüflere bağladılar. Korkularının ve tutkularının üstesinden gelemediler. Malesef ne yaptıklarının farkında olamadan kendilerini öne çıkartma gayreti ile Ölüm'ü tercih etmiş oldular.


Alpaslan Kuzucan

HİÇBİR DİN ELEŞTİRİLEMEZ DEĞİLDİR

Dünyadaki her din kendisinin dünyadaki tek gerçek din veya tek geçerli din/son din olduğunu söylemekte ve bunu ilkel bir vahşilikle savunmaktadır. İyi de genel sağduyuya göre bunun doğru olması mümkün değildir. Çünki birbirini birçok konuda zıtlayan hatta yer yer kendi içlerinde çelişkili bu dinlerin hepsi aynı kaynaktan gelmiş olamaz. Belli ki bir çok insanın ilkel ve kaba nefsaniyeti bu sözlerin arkasındaki temel olarak yatmaktadır. 

Dünyadaki kurumsallasmış dinlerdeki ana kural bunların eleştirilemez, tartışılamaz olmalarıdır. Bu da insanların dinler konusundaki anlayış ve fikirlerinin gelişmesine engeldir. Sadece engel olması bile bazı insanların bağnazlaşmasına sebeb olmaktadır. Bazı şer kurnazlarının da bu bağnazları politika ve ticaret alanlarında etkileri altına alıp dini kullanarak her türlü kötülüğü yapabilmeleri ve  toplumun bütününün zararına olarak ve yine kötülük yapmak üzere şahsi servet yığmalarına yol açmaktadır. Bunun için bağnazlar her türlü yolla nefret duyguları ile doldurulmakta ve toplu cinayetler dahil şiddete yönlendirilmektedirler. Bundan önce  kendilerince yarattıkları, 'ötekileri' dine saygıya ve bu konuda konuşmamaya, inanan insananlara karşı saygıya davet edilmeleri ise şer güçlerince belli bir süre uygulanan, yeterince güçlenene kadar uygulanan bir kandırmacadır. 

Bağnazlar kendileri gibi olmayanlardan nefret ederler. Tıpkı cinsi sapıklarda ve ahlaksızlarda olduğu gibi bu da bir sosyal hastalıktır. Onlar yeterince kuvvetlenene kadar çağımızda insan hak ve özgürlüklerini kullanırlar ve gücü, iktidarı kendilerince tam sağladıklarında ötekileri acımasızca yok ederler. Bağnazlık bir çeşit akıl hastalığıdır. Düşünemeyen, eleştiremeyen, sorgulayamayan zihinlerin sonunda akıl sağlığı kalmaz. Gelişmeyen beyin hurafeye yönelir ve sağ duyu, akıl, ölçü kalmaz. Yani onlar, acıkça söylersek, saldırgan delilerdir. Bu deliler kötü niyetli, bencil insanlarca kullanılır. İnsanlık tarihindeki en büyük savaşlar, toplu tecavüzler ve yağmalar, katliamlar dinler adına yapılmıştır.

Zamanımızda bilim, teknoloji ve sanat dinlerin çıktıkları zamanlara göre hayli gelişmiştir. Bu da beyinlerin çok daha geliştiğinin bir göstergesidir. Birçok insan, düşünen erdemli insan dinleri terkederek evrensel insan hak ve özgürlükleri beyannamesini kabul etmiştir ama bağnazlık ve bağnazlar malesef hala vardır. Bu sosyopatlığın kökü kesilememiştir çünki aramızda kendi bencil ruhlarını tatmin etmek için her türlü kötülükten geri durmayacak iblis ruhlu insanlar vardır.  Bunlar bağnazları ve paraya tapan, hiçbir erdemi olmayan insanları kullanan bir avuç sözde elit ve onların altındaki besleme politikacılar ve yöneticilerdir. Bu uğurda ülkeler/devletler yıkılmakta milyonlarca insan, kadın ve çocuk ayırt edilmeksizin öldürülmektedir. Masum yaşamlar toplu olarak yok edilmektedir.

Dinlerin tabuluğu yıkılmadan, bu organize yapılar insanın hür iradesinin eleştirisine sunulmadan, Allah kelamı safsatası ortadan kaldırılmadan insanlar kendileri ile ve birbirleriyle sevgi temeli üzerine kurulu bir yaşam şekline kavuşamazlar. Dünya da barış ve huzur sağlanamaz. Zorla kabul ettirme saplantısı/kötülüğü bu insan neslini sürekli nefret ve korku içinde yaşayarak sonuçta kendisini yok etme noktasına getirmiştir. Nefret ve korku duyguları insanlara ve toplumlara mutluluk ve huzur getiremez.

Sevgi birbirimizin varlığına tolerans gösterebilmemiz için gerekli ve şart olan duygudur. Mutlak olarak farklı fikirler, toplumsal ve bireysel yaşama, doğaya zarar vermedikçe hoşgörü ile tartışılabilmelidir. Varlıkları doğal olarak kabul edilebilmelidir.  Herşey o zaman güzel olabilir. Başkalarını kendin gibi davranmaya,  inanmaya zorlamak ve bunun için her türlü zorbalık ve şiddeti mubah saymak kötülüğün başıdır. Bu kötülük geri dönüşsüz tüm dimağlardan silinmelidir. Ancak bu ortamda Tanrıya götüren gerçek yolun kaliteli vasıfları tespit edilebilir. Saldırılmak ve öldürülmek korkusu olmadan din adı altında insanlara sunulan yalan ve kötülükler tespit edilip ortadan kaldırılabilir. Zorbalık ve bağnazlığın yok edilmesi esasen sevgi dolu bir yaşamı sürekli kılacaktır. Sevgi dolu ortamda beyinler hızla gelişerek kendileri için, herkes için ve doğa için en doğru olanı yapacaklardır. 

Nefret ve kin dolu insanlar, tüm bağnazlar, cinsi sapıklar kliniklerde akıl hastası tedavisi altına alınmalıdır. Onlar hasta muamelesi görmelidirler. Aksi takdirde bu delilik küresel salgın haline gelir ve gelmektedir. 

İnsanları kendi inancına zorlamak, sözde kendi dinlerinden döneni(çıkanı) öldürmek tam bir akıl hastalığıdır. Yine, dini, bir ırk üstünlüğü olarak görmek, diğer inançlardan insanları ikinci sınıf insan olarak sayıp onları kendileri ile aynı haklara sahip olmayan köleler gibi düşünmek ciddi akıl hastalıklarıdır. Aynı şekilde doğayı Tanrı'nın bir yansıması olarak görmekte, o insanların akli dengelerinin bozulmuş olduğunun bir göstergesidir. 

Bu deliliklerden kurtularak Tanrı'yı ya da adına her ne diyorsanız Kaynağı bulabiliriz. Bu yaşamın Kaynağını, bu yaşamı bize kimin verdiğini ve niye verdiğini anlayabiliriz.  Sevgi olan Tanrı'nın sevgisinin nasıl saf ve huzur verici bir duygu olduğunu hissedebiliriz. Hepimizin bu sevgiden var edildiğimizi, bu sevgiden geldiğimizi idrak edebiliriz. Yaşamımızı sürekli bu sevgi enerjisinin desteklediğini ve bizlerin de bu sevgiyi aldığımız en saf şekliyle çevremize yaymak yükümlülüğünde olduğumuzu bilebiliriz. Sonuçta da bu saf enerjiyi aynı saflıkta Tanrı'ya geri iade etmek zorunda olduğumuzun farkına varırız.

Bizler rasyonel varlıklarız. Sağduyu denilen bu düşünce tarzımızı terk edersek zaman içinde sağ duyumuz ortadan kalkar ve akıl sağlığımız bozulur. Din dediğimiz olgu bizim kendimizle, birbirimizle ve doğayla olan ilişkilerimizi düzenler. Eğer bu konuda eleştiri ve akılcı düşünceden kopup bağnazlaşırsak bizleri Tanrı'ya doğru değil felakete doğru yönlendirir. 

Bizlerin birbirimizle ve çevreyle olan ilişkilerimiz kaliteli ve sevgi temelli esaslar üzerine kurulmalıdır. Çünki bizler sevgiden var edildik. Asıl yapımızdan saparak iyiliğe ve doğruluğa ve nihayet sevgiye ve Tanrı'ya ulaşamayız. Ebedi yaşam ruhsaldır ve sevgi olan Tanrı ile birlikte mümkündür. Aksi takdirde ruhlarımızda yok olur. Bizler bu dünyaya önce aslımızı ve takiben Tanrı'yı bilmek için geldik.

Sonuç olarak içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda artık tüm ilkellikleri bırakıp  tüm sosyopatları, psikopatlar, narsistleri eleyip sevgi duygusuna dayalı insanı ilişkileri ve dünyasal konularda bilimsel ve akılcı düşünce esaslı bir yaşayış biçimini hak ettiğimizin idrakine ulaşmamızın şart olduğuna hep birlikte ulaşabilmek dileğiyle konuyu değerlendirmelerinize sunuyorum.

Alpaslan Kuzucan

RUHSAL KİBİR

Yeşua sözlerden çok yaşamıyla şunu öğretmiştir: İçinizdeki öze uyarlanın, sonra onu tezahür ettirin, günlük yaşamınızda uygulayın ve, bu sayede sizler, kendinize ve tüm çevrenizdeki insanlara kutsiyeti bu şekilde yansıtmış olarak aydınlanmış/aydınlatmış olacaksınız. Bunun içinde hiç bir karşılık beklemeyin hatta kim aydınlanıyor diye dönüp ardınıza dahi bakmayın.

Kutsal yola girdiğini sanan bir çoğunda güç en önemli unsurdur. Bu yola girmekle kendilerini diğer insanlardan ayıran bir kibire kapılırlar ve sonucunda kendilerinin diğerleri üzerinde bir otorite olmaları gerektiği yanılgısına düşerler. Sıradan basit bir insan olmak onlara yetmemeye başlar. Bu ruhsal kibirdir ve tehlikelidir. Kendilerini kandırmaktır. Bencilliktir halbuki Yeşua kendisine "sen peygamber misin?" diye soranlara " hayır, ben de sizin bir kardeşinizim" diye cevap vermiştir. Yeşua'nın ögretisi tamamen sevgi ve kardeşlik temellidir. Yaşamın bütünlüğü ve varlığın birliği esaslıdır. Servetlerin, mevkilerin getirdiği üstünlük yoktur. Ayrımcılık yoktur. Yaşamdan kopuş, inziva yoktur. Çilecilik yoktur tam tersi coşku vardır. Sürekli mutsuzluk, asık surat Tanrıya isyan olarak kabul edilir. 2000 yıldır bu yoldan gidebilen az bir insan varsa ne mutlu onlara.

Alpaslan Kuzucan

ÖLÜM KORKUSU

Ölüm korkusu, yeryüzündeki biyolojik bedenlerin ölmesinin yarattığı korku insanları kuralları bozmak ve sınırları zorlamak gibi değişik tavırları almaya zorlamıştır. Manik kutlamalar, diğerleri arasında imtiyazlı mevkileri kapmak, servet yapmak, bazen yapıcı davranışlar içerse de sık olarak diğerlerine hükmetmek, şiddet yöneltmek hep bu korkunun yarattığı davranışlardır.  

İnsanoğlu çoğunlukla ölümden korkar. Bu korku sahip olduklarına veda etmek, sevdiklerinden ayrılmak veya basitçe birlikte var olduklarından kopuş duygusudur. Halbuki bedensel ölüm esas olarak başka bir boyutta yeniden doğuştur. Batan güneşin diğer istikametten yeniden doğuşu gibi, sararıp dokülen yaprakların yerine zamanı gelince yeni yaprakların çıkışı gibi insanlarda zamanı gelince yeni bedenlerde tekrar bedenlenirler. Ruhları daha yükselmis bir bilinçle farklı bir kişilik olarak dünyada yeniden bedenlenirler. Yada ikinci doğumla ışık alemine dahil olup yeniden bedenlenme çarkından çıkarlar.

Her fiziksel ölüm insan ruhunun yeni bir uyanışıdır. Bu sebeble diyebiliriz ki; bizler ruhu olan bedenler değiliz, fakat bedenleri kullanan ruhlarız. Bizler dünya da bilinçlerimizi yükseltmek için varız çünki fiziksel ölümün ötesinde de bir yaşam vardır.

Zamanımızda, 2021, bilimsel araştırmalar, hastanelerde ve araştırma merkezlerindeki araştırmalar göstermiştir ki bilinç bedenin ölümünden sonra da var olmaya devam ediyor. Ölüme yakın deneyimler, gönüllü olarak uzman doktorlarca yapılan ipnoz deneyleri fiziksel ölümün ötesinde de yaşamın var olduğunu göstermiştir. Üniversitelerde bu konularla ilgili binlerce dosya mevcuttur. İlaveten birçok insanın bu konuda şahsi tecrübeleri, rüyaları vardır.

Birde rengi kapkara olan ikinci bir ölüm vardır. Bu ruhun ölümüdür. Son bedenlenme hakkını da kullanıp başarılı olamayan ruhun fiziksel ölümün ötesinde tüm ruhsal hafızasının silinmesi olan ölüm. Tamamen yok oluş. Bilinçli bir varlığın gerçek ölümü. Bizlerin korkması geren ölüm aslında bu ikinci ölümdür. Biyolojik bedenimizin ölümü değil.

Alpaslan Kuzucan 

ADAM OLMAK

Bu adam olmak tabiri içinde batılının sefil ve  bencil aile hayatı ve kadın eşitliği, özgürlüğü adı altında gereksiz çıplaklık ve sonucunda önüne gelenle düşüp kalkmak yoktur. Bu iffet erkekler içinde aynı oranda geçerlidir. El değmemiş kız isteyen sözde şerefli, güzide aileler önce kendi oğullarını kimsenin kızını rahatsız, suistimal etmeyecek şekilde yetiştirsinler. 

Adam olmak insan olmak demektir. Gerçek Tanrının istediği gibi davranan insanlar adam olmuşlardır. Bu da dışardan kişilerin zorlamasıyla olmaz. Zorlayan zorbalar da bir tür sapıktır ve kendi sapık dürtülerinin baskısıyla bu yola gitmektedirler. Kısacası onlar da adam olamamışlardır. Yaşadığı vatana, üzerinde var olduğu topraklara ihanet etmek ise en büyük inançsızlık ve kötülüktür. Adam olamamaktır. 

Gerçek iman önce adam olmayı gerektirir. Ancak özgür iradeyle Tanrıya inanç oluşmuşsa bu hal samimi ve gerçektir ve bu gerçek inanç sahibi insanların ortak özellikleri - sadelik, doğruluk ve nezaket - tir. Bu özelliller kişilerde yoksa insanlar henüz adam olamamışlardır. Tüm bağnaz, dünyasal konularda bilimsel düşünceden yoksun ve mitolojik hurafelerle hareket eden insanlar adam değillerdir ve hangi dinden ya da ideolojiden olursa olsunlar ikinci ölümü tadacaklardır. Adi suçluları zaten burada anmaya bile gerek duymuyorum. Bu iki grupta ölü ruhlardır.

Alpaslan Kuzucan 


VAROLUŞ GERÇEĞİ KİTAPLARA SIĞMAZ

Tanrı insanüstü güçlere sahip bir ilah değildir. Varoluş gerçeği kitaplara sığmaz. Çok daha derin bir iç sezgi ve anlayış gerektirir ve yine de bu bilginin sonuna ulaşamazsınız. Sürekli olarak idrakinizi genişletmek durumundasınız. Yol sonsuzluk yoludur. Bu yolda durmak donmaktır. Donmak ise bilincin ölümüdür. En büyük öğretmen yaşamın kendisidir. Yaşamın öğretisi ise hiçbir kitaba sığmaz. Aksini iddia edip herşeyi bir kitaba bağlayanlar bu Dünya yaşamına razı olmuş bedbahtlardır. Onlara sonsuzluğun kapıları kapanmıştır. İnsanoğlunun bilinci içinde bulunduğumuz zaman dilimi itibari ile bilimsel düşünce ve yüksek teknolojinin avantajları ile donatılmıştır. Bu donatılma süreci bağnaz din mensuplarının engellemelerine rağmen gerçekleşmiştir.

Şunu anlamalıyız ki maneviyat, ruhanilik dinlerden, din bağnazlığından tamamen kurtulmakla olur. Herşeyi bir tek kitaba bağlayan ölü zihniyet insanın bilincinin ilerlemesindeki baş engeldir. Esasen maddiyatı ve cinselliği ortadan kaldırırsanız ortada din adına bir şey kalmaz. Yani dincilik, dindarlık maneviyatın tam tersidir. Bir çeşit zalim sömürü düzenidir. Sorgulamayı, düşünmeyi ortadan kaldırarak insan bilincini dondurmak isterler. Halbuki insan ancak kendi özüne ulaşarak tanrısal sıfatları takınabilir çünki özümüz Ondandır. Bu durumda bu takıntılı kurumsal dinler var oldukça kulluk, kölelik var olmaya devam edecektir. İnsan özünden gittikçe uzaklaşacaktır.

Herşeyi bir dinin kitabına bağlayan biriyle konuşmak, tartışmak olanaksızdır. Onlar sebep sonuç bağlantısını red ederek size karşı gittikçe derinleşen bir düşmanlık içine gireceklerdir. Bu tipler saldırgan akıl hastalarıdır. Bu tehlikeli, saldırgan akıl hastaları eğer ibadet denilen bir takım hareketleri sürekli tekrar ederseniz Tanrının bakire kız, oğlan, mal, mülk, içecek, yiyecek, giyecek vereceğine inanırlar. Maneviyat bunun neresinde? Bunlar sapık ruh hastalarıdır ve dünyada da kendilerini Tanrı yerine koyarak insanları sömürmeye çalışırlar. Bu sahtekarlar yanmayan kefen, cennette tapu, günah bagışlatan muskalar vs. satarlar. Bunlar eski zamanların insanı köleleştiren köle tüccarları gibidir. Bunları görmenin zamanıdır.

Tanrı tüm varlıklara aynı davranır, Tanrı için nefret verici ya da çok sevdiği varlık diye bir şey yoktur, ama O'na adanarak sevgi ve saygıda bulunanlar Tanrı'dadır. Tanrı da onlardadır. Başka hiç bir şeye adanmadan, O'na sevgi ve saygıda bulunursa kişi doğru yönde değiştiğinden erdem sahibi olarak görülmelidir.

Aklınızı O'na odaklayın. Kendinizi O'na adayın. Tanrı'ya sevgi ve saygıda bulunun. Böylece benliğinizi Tanrı'nın kutsal gücünün kaynağı ile birleştirerek, O'nu Yüce amacınız yaparak, doğrusu yine Tanrı'nın lutfuyla O'na geleceksiniz.  Aksi tercihler ve ayrımcı benliğin yolu ruhsal ölümdür.

BOŞ ZANLAR

Yecuc, Mecuc, Deccal, kıyamet, Zulkarneynin seti bunların hepsi mitolojik yalan ve hurafeler. Gerçekleşmesi mümkün olmayan masallardır.

İsa Mesihin tekrar gelmesi söz konusu değildir. İnsanlığın sonunu insanın kötülüğü getirdi. Bu kötülük halen de devam ediyor. Suçu başka varlıklara atmayalım. Doğayı mahvettik. Hala da ediyoruz. Açgözlülük, barbarbarlık hiç bitmedi. Bunları şeytanlar değil insanlar yaptı, yapıyorlar. Etten kemikten insanlar. Deve kuşu gibi kafamızı kuma sokmayalım.


Alpaslan Kuzucan 

YEŞUA'NIN ÖĞRETİSİ NİHAİDİR

Yeşua'nın öğretisi kendi adını tanrılaştıran Hiristiyanlık başta olmak üzere tüm diğer dinlerden farklıdır. Öyle farklıdır ki Yeşua'nın öğretisine din denemez. Yeşua gerçeği, yolun özünü insanlara öğreterek esasen tüm diğer dinleride ortadan kaldırmıştır. Ama malesef kendi ilk takipcileri dahil insanların bilinç seviyeleri bu öğretileri gerçek anlamlarıyla kavrayamamıştır. Gerçek tam anlaşılamamış ve dolayısıylada özümsenip yaşama geçirilememiştir. Bugün dahil durum budur.

Yeşua kutsal bir ruhtu ve öğretilerini "bunları ben söylüyorum", "size Babamdan duyduklarımı söylüyorum" diyerek gerçekleri anlatıyordu. Bir meleğin kendisine Tanrı'dan vahiy getirdiğini söylemiyordu ya da kendisinin bir elçi, resul olduğunu da söylemedi. O mesihti. Arınmış, kutsanmış olandı ve insanların "sen peygamber misin?" sorularına karşın sadece "Ben sizin bir kardeşinizim" diye cevap veriyordu. 

Evet o mesihti ve insanlara gerçeğin kendisinin mesajını veriyordu. O arınmış bir ruhtu. Görevli olarak gelmişti. Babasız doğdu. Kadınlarla, parayla ve dünyasal mevkilerle hiç ilgilenmedi. Hatta kendisine teklif edilen Yahudi Krallığını "Benim Krallığım yeryüzünde değil" diyerek red etti ve öldürüleceğini bile bile kaçmadı, kaderi ile yüzleşti. Ama Tanrı onun öldürülmesine izin vermeyecekti. Ölmedi, öldü sanıldı ve mağaraya defnedildi. Üç gün sonra iyileşti ve çıktı ancak havarilerinden başkasına bir daha gözükmeyecek ve çıkışının 50 inci gününde bedeni ile birlikte gökyüzüne yükselecekti. Evet, masal gibi ama masal değil çünki o Tanrı'nın izniyle Kutsal Ruh mertebesine ulaşmış bir ruhtu.

Diğer tüm dinlerde mabed denilen devasa binalar ve buralarda sürekli tekrarlanarak yapılan bir takım merasimler çok önemlidir. Yeşua ise mabed insandır dedi. Arınabilmiş, kalbini saflaştırabilmiş insan ruhu Tanrı'nın mabedidir demişti. Kendisi gibi olabilen insanların Tanrı'nın bu boyutta tezahür edeceği yerler, mabedler olduğunu söylemişti. Binaların ya da herhangi bir yerin hiçbir önemi olmadığını söylemişti. Ama insanlar insanı ihya ederek saflşmasına yardım edecekleri yerde mabed dedikleri binalara paralarını yatırdılar. Oralara uluhiyet atfettiler. Binalarını sevdiler insanı değil. Muhteşem yapılar yapıldı, içleri süslendi ve o binaların gölgesinde muhtaç dul ve yetimler, yaşlı ve genç hasta insanlar dolaşır oldu. Doğru olan ise insanın ihya edilmesiydi. Yeşua bunu bildirmişti ama tabi bu bir takım yöneticilerin saltanatlarının sarsılması demek oluyordu. 

Bu binaların etrafında şehirler oluşturuldu ve krallar doğdu. Bir tarafta krallar ve onların adamları ve diğer yanda güdülen insan yığınları. Babil'den beri de bu böyle olagelmişti ve degişmedi. İnsanlar binaları yükselttikçe yükselterek Tanrısal değerlerden ve dolayısıyla Tanrı'dan uzaklaştılar. Yeşua binalara karşı değildi elbette ama binalara gösterilen bu aşırı sevgiye, binaların mabed olarak sunulmasına karşıydı. Binaların insanların yerini alması düşüncesine karşıydı. Sözde böyle denmiyordu elbette ama uygulamada olan buydu. Farklı dinler daha büyük binalar yapmakta birbirleriyle yarıştılar. Kendilerinin olanın tek ve gerçek son mabed olduğu iddiaları düşmanlıkları ve savaşları başlattı. Başka dinin binasını yıkıp üzerine kendi dinlerinin binalarını inşa etme yarışı başladı. İnsana yapılması geren yatırımlar binalara yapılmış sonra binalar için insanlar öldürülmüştü. Tanrı bunun neresinde kaldı? Kalmadı tabi. Bu durum tam bir kötülüktü.  Neticede bugünlere kadar gelindi ve Tanrı bu insan neslini terk etti. Tüm insanları kendileriyle başbaşa bıraktı...küresel ısınma ve doğal afetler yoğunlaşarak artıyor.

O melun günde Yeşua "Şimdi herşey tamamlandı" demekle bilinen klasik din ve peygamberlik süreçlerinin sona erdiğini beyan etmişti. Yine o zamanlarda Yeşua insanların nerelerde değil fakat ne haleti ruhiyeyle (ruh haliyle) dua ettiklerinin önemli olduğunu, Tanrını'nın Krallığının mabedlerde değil arınmış insanların ruhlarında olabileceğini söylemişti. Şimdi ise Yeşua rüyalarımda nacizane bana bu insan neslinin sınav sürelerinin tamamlandığını ve çoğunun başarısız olduklarını bildirmiş bulunuyor. Bu nedenle Yeşua kendisinin ikinci gelişinin de olmayacağını bildiriyor. Onu bekleyenler boşuna beklemesin.

Alpaslan Kuzucan



THE DWELLERS OF THE KINGDOM

They dwell in their own countries simply as sojourners . They are in the flesh, but they do not live after the flesh. They pass their days on earth, but they are citizens of heaven. They obey the prescribed laws, and at the same time, they surpass the laws by their lives. They love all men but are persecuted by all. They are unknown and condemned. They are put to death, but [will be] restored to life. They are poor, yet they made many rich. They possess few things; yet, they abound in all. They are dishonored, but in their very dishonor are glorified ... And those who hate them are unable to give any reason for their hatred.' 

When Yeshua lived on this earth, he came teaching about the Kingdom. The Kingdom of God. It is costly to follow Yeshua without hiding behind any man made religion. There is risk everywhere. Yes, but who said it would be easy to enter the Kingdom which is eternal life with God.

EMOTIONS

 “Both the one who makes people holy and those who are made holy, are of the same family.  So Yeshua is not ashamed to call them brothers and sisters.”  (Hebrews 2:11)

Love is an emotion. An emotion is a state of consciousness. Love is also a state of God’s Consciousness…

Emotions are not a product of the brain as materialists taught. Emotions are states of the consciousness. They originate in special energy organs of the consciousness, not of the body.

The brain indeed reacts to emotional states by changing its bioelectric activity, because the consciousness interacts with the body through the brain. For example, under the influence of certain emotions the blood pressure changes, sweat stands out, the countenance changes. But these are not emotions, despite the fact that one may find such statements in textbooks on physiology written by materialists. These are just bodily reactions to emotional states of the consciousness mediated through the brain.


WARNING

FINAL WARNING

Time is closing. Sideways were all closed. There is no sideways any more. Either one reaches to God or to the second death after the physical death. “All or nothing.” That is the word and the deed now to reach God. You have to focus on God only in order to achive this goal. Those who shall not succeed this goal will lose everything. Tell this to everyone.

Yeshua, 1st of March, 2018.


YEŞUA DİYOR Kİ

Kimseye zararı yoksa yapılabilir sözü yanlıştır. Bir kereden bir şey olmaz sözü yanlıştır. İnsanın kendi bedenini de sevmesi, temiz tutması, tüm uzuvlarıyla birlikte, onlara iyi bakması ve zarar vermemesi şarttır. Esasında tüm canlılar Tanrının hücreleridir. Ama bu hücrelerin bazıları kirletilmekte ve kanser hücreleri misali yok edilmeleri gerekmektedir.

İnsanlar kendi bedenlerine dövme yaptırmaktalar. Bu kabul edilemez. İşareti sadece Tanrı koyar. Siz koyamazsınız. Yine gelişigüzel cinsel ilişkilerle bedeninizi hiçbir şekilde kirletmemelisiniz. Hastalıklara maruz bırakmamalısınız. Bedenlerinizi en temiz haliyle aldığınız gibi Tanrıya iade etmek durumundasınız. Yaşamı ciddiye alın. Yüzlerinizden gülümseme eksik olmasın ama yaşamınızı ciddiyetle devam ettirin.


Yeşua

26 Haziran 2021 Cumartesi

ÜZÜCÜ DURUMUMUZ AÇIKCA BİLDİRİLDİ

Dünya ya ilahi alemden akan saf enerjiler durduruldu. 2 senedir durum böyle. Bunun neticesi olarak da dünyanın kendisinde ve dünya üzerinde yaşayan tüm canlılarda çok hızlı bir kötüleşme ve yaşlanma olmaktadır. İlaveten  mikroplarda ve haşerelerde çok hızlı bir artış olmaktadır. Tüm dünya da beş/altı yıl içinde çok büyük bir insan nüfusu azalması beklenebilir.

Dünya o kadar tahrip edildi ki üzerinde hiç insan kalmaması şartıyla kendini düzeltmesi en az 100 sene gerektirebilir. Bu durumu insanlar bu hale getirdi. İnsanların istisnasız tüm toplumları, ellerine fırsat geçince kötülüğe sapıyor. İyi olan bir millet yok diyebiliriz. 

Yeşua 2021

KADERİNİZ SİZİN ELİNİZDE

Madde dünyasında bedenli olarak yaşıyorken belirli duygusal kalıplarımızı değiştirebiliriz. Kendimizi telkinle ve irademizi kullanarak olabildiğince iyi bir hale getirebiliriz. Ancak bedensel ölümle birlikte bu yeteneğimiz/şansımız ortadan kalkar. Ölüm ötesinde kendimizi değiştirmek mümkün olmaz. Kimse yardım da edemez.   

İnsan hangi duygularla ölürse orada aynen öylece kalır. Bu dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekerseniz orada onu biçersiniz. Bağnaz insanlar orada kıyamete kadar uyuyup kalacağını sananlar öylece uyur kalır. Sonunda da zaten azalmış olan ruhsal enerjileri de dağılıp yok olur. Hasetler, açgözlüler, kindarlar, yalancılar orada kendi olumsuz duygularının cehennemini yaşarlar. İyi ve doğru insanlar ise huzur içinde ve mutlu duygular içinde cennetlerini yaşarlar. Cennet cehennem bir haleti ruhiyedir. Varlığın gerçeğine dünya da iken uyanmış olanlar ise Tanrı katına yükselerek Mesih olurlar.

Bu nedenle yaşarken ruhunuza olumlu, iyi değerleri yükleyip kaderinizi tayin etmek sizin elinizdedir. Bu fırsatı doğru kullanın.

Alpaslan Kuzucan

25 Haziran 2021 Cuma

ÖNEMLİ OLAN MANEVİYATTIR. DİNDARLIK DEĞİL.

Maneviyat mı dindarlık mı?

Maneviyat Tanrının size çağrısıdır, içsel sezgilerinizdir.  Bunun tam zıddı olan dindarlık ise dogmalara herhangi bir içsel sezgiye yer vermeden körü körüne bağlılıktır. Sizin ruhunuzu öfke, nefret ve korku gibi olumsuz duygularla fethedecek dogmalar.

Körü körüne dogmalara inanırsanız, bu öncelikle kendi bilincinize bir hakarettir, karanlığa mahkum olursunuz.  Çünki olumsuz duyguların tümü Tanrıya isyandır. Yaratılan güzellikleri görmeyip sadece kötüye odaklanmak bencilliktir. İç sezgileriniz ise; kelimeleri kullanmayan sesi ile, içinizi koşulsuz kutsal sevgi ile dolduracaktır. Herkese ve herşeye karşı koşulsuz kutsal sevgi ki bu da sizi varlığın temelde birliği anlayışına  ulaştıracaktır. Kutsal sevgi huzur ve anlayış verir, içinizde şüphe veya korku kalmaz.

Alpaslan Kuzucan

22 Haziran 2021 Salı

DEĞERİNİZİ BİLMEYENLERE İKİNCİ BİR ŞANS VERMEYİN

Eğer geri gidip hayatımı tekrar yaşama şansı bana verilseydi değiştireceğim ilk şey bana layık olduğum değeri vermeyen basit insanlara ikinci bir şans vermek olacaktır. Bana değer vermeyen, inciten insanlara sevdiğim için, akraba oldukları için ya da ebeveynim hatta çocuklarım oldukları için katlanmak olacaktır. Bunlara ikinci bir şans asla vermezdim. 

Size kötü davranan insanların davranışlarını haklı çıkaracak mazeretlere sığınmanız beyninizi bu davranışları hak ettiğiniz yönünde şartlandırır ve siz de kendinize, onların size davrandığı gibi davranmaya başlarsınız. Sizi aşağılamalarını normal davranışlar gibi görmeye başlarsınız. Adeta buna alışırsınız. Size yapılan tüm bu kötülükler normalmiş gibi gelir. 

Kötülüğe asla ikinci bir şans verilmemelidir. Verilen ikinci şanslar bu basit ruhlarca sonsuz şanslar verilecekmiş gibi algılanır.  Yaptıklarına, kötülüklerine takılmayın ancak onlara ikinci bir şans da asla vermeyin. Onların bu dengesiz hareketlerine kin tutup onların bayağı seviyelerine inmeyin. Bu size zarar verir. Bağışlayın, içinizde acı duygular taşımayın, ancak yapılanı unutmayın ve onlardan derhal uzaklaşın.

Hak etmeyenlere iyilik yapmak aslında kötülüktür. Kim olurlarsa olsunlar. Bu basit ruhlar kötülüklerinin devamı için kendilerine gösterilen toleranstan kuvvet alırlar. Onlara hoşgörü göstermeyin, doğru tepkileri verin ki, belki, çok düşük bir ihtimal, kendilerini düzeltirler. En azından tekrarından çekinirler. Bu basit insanların kötülüklerinin temelindeki en kuvvetli duygu hasetliktir. Size karşı,  şahsınıza ve/veya sahip olduklarınıza karşı duydukları hasetlik. Hasetlik ters yönde, aşağı doğru çalışan bir spiral gibi hızlanarak kötülüklerin artarak oluşmasını sağlayan temel duygudur ve insan yedisinde ne ise yetmişinde de maalesef odur.  Bunu da iyi bilin.

Alpaslan Kuzucan 

20 Haziran 2021 Pazar

ANNUNAKİ

Annunakilerden, sümerlerden bahsedilir durur. Bunlar çok eskiden, sanılandan çok daha önce, yıllar önce insan daha eğri yürüyen maymunumsu ilkel bir vahşi iken üzerindeki yaşamın yok olmakta olduğu mars gezegeninden kaçarak dünya ya gelen marslı kalbur üstülerdir. Mars toplumun ileri gelenleri, bilim adamları, zenginler vs. Daha kısa boylu çekik tiplermiş. Şu anki daha saf kalmış çekik sarı ırk onlardan. Onların genlerini en fazla taşıyanlar. Beyaz ırk, amerikalılar orijinal dünya insanına daha yakın. Daha fazla dünyalı geni taşıyorlar.  Acımasızlıklarından belli. Siyah ırk da buraya (dünyaya) dış dünyadan gelmiş, daha doğrusu marslılar tarafından, bir kısmı getirilmiş çünki onların gezegeni de yok olmak üzereymiş. Bu gelen marslılar kendileri için çalışacak bir işçi-köle sınıfına ihtiyaç duymuşlar. Daha az gelişmiş olan siyah ırkın ise bununla bir alakası olmamış. Marslılar dünya insanları ile çiftleşip bir çeşit kendilerine köle olacak, işlerini yapacak, hizmet edecek bir toplum yaratmışlar ancak zamanla insanlar çok çoğalmış ve bugünlere gelinmiş. Gelenlerin geri dönüşü diye bir şey yok. Nereye dönecekler! Zaten yok olmamak için kaçıp dünyaya sığınmışlar. Burada karışıp kalmışlar. Efes harabeleri de onların kurduğu şehrin kalıntılarıymış. 

İddia edildiği gibi bilimsel olarak dna ya direk müdahale yok, sadece çiftleşmeler olmuş. Evlilik de yok. Dilerseniz zoraki döllemeler deyin. Şu anda da dünya da yaşam yok olmak üzere ve kalbur üstüler kaçacak yer arıyorlar ama uygun yerde yok.

Lusid rüyalarımdan bilgiler...


15 Haziran 2021 Salı

MALUM OLMAK

İnsani travmalar ve sahte inançlar üzerimize yüklendikce kendimize olan güvenimizi kaybederiz. Kendi içsel bilgeliğimize ulaşmakta zorlanırız. İçimizdeki bu yer bize hislerle ve icgüdülerle hitap eder. Malum olur. İsrar etmez, tekrarlamaz. Bir kere hissettirir. Bizler eğer kafalarımızın içinde hapis olarak egomuzun boyutundaysak, kalp boyutuna giremiyorsak kendi zihnimizin içinde ki kısır döngüsel fikirlerle boğuşmakta isek bu içsel merkezimizden koparız. Onu hissedemeyiz. Bu iç sesimizi duyamayız. Sükunet ve sakinlik bu yüzden çok önemlidir. Dua bu yüzden çok önemlidir. Bu durumda başkalarından yani bizim dışımızdan gelecek yardımlara bel bağlarız. Bütünleşmek, gerçege ulaşabilmek için adeta bir mucize bekleriz ancak bu durum bir çözüm getirmez. Aydınlanmayı her fert kendisi yapabilmelidir. Kendi içsel merkezi ile birleşip bunu yapabilmelidir aksi takdirde bir yere varamaz. Dışardan bazı tavsiyeler, bilgiler dinlenebilir, elbette yardımı da olur ancak esas olan kendi içsel bilgeliğinizin size hissettirebildiklerini dinleyip bunları yaşamınızda uygulayabilmenizdir. Bunun içinde egoların tam bir kontrol altında olması gerekir. Egolar ne kadar kontrolden çıkarsa bu iç ses de o kadar zor duyulur.

Alpaslan Kuzucan 

9 Haziran 2021 Çarşamba

WRONG EXPECTATIONS ABOUT SECOND COMING

After Jesus was crucified, his followers rejoiced that he was resurrected from the dead two days later. Jesus of Nazareth was the Messiah. The Kingdom of God had come.

The problem was that Jewish people had expected the Kingdom to come in a different way. It would come as a spectacular event replacing earthly kingdoms with a divine order. Jesus as Messiah would be “coming on the clouds of heaven with great power and glory. With a trumpet blast he will send out his angels, and they will gather his chosen from the four winds.” (Matthew 24: 30-31) This obviously had not happened. After Jesus was resurrected, earthly events proceeded much as before.

The Christian community still expected Jesus to return to earth in a sudden event, which has become known as Christ’s “second coming”. They expected Jesus to return when his followers were assembled in a communal meal patterned after the “last supper”. Because this was expected especially at Easter, it was important to synchronize this holiday in the calendars of different communities.

YEŞUA'NIN TÜM YENİ MESAJLARI


 

ALL NEW MESSAGES OF YESHUA


 

8 Haziran 2021 Salı

PUTA TAPMANIN YENİ VERSİYONLARI

Arzular ne zaman aşırı olur, takıntı haline gelir ve neticede zararlı olur? Bunun  üç işareti vardır.

1. Bir eylemin Tanrının niyet ettiğinin ötesindeki amaçlar için kullanılması. Cinsel ilişki ve yine bedene dönük, aşırı ve/veya tehlikeli sporlar yapmak ya da dövme yaptırmak gibi bir çok davranış buna örnektir.

 
2. Kullanımın aşırıya kaçması. Aşırı yemek, içmek, konuşmak, eğlenmek ya da çalışmak gibi. Aşırıya kaçan davranışlar tutku olur. Bağımlılıklar yaratır.

 
3. Araçları amaç yapmak. İnsanın tek hedefi ruhunu saflaştırmaktır. Diğer herşey bu hedefe bizi ulaştırmak için kullandığımız araçlardır. Bizi sevgi ve güzellik ile kucaklaştıracak araçlardır. Değişmez değillerdir. 

Tanrıya dönük, onun yaratış amacına dönük olmayan yemek, giyim, cinsel ilişki, gezmek, çalışmak, internet, telefon, dinlerin kendisi ve ibadet şekilleri, komünizm vs. gibi eylemlerle putlar yaratmış oluruz. Bunların amaçları dışında aşırı kullanımı tamamen ben merkezlidir. Özellikle dinler ayı işaret eden bir parmak gibidir. Bu parmak alınıp yobazların yaptığı gibi göze sokulmamalıdır. İşaret edileni görün. Araçlar amaç haline getirilmemelidir. Bu tip aşırı davranışlar bizi Tanrıya doğru yükseltmez. Puta tapmanın yeni versiyonudur.

Alpaslan Kuzucan 

7 Haziran 2021 Pazartesi

HERŞEY BİR VE BÜTÜNDÜR

Her ne kadar bizler maddi Dünya ayrı olarak ortada duruyor desek de ayrı bir maddi Dünya ya da evren yoktur. Bilinçteki değişimler vardır. İçsellik nesne ile bir olmaktır. Dışsallık nesneden ayrı olmaktır.

Mutlak Bilincin hareketi yarattığını söylesekte, Varlıktan Oluşuma doğru bir hareket, bu aslında bir algıdır çünki saf Varlık algı için nüfus edilemezdir. Algılanamaz. Bunun bilincinde olarak diyebiliriz ki yaratıcı hareket ve aksiyon uzay(mekan) ve zaman içinde ardışık (sıralı, birbirini takip eden) olarak görülebilir. Mutlakiyette ardışıklık yoktur. Hareketler birbirini takip etmez. Mutlakiyette gerçekler teklik (birlik) olarak ve değişmeyen bütün olarak algılanır (yaşanır).  Mutlakiyette zaman yoktur. Yaşadığımız evren yani bir algıdan diğerine geçen hareketlerin farkındalığı ise geçen zamanı hissedişimizin temelidir.

Açıklama: Kalp gözü ile hissettiklerimi anlatmaya dilim bu kadar dönebildi. Muhteşem olan bilinç seviyesini tam olarak anlatabilmek inanın mümkün değil.

Alpaslan Kuzucan 

6 Haziran 2021 Pazar

ARTIK SEVGİ BEKLEMEYİN

Yeşua kendi görevininde değiştiğini 2020 yılında söyledi. Artık görevi sevgi elçisi olmak değilmiş. İnsanlar artık sevgi beklemesinler dedi. Yeşua tüm dünyada taş üstünde taş bırakılmayacağını bildirdi.

Yeşua

GECE VE RUHLAR

Gecenin sessizliğinde ruhların sesi duyulur ve sadece saf olan ruhlar bu sesleri duyar. Gece, ruhlar birleşip bir ve bütün olduğunda daha da...