Translate

30 Aralık 2020 Çarşamba

SADECE TANRI'YA TESLİM OLUNUR

İnsani travmalar ve sahte inançlar üzerimize yüklendikçe kendimize olan güvenimizi kaybetmeye başlarız. Travmaların tetiklediği olumsuz duygular kalbimizi sıkar. Halbuki orası Tanrı sevgisinin olması geren yerdir. Rahat ve huzur içinde olması gerekir. Bu durumda kalbimiz Tanrı'nın mabedi olmaktan çıkar. Kendi içsel bilgeliğimize ulaşmakta zorlanırız. İçimizdeki bu yer bize hislerle ve içgüdülerle hitap eder. Israr etmez, tekrarlamaz. Bir kere hissettirir. Zorlamaz. Bizler eğer zihinlerimizin içinde hapis olarak egomuzun boyutunda takılı isek, kalp boyutuna giremiyorsak kendi zihnimizin içinde ki kısır döngüsel fikirlerle boğuşuruz ve içsel merkezimizden koparız. Kalbimizdeki tanrısal sezgileri hissedemeyiz. Kalbimiz sıkılmıştır. Sükunet ve sakinlik bu yüzden çok önemlidir. Dua etmek bu yüzden çok önemlidir. Sık olarak toprak veya su ile temas etmek çok önemlidir. Doğa bu yüzden çok önemlidir. Doğayı seyretmek, sessizlik içinde doğanın seslerini dinlemek kalbimizi coşturur. Doğa Tanrı'nın bir mucizesidir ve Tanrı doğayı insanlardan daha çok sever.

Kalbimizin ezildiği durumda başkalarından, bizim dışımızdan gelecek olan yardımlara bel bağlarız. Bütünleşmek, gerçeğe ulaşabilmek için adeta dışardan gelecek bir yardım, bir mucize bekleriz ancak bu durum bir çözüm getiremez. Aydınlanmayı her ferdin kendisi yapabilmelidir. Kendi içsel merkezi ile bütünleşip bunu yapabilmelidir aksi takdirde bir yere varamaz. Dışardan bazı tavsiyeler bilgiler dinlenebilir elbette bazı faktörler yardımcı da olabilir ancak esas olan kendi içsel bilgeliğimizin, içsel sesimizin bize sakinlik ve sessizlik içinde hissettirdikleridir. Bize hissettirebildiklerini sükûnetle dinleyip bunları yaşamınızda uygulayabilmemizdir. Aksi takdirde bir takım güven telkin eden mevkileri ele geçirmiş ruhsal narsislerin kölesi olur bizi maddi ve manevi olarak sömürmelerine izin veririz. Sunu unutmayalım: Tanrı'dan başka hiçbir kimseye teslim olunmaz, hiçbir insana tam güvenilmez.

Alpaslan Kuzucan

ÖTE ALEM

Yeşua demiştir ki: "İki Tanrı'ya birden hizmet edilmez. Hem Tanrıya hem de dünyaya tapamazsınız." 

Her bir dünyadaki doğum yoluyla bedenlenme olayı arasında ki dönemde doğruluktan ayrılmamış, dogmalara sapmamış, bağnazlıktan uzak, tevazu sahibi insan ruhları maddi olmayan boyutlarda kıyam ederler ve onlar orada melekler gibidirler. Orada yemek içmek yoktur. Evlilik yoktur. Kadın erkek şeklinde dünyadaki gibi bir cinsiyet yoktur. Benimsenmiş kimlikler vardır. Onlar orada seviyelerine göre var olan ve bir sonraki dünya sınavları için eğitim alan bilinçlerdir. Her bilinç kendisiyle aynı seviyede olanlarla birliktedir. Belli bir dış şekilleri yoktur.


Kurumsal dinlerdeki zevk ve sefa yeri olarak kitleleri gütmek için söylenen cennetler veya eziyet ve işkence yeri cehennemler yoktur. Yavaştan hızlıya doğru yükselen boyutları vardır.

Ölümü takiben bu salih ruhlar kabirde üç gün uyurlar. Burada gördükleri rüyalar iyi ya da kötü, dünya yaşamlarında ne ekmişlerse, gerçekleşir. Salih ruhlar üçüncü günün sonunda uyandırılır.


Kötüler, tiranlar, şehvetperestler, öfkesinin esiri olanlar ve aç gözlüler ise uyandırılmayarak bir daha gün ışığını göremeyecek şekilde karanlığa terk edilirler. İlahi adalet gereği cezaları bitince hafızaları (ruhsal) silinerek varlık aleminden artık alemine düşürülürler. Artık onlar yerin altında ota, köke can veren, kendinin farkındalığı olmayan basit enerjilere dönüşmüşlerdir. Bir ruh için en büyük ıstırap budur ama onlar maddeye taptıkları için Tanrı tarafından gıyaplarında hüküm verilerek maddeye karıştırılmışlardır. 


Kutsal Ruh (İnsanı Kamil) bilincine (sevgi) ulaşmış ruhlar ise bedenlerinin ölümünü takiben kabire hiç girmeden direk olarak ışığa alınırlar. Bu ruhların kutsallıkları Huzurda Tanrı tarafından onaylandıktan sonra onlar Tanrı ile bütünleşerek yeniden bedenlenme çarkından kurtulurlar. Tanrıyla bir olmak budur. Onlar artık Tanrının askerleridir. Biz olmuşlardır. Aralarında herhangi bir ayrım yoktur. Hepsi Tanrıya bağlıdırlar. Hepsi Tanrının huzurunda ve ayakta dururlar. Hüküm sadece Tanrınındır. Geleceği sadece Tanrı bilir ve yapar.
Kutsal Ruhlar arasında görev farkları olmasına karşın bir ayrım yoktur. Aldıkları görevleri gereği her biri tekrar bütünsellikten ayrılarak dünyada ya da maddi ya da maddi olmayan diğer alemlerde görevlerini gecikmesiz olarak, anında icra ederler. 

İnsanoğlunun özgürlüğü buradadır. Tanrı ila mi birleşecek yoksa toprağa mı karışacak. Tanrı insanın bu seçimine karışmıyor. Bunu tamamen insanın kendi hür iradesine bırakmıştır. 

Alpaslan Kuzucan

GOD IS ...

We are with God. That is the truth. It is wrong to say that we came from God.  First of all, we must understand that God is not a superman sitting on the clouds and giving hints and advices. God, the Father is the Source of life energy. He does not move or change. He does not speak but give life to His creatures, sustain them and make them feel Himself in countless ways. Think God as huge magnetic field pulling good to Himself and pushing bad away of Himself.

God doesn't like doubt. Grow closer to God and your faith in God must be rock solid. Leave dogmas and man made religions. Don't take them as a corner stone for your faith. Incorparate silence and solititude into your life regularly and ask God to help you, praise Him and ask Him to forgive your mistakes.

Yeshua

26 Aralık 2020 Cumartesi

TUTKULARDAN KURTULUN

Yeşua'nın dediği gibi: "Şayet zihninizde bir kadınla zinayı düşünüyorsanız siz zina etmişsiniz demektir. Kardeşini düşüncesinde öldüren onu gerçekte  öldürmüş gibi olur."

Yani bunu düşüncenizde yapıyor iseniz bu demektir ki şartlar elverdiğinde bunu çok büyük ihtimalle fiilen de yapacaksınızdır.

Tutkulardan nasıl kurtuluruz?

Haysiyetli ve mutlu yaşamamız ve neslimizi sürdürmemiz için gerekli olanın dışındaki arzu ve heveslerden kurtulmak mümkün müdür?

Elbete mümkündür. Akıl bize bunun için verilmiştir. Yeter ki geri donüşsüz çizgiyi geçmeden bilinçlenelim.

Her şeyden önce bunların bizim dışımızda bir varlıktan ya da şeytandan gelmediğini ve fakat kendi düşünce ve duygularımızdan kaynaklandığını bilmeliyiz. Sonra bu kontrolü gerçekleştirmeye kesin olarak karar verip bunun için Tanrı'ya dua etmeliyiz.

Öncelikle herhangi bir nefsani duygumuz bizi tahrik ettiğinde asla beni şeytan dürttü veya arkadaşım ayarttı dememeliyiz. Suçu asla başkasına ya da başka hayali varsayımlara yüklemeyin.  Bu duygular sizin içinizden gelir. Sizin kendi içinizden gelir. Düşüncelerden kaynaklanır. Eğer birisi gördüğü karşı cinsten bir insana şehvet duyuyorsa bu hissiyat o kişinin karşısındakini bir insan değil de bir obje olarak görmesinden kaynaklanan yanlış bir zihin şartlanmasıdır. Böyle düşündüğü içinde ne  karşısındaki kişiyi ne de şeytanı suçluyabilir. Bu tamamen kendi nefsani düşünceleridir ve bu düşünceleri duygular takip edecektir. Obez birinin yiyecek karşısındaki tutumu da, aç gözlü birisinin para, mal ve mülk karşısındaki tutumu da aynı katagoridendir. Her şey önce zihin de başlar.

İçinde yaşadığımız Dünya, insanları gereksiz ve amaçsız bir tüketime ve özgürlük adı altında bencilliğe yönlendirmektedir. Bu tüketime ve yozlaşmaya ahlak ve erdem değerleri de dahildir. İnsanlar bu durumlarda kendilerini, bunun yanlış olduğunu telkin ederek kontrol edeceklerine aksine karşılaştıkları bu gibi durumları bir fırsat olarak değerlendirmektedirler. Bu hal ve tavırlar tamamen kişilerin kendilerini aldatmalarıdır. Bu tavırlar da sevgi yoktur, samimiyet yoktur, huzur hiç yoktur. Çünki doğası gereği bu davranışlar yanlıştır ve kötüdür. Her gördüğü kadına karşı şehvet duymak, parayı görünce her türlü onursuzluğu yapmak!

Düşünceniz bulduğunuz her fırsatta cinsel ilişkiye girmek ya da para gelsin de nasıl gelirse gelsin olmamalıdır. Hak, hukuk, ahlak, onur, sadakat, kalp temizliği ve Tanrı kimin uğrunda diye düşünürseniz o zaman karşınıza bu gibi durumlar çıktığında olumsuz ve yanlış olan bu türden düşünceleriniz duygularınızı o yönde harekete geçirecektir.  Bu aşamada insanın kendisini kontrolü daha zorlaşır. Kötülüklere fiilen belki bulaşır belki de bulaşmazsınız. Bulaşma olursa bu fiiller zihninizin o yöndeki şartlanmalarını daha da kuvvetlendirir ve zamanla kontrolü tamamen kaybedersiniz. Hatta artık kontrol etmeye kuvveti yetmeyen bağımlılardan olursunuz. Bu kötü duygular artık kalbinize yerleşmiştir. 

Bu durum size dünya yaşamınız da uzun vadede huzursuzluk ve değersizlik duygusundan başka bir şey getirmeyecektir. Öteki dünya da ise ızdırap, hüsran ve yok oluş getirecektir. Henüz son sınırı geçmeden zihninizi doğru değerlerle şartlandırın ki yanlış duygulara ve davranışlara sizi sevk etmesin.

Sadece yanlış davranışlardan kaçınmak yeterli değildir. İnsan bu davranışlarının köklerine inmeli, zihnini temiz tutmalı, buna azmetmelidir. Kalbinde nefsani tutkuların yerleşmesine hiç bir zaman izin vermemelidir. Ama en başta düşünceler temiz kalmalıdır aksi takdirde duygular düşünceleri takip edecektir.

Tanrım düşüncelerimizi ve kalplerimizi saflaştır ve her tür günahtan bizi koru. Amin.

Alpaslan Kuzucan

21 Aralık 2020 Pazartesi

CİNSEL SAPKINLIKLAR

Cinsel sapkınlıklar o denli yüksek boyutlardaydı ki insanların kendileri mikrop haline gelmiş ve  bizzat  her tür hastalığı taşıyan mikrop yuvaları olmuşlardı ve mikroplu şeyler kireçlenir. Tanrı Sodom ve Gomoralıları kireçledi.

Yeşua

TUTKULARIMIZ

Bedenliyken tutkularımızdan tamamen kurtulmak mümkün değildir. Ancak onları yönlendirebiliriz. Bizden istenen ve beklenen de budur. Doğru tepkileri vermek. Doğru davranışlara bunu yaparız. Olumsuz duygularımızı kontrol altında tutarak, sevgiyle ve inançla sakin ve sabırlı olarak bunu tüm yaşamımız boyunca başarmak zorundayız.

Yeşua

20 Aralık 2020 Pazar

DİN VE BAĞNAZLIK

TEK GERÇEK DİN SAFSATASI...

Dünyadaki her din kendisinin dünyadaki tek gerçek din veya tek geçerli din/son din olduğunu söylemekte ve bunu ilkel bir vahşilikle savunmaktadır. İyi de genel sağduyuya göre bunun doğru olması mümkün değildir. Çünkü birbirini birçok konuda zıtlayan hatta yer yer kendi içlerinde çelişkili bu dinlerin hepsi aynı kaynaktan gelmiş olamaz. Belli ki bir çok insanın ilkel ve kaba nefsaniyeti bu sözlerin arkasındaki temel çıkış noktası olarak yatmaktadır.

Dünyadaki kurumsallaşmış dinlerdeki ana kural bunların eleştirilemez, tartışılamaz olmalarıdır. Bu da insanların dinler konusundaki anlayış ve fikirlerinin gelişmesine engeldir. Sadece engel olması bile bazı insanların bağnazlaşmasına sebeb olmaktadır. Bazı şer kurnazlarının da bu bağnazları politika ve ticaret alanlarında etkileri altına alıp dini kullanarak her türlü kötülüğü yapabilmeleri ve toplumun bütününün zararına olarak ve yine kötülük yapmak üzere şahsi servet yığmalarına yol açmaktadır. Bunun için bağnazlar her türlü yolla nefret duyguları ile doldurulmakta ve toplu cinayetler dahil şiddete yönlendirilmektedirler. Bundan önce kendilerince yarattıkları, 'ötekileri' dine saygıya ve bu konuda konuşmamaya, inanan insananlara karşı saygıya davet edilmesi ise şer güçlerince belli bir süre uygulanan, yeterince güçlenene kadar uygulanan bir kandırmacadır.

Bağnazlar kendileri gibi olmayanlardan nefret ederler. Tıpkı cinsi sapıklarda ve ahlaksızlarda olduğu gibi bu da bir sosyal hastalıktır. Onlar yeterince kuvvetlenene kadar çağımızda insan hak ve özgürlüklerini kullanırlar ve gücü, iktidarı kendilerince tam sağladıklarında ötekileri acımasızca yok ederler. Bağnazlık bir çeşit akıl hastalığıdır. Düşünemeyen, eleştiremeyen, sorgulayamayan zihinlerin sonunda akıl sağlığı kalmaz. Gelişmeyen beyin hurafeye yönelir ve sağ duyu, akıl, ölçü kalmaz. Yani onlar, acıkça söylersek, saldırgan delilerdir. Bu deliler kötü niyetli, bencil insanlarca kullanılır. İnsanlık tarihindeki en büyük savaşlar, toplu tecavüzler ve yağmalar, katliamlar dinler adına yapılmıştır.

Zamanımızda bilim, teknoloji ve sanat dinlerin çıktıkları zamanlara göre hayli gelişmiştir. Bu da beyinlerin çok daha geliştiğinin bir göstergesidir. Birçok insan düşünen erdemli insan dinleri terkederek evrensel insan hak ve özgürlükleri beyannamesini kabul etmiştir ama bağnazlık ve bağnazlar maalesef hala vardır. Bu sosyopatlığın kökü kesilememiştir çünkü aramızda kendi bencil ruhlarını tatmin etmek için her türlü kötülükten geri durmayacak iblis ruhlu insanlar vardır. Bunlar bağnazları ve paraya tapan hiçbir erdemi olmayan insanları kullanan bir avuç sözde elit ve onların altındaki besleme politikacılar ve yöneticilerdir. Bu uğurda ülkeler/devletler yıkılmakta milyonlarca insan, kadın çocuk ayırt edilmeksizin öldürülmektedir. Masum yaşamlar toplu olarak yok edilmektedir.

Dinlerin tabuluğu yıkılmadan, bu organize yapılar insanın hür iradesinin eleştirisine sunulmadan, Allah kelamı safsatası ortadan kaldırılmadan insanlar kendileri ile ve birbirleriyle sevgi temeli üzerine kurulu bir yaşam şekline kavuşamazlar. Dünya'da barış ve huzur sağlanamaz. Zorla kabul ettirme saplantısı/kötülüğü bu insan neslini sürekli nefret ve korku içinde yaşayarak sonuçta kendisini yok etme noktasına getirmiştir. Nefret ve korku duyguları insanlara ve toplumlara mutluluk ve huzur getiremez.

Sevgi birbirimizin varlığına tolerans gösterebilmemiz için gerekli ve şart olan duygudur. Mutlak olarak farklı fikirler, toplumsal ve bireysel yaşama, doğaya zarar vermedikçe hoşgörü ile tartışılabilmelidir. Varlıkları doğal olarak kabul edilebilmelidir. Herşey o zaman güzel olabilir. Başkalarını kendiniz gibi davranmaya, inanmaya zorlamak ve bunun için her türlü zorbalık ve şiddeti mubah saymak kötülüğün başıdır. Bu kötülük geri dönüşsüz tüm dimağlardan silinmelidir. Ancak sadece din çıkışlı bağnazlıkların değil fakat her türlü bağnazlıkların yok edildiği bir ortamda Tanrıya götüren gerçek yolun kaliteli vasıfları tespit edilebilir. Saldırılmak ve öldürülmek korkusu olmadan din veya ideoloji adı altında insanlara sunulan yalan ve kötülükler tespit edilip ortadan kaldırılabilir. Zorbalık ve bağnazlığın yok edilmesi esasen sevgi dolu bir ortamı sürekli kılacaktır. Sevgi dolu ortamda oluşacak güvenli ortamlarda ise beyinler hızla gelişerek kendileri için ve herkes için ve doğa için en doğru ve güzel olanı yapacaklardır.

Nefret ve kin dolu insanlar, tüm bağnazlar, cinsi sapıklar kliniklerde akıl hastası tedavisi altına alınmalıdır. Onlar hasta muamelesi görmelidirler. Aksi takdirde bu delilik küresel bir salgın haline gelir ve gelmektedir.

İnsanları kendi inancına zorlamak, sözde kendi dinlerinden döneni(çıkanı) öldürmek tam bir akıl hastalığıdır. Yine dini bir ırk üstünlüğü olarak görmek, diğer inançlardan insanları ikinci sınıf insan olarak sayıp onları kendileri ile aynı haklara sahip olmayan köleler gibi düşünmek ciddi akıl hastalıklarıdır. Aynı şekilde insanı ve doğayı Tanrı'nın bir yansıması olarak görmekte, o insanların akli dengelerinin bozulmuş olduğunun bir göstergesidir.

Bu deliliklerden kurtularak Tanrı'yı ya da adına her diyorsanız Kaynağı bulabiliriz. Bu yaşamın Kaynağını, bu yaşamı bize kimin verdiğini ve niye verdiğini anlayabiliriz. Sevgi olan Tanrı'nın sevgisinin nasıl saf ve huzur verici bir duygu olduğunu hissedebiliriz. Hepimizin bu sevgiden var edildiğimizi, bu sevgiden geldiğimizi idrak edebiliriz. Yaşamımızı sürekli bu sevgi enerjisinin desteklediğini ve bizlerin de bu sevgiyi aldığımız en saf şekliyle çevremize yaymak yükümlülüğünde olduğumuzu bilebiliriz. Sonuçta da bu saf enerjiyi aynı saflıkta Tanrı'ya geri iade etmek zorunda olduğumuzun farkına varırız.

Bizler rasyonel varlıklarız. Sağduyu denilen bu düşünce tarzımızı terk edersek zaman içinde sağ duyumuz ortadan kalkar ve akıl sağlığımız bozulur. Din dediğimiz olgu bizim kendimizle, birbirimizle ve doğayla olan ilişkilerimizi düzenler. Eğer bu konuda eleştiri ve akılcı düşünceden kopup bağnazlaşırsak bizleri Tanrı'ya doğru değil felakete doğru yönlendirir.

Bizlerin birbirimizle ve çevreyle olan ilişkilerimiz kaliteli ve sevgi temelli esaslar üzerine kurulmalıdır. Çünkü bizler sevgiden var edildik. Asıl yapımızdan saparak iyiliğe ve doğruluğa ve nihayet sevgiye ve Tanrı'ya ulaşamayız. Ebedi yaşam ruhsaldır ve sevgi olan Tanrı ile birlikte mümkündür. Aksi takdirde ruhlarımız da yok olur. Bizler bu dünyaya önce kendimizi ve takiben Tanrı'yı bilmek için geldik.

Sonuç olarak içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda artık tüm ilkellikleri bırakıp ve bütün zihinsel özürlüleri eleyip sevgi duygusuna dayalı insanı ilişkileri ve dünyasal konularda bilimsel ve akılcı düşünce temelinde bir yaşayış biçimini hak ettiğimizin idrakine ulaşmamızın şart olduğuna hep birlikte amaç edinebilmek dileğiyle konuyu değerlendirmelerinize sunuyorum.

Alpaslan Kuzucan

18 Aralık 2020 Cuma

KUTSAL RUH KAVRAMI NEDİR?

Ruh kendinin farkında olan zaman ve mekân boyutlarının dışında bir bilinç birimidir. Bir enerjidir. Beynin ürünü olan bedensel zihinden ayrı olarak kendi hafızası vardır. Tanrı’nın bize verdiği saf bir yaşam enerjisidir. Bizim sorumluluğumuz, en saf şekilde bize verilen bu emaneti aynı saflıkta çevremize yayıp sonunda da Tanrı’ya geri verebilmektir. Bunu yapabilirsek sahip olduğumuz kişilik Tanrı tarafından silinmez ve sonsuza kadar bizde kalır. Bu tip saf ruhlara bizler dünyada, kutsal ruh diyoruz. Bu sıfat bizlerin kullandığı bir kelimedir. Onlar, her biri öte alemde kendine has yetenek ve görevleri olan bir ve bütündürler. Her an her yerde eş zamanlı bulunabilirler. 

Alpaslan Kuzucan

KEHANET

SORU: Kehanet nedir? 

YEŞUA: Falcılık, yani aldatmadan başka bir şey değildir. Her şey andadır. Tanrı anlık hükümler verir. Uzun vadeli planlar yapmaz. İnsan kendi kaderini değiştirebilir. Tövbekâr olabilir ve Tanrı’ya sığınabilir. Her an her şey değişebilir ve Yüce Tanrı da buna göre her an yeni hükümler verir. Tanrı, sizin için ve sizin yönelimlerinize göre zamanı gelecek yapar.

Bilhassa kapalı odalarda yapılan her türden metafiziksel gösteriler illüzyondur ve göz yanıltmaktır. Bu manada aletsiz ameliyat yaptıklarını söyleyip bunun sosyal medya kanalıyla reklamını yapanlara itibar etmeyin. Benim, 2000 yıl önce aranızdayken böyle şeyler yaptığımı duydunuz mu? Hayır, keza yaptıysam da bunu gizli tutardım. Dünyevi konularda bilimsel düşünceden uzaklaşmayın.

Kehanet, gelecekten haber vermek kendinizi Tanrı’dan üstün görmektir. Tanrı kendisine ait işlere karışılmasından rahatsız olur.

Yeşua

ZAMANIN SONUNDAYIZ

Zaman kapanıyor. Yan yollar yok artık. Yan yollar kapatıldı. Kişi ya Tanrı’ya ulaşacak ya da fiziksel ölümünü takiben ikinci ölümü tadacaktır. “Ya hep ya hiç.” Durumunuz budur artık. Ya Tanrı’ya ulaşacaksınız ya da her şeyinizi kaybedeceksiniz. Tamamen Tanrı’ya odaklanın. Aksi takdirde başaramazsınız. 

Yeşua

KABİRLERDEN MEDET UNMAK

İnsanları uyar. Boşuna kabirlere gidip orada taşlardan, ölülerden medet ummasınlar. Oralarda bir enerji yoktur. Orada yatan kutsal bir insansa zaten orada değildir. Enerjisi Tanrı enerjisine karışmıştır. Toprağın altında sadece insan vasfı silinmiş ruhlardan arta kalan karanlık ve dağınık enerjiler kalır.

Yeşua


MEDENİYET OLUŞUMU

Adaletin olduğu ortamlarda oluşan güven ortamı sevgiyi yaratır ve sevgi olan yerde iyilik ve duyarlılık olur. Zekâ gelişir, bilgi birikir ve medeniyet olur. 

Yeşua

İNSANİ İLİŞKİLERİN DURUMU

İlişkilerde insanlar gerçek duygularını yansıtmıyor. Rol yapıyorlar, bu da sonunda nefrete dönüşür. Gerçek sevgide minnet vardır asla nefret edemezsiniz. Beden çekimi sekstir. İki zihin birbirini çekerse sevgidir. İki temiz ruh birbirini çekerse Tanrı’yı bulur. Bu da üst boyutta olur.

Yeşua

KÖTÜLER

Zalimlerin sonu yaklaştıkça zulümleri artar ve iyice azgınlaşırlar. Karanlığın bir parçasıdırlar artık ve o karanlık, kötülüklerini gizlediği için onlara hoş gelir. Her akarsu okyanusa ulaşacak diye bir şart yok zaten. Bazıları yolda kuruyacaktır. Kötüler okyanusa ulaşamaz. 

Yeşua

9 Aralık 2020 Çarşamba

MUCİZE

Mucize sadece Tanrı’nın yapabildiği bir şeydir. Tanrı bana mucize gösterme gücü verseydi ilk yapacağım şey, herkesin bana inanmasını sağlamak ve yüzlerini Tanrı’ya çevirmek olurdu. Tanrı bunu istemiyor. O, özgür iradeleriyle insanların kendisini seçmelerini bekliyor. Önemli olan da değerli olan da budur. Seçimin özgür irade ile yapılması.

Yeşua

8 Aralık 2020 Salı

RUHUNUZA ZAAF YÜKLEMEYİN

Kutsal Bilinç kendini değişik şekillerde tezahür ettirmek üzere her yerdedir. Sinemadaki filmi sahneye yansıtan ışık gibidir. Bir çok farklı karakterleri yansıtır. Işık aynı ışıktır fakat filimdeki alınmış farklı karakterler aynı tek bir ışıkla yansıtılır. Işık olmazsa filmde olmaz, farklı karakterlerde olmaz. Ne kahraman kalır nede kötü adam. Ne aslan kalır ne de fare. Tüm bu farklı karakterleri sahneye yansıtan aynı ışıktır. Yaşamdaki tek fark karakterlerin rollerini kendilerinin seçmeleridir. Dolayısıyla ruhsal alemde kendileri ışık olmuş varlıklar vardır ve birde ışıktan mahrum edilmiş kayıp varlıklar vardır. Asla karanlık güçler, kötülüğün güçleri diye bir varlıklar sınıfı yoktur. Esasen kötülük sadece maddi dünyalarda vardır.

Tek bir beyaz ışık vardır. Bu beyaz ışığın Kaynağı da tekdir. Varlığı perdeye yansıtan. Görünür kılan. Görür kılan. Kaynağın tekliğini idrak eden kişi kısa süren dünya yaşamının dalgalanmalarından artık etkilenmez. Kötülüğü yansıtan olmak hiç istemez. Başkalarının yaptıklarına da takılmaz. Ruhunu arındırır. Ruhuna olumsuzluklar ve zaaf yüklemeyi terk eder. O zaman  kişi evrensel enerjiye direk bağlanmış olur. Cehaletten bilgiye karanlıktan aydınlığa geçmiştir. Ruhu için ebedi yaşamı seçmiştir. Karanlıklarda kaybolup gitmekten kurtulmuştur.

Cahil insanlar duygularını diğerlerine yansıtırlar. Kendisi kızgınken diğerlerinin de kendisine kızgın olduğunu iddia etmek, öfkeliyken diğerlerinin de kendisine öfkeli olduğunu iddia etmek, kimseyi sevmiyorken başkalarınında kendisini sevmediğini iddia etmek,  insanlara karşı olumsuzken onların da kendisine karşı olumsuz olduğunu iddia etmek, devamlı şikayet ve söylenmek ve benzeri davranışlar cehalettir. 

Öldüğünüzde tüm hafızanızı, duygularınızı ölüm ötesine taşırsınız. Bilhassa ölume yakın son bir kaç yılınızın duyguları ve düşünceleri çok önemlidir. Öldüğünüzde nasıl bir insan iseniz öylece öbür tarafa geçersiniz. Bu sebeple bırakın diğerleri nasıl olmak istiyorlarsa öyle olsunlar. Onlar öyle diye siz de öyle olmak zorunda değilsiniz. Siz ruhunuza zaaf, olumsuzluklar yüklemeyin.

Alpaslan Kuzucan


6 Aralık 2020 Pazar

BİREYSEL UYANIŞ ZAMANIDIR

Artık imanınızı organizasyon merkezleri olan mabedlere ve hangi dinden olursa olsun din adamlarının güya kutsal olduklarını iddia ettikleri kitaplara dayalı söylemlerine bağlamanın zamanı değildir. Bu yol artık güvenli değildir. Belli mevkileri tutmuşlar, belli unvanları takınmışlar diye bir takım insanlara iman konusunda tamamen güvenmek sizi yanlışa götürecektir. 

Her bir birey kendi içinde doğruyu yanlıştan ayırt edebilmelidir. Bunu her kişi kendisi kalbinde hissetmelidir. Taklidi inanç, aktarma iman olmaz. Doğru olmaz. Bir sürü yanlışlar, yanılmalar ve sapmalar olur. Bu konuda kendisini otorite ilan eden, kendi sözlerinin ve bunun gerisindeki inancın mutlak doğru olduğunu ilan edenler Tanrı'ya eş koşarlar. Onlara asla itibar etmeyin, onlara hoşgörü de göstermeyin. Ruhban sınıfını ve din alimi olarak kendilerini size sunanların sözlerini aklınıza ve hislerinize uymuyorsa red edin. Ezelde veya şimdi de Tanrı'dan inen kitaplar yoktur. Tanrı insana bir zihin ve özgür irade vermiştir. Bunların üzerine zorlayıcı kurallar içeren kitaplar indirmez. Tanrı'dan saf kalplere doğruyu gösteren ilhamlar gelir. 

Hiçbir kitap bizzat elçiler tarafından veya onların zamanında ve onlar tarafından yazılmamış veya yazdırılmamıştır. Tanrı sözü denen bu kitaplar elçilerden onlarca hatta yüzlerce yıl sonra gelen siyasi otoritelerin güdümündeki sözde din alimlerine yazdırılmıştır. Elçilerin kalplerine doğan doğrular çok az olarak bu kitapların içlerinde elbette vardır, olmasa zaten bunlara kimse inanmazdı.  Ancak bununla beraber çoğu yazı saf olmayan kalplerin sözlerini yansıtmaktadır. Elçilerin isimleri ve bazı sözleri ise kandırmak için hatta bazılarının anlamları çarpıtılarak bir nevi etiket olarak kullanılmaktadır. 

Bu baskın güçlerin amaçları kalabalıkların kendi adeletsizliklerine isyanını önlemek açıkçası onları koyunlar gibi gütmektir. 

Bilimin olmadığı ilkel zamanlarda elçilerle gelen rehberlik süreci çoktan bitmiştir. Şu an artık herkes kendisi hak ile batılı kalbinde hissedecek bir bilinç seviyesinde olmak zorundadır. Fiili durumun böyle tezahür etmemesi bizim ayıbımızdır ve sonuç olarak bir anlam ifade etmez. Gerçekler kalabalıkların eğilimlerine göre değişmez, değiştirilemez.

Yaşarken bu gerçeğe uyananlara ne mutlu çünkü kabirlerde uyanmanız mümkün değildir. Böyle bir hak yoktur.

Alpaslan Kuzucan


TRUE PIETY

The bad guys in the gospels were not only drug dealers, bank robbers, prostitutes, heretics, or political traitors. In fact, by comparison with the real bad guys in the gospels, these people came across more as the good guys depending upon the life conditions they have come across.

The bad guys were the Pharisees — religious hypocrites (according to Yeshua) who did all their virtuous acts to be seen and praised by others. Yeshua said that they were respectably impressive on the outside, but full of death and decay on the inside. He told us not to be like them. (Matthew 23:27-28)

But where is that being preached in the so-called religious world today? Our religious leaders continue to imitate the Pharisees more than they imitate Yeshua. And the ignorant masses continue to be impressed, because these imposters talk about the so-called Holy Books, prayer, love, faith, and other virtues and virtuous acts. And they do so while secretly opposing all that Yeshua taught.

Yeshua says that they make the Word of God (i.e. the teachings of Yeshua) of no effect through their traditions (i.e. through their quest for respectability). (Mark 7:13)

Yeshua says, for example, that we should not only pray but that we should also do these pious acts secretly, so that others will not know about it. This separates true piety from respectability.

The desire to be accepted and respected by others is almost as powerful as greed. Respectability is more likely to inspire people to do selfless acts, because respectability is the counterfeit of faith in God, whereas greed is the antithesis of faith in God. But respectability and greed usually go hand in hand.


INCARNATED LIFE AND AFTER LIFE

Outside the incarnating context, all beings are 'Souls', broadly speaking and the soul is human when incarnated to a phycical body. The soul enters the physical body upon the first breath of the baby just at the second he or she has been born. Before that time of birth it is a fetus, a part of mother's body, not counted as a seperate human.

Being in that state, compared to the incarnation state, provides for a consciousness that is expanded. You perceive many aspects of existance and reality itself simultaneously, and you perceive them more clearly. While in incarnation, your consciousness is linear, very focused. This is akin to being only able to look forward because your physical eyes are turned forward, while you can't see what is happening behind you. There are things your incarnated consciousness can't see, or at least can't see at the same time.

A human can only perceive some things in a simultaneous manner, for example, when listening to music (multiple instruments and sounds simultaneously), or seeing a painting (multiple colors, elements). Everything else is perceived linearly, like speaking/listening/reading (one word at a time). Outside the incarnated state, however, this limitation is not there. Everything can be perceived simultaneously if you are an awakened soul. As there is no mind with free will there you have to be awakened by the Holy Spirits if you have deserved it during your incarnated life.

Another aspect is that, without a physical body, there is no physical pain or discomfort of any kind. There are also no lower ego impulses, like fears, fobias, the urge to mate, procreate, addictions, or the impulse to evaluate others through their physical/sexual bodies - if you, as a being, went to the Light planes upon death. This because it's perfectly possible for a being to get lost in the lower density planes without returning to Source, and in that case many lower ego impulses remain. Whether a being becomes "lost" or not, it entirely depends upon its own consciousness and the cirsumstances of its departing. The senses you maintain during the last hours previous to your death are of vital importance.

Finally, it's worthy to point out that, regardless of a being "goes to the Light" or becomes "lost", your level of consciousness remains the same. This means you are the same person/being/entity that you are here incarnated. Many aspects of your consciousness may expand, and become clearer, in a non-incarnated state. However, that that it is what you are, remains a constant. This is why, and how, lessons and karmic memories pass on from one life to the next. That is why there is no martyrisation which means nothing changes if you have died in a war although it is a patriotic death.

The incarnated state is extremely difficult precisely because:

1. Your perception is severely limited and exposed to lower ego impulses while the human is here, 

2. You simply forget (from your current point of view) mostly everything before the incarnation moment itself. That memory is not lost, however, it's simply postponed temporarily, kept away from you, and is regained upon de-incarnation.


TEFECİLİK VE GERÇEK

Tanrı bize elçiler vasıtasıyla doğru olan bir çok şeyi bildirdi. Bunların en başında paraya  tapmamak ve ona hizmet etmemek geliyor. Daha spesifik söylemek gerekirse bizlerin tefecilik yapması yasaktır. Asla ödünç para verildiğinde bunun için faiz alınmamalıdır.

Şimdi dünyayı kimlerin yönettiğine bakalım. Ödünç para verenler. Bu tefeciler herşeyin kontrolünü ele geçirdiler. Tüm sistemi kontrol ediyorlar. Yaşantılarımızı her bakımdan kontrol altına aldılar. Hepimizi köleleştirdiler ve dünyayı, doğayı ne hale getirdiler. Kültürümüzü ne hale getirdiler. Sinema, medya bizleri ne yönlere çekti. Hepsi onların kontrolünde. 

Şeytana taptıklarını alenen beyan eden bu tefecilerin elinde ki medya insanları tüketime yöneltiyor. Şiddet, zina, cinayet hatta cinsel sapmaları olağan gösteren diziler, filmler, romanlar devamlı beyinleri yıkıyor. Zihinleri kontrol altına alarak aile yapısını ve toplumsal barışı yok ediyor. Yalancılık,  hırsızlık marifetmiş gibi sunuluyor. Adeta insanları arzularının esiri haline getirerek Tanrı'dan koparıyorlar. Kendilerine tapmanızı istiyorlar. İnsanlığı öldürüyorlar.

Görünüşte ise bunlar eşlerine sadık,  hayır kurumlarına yardım eden, zeki, iyi ve faydalı insanlar. Bu sadece işin vitrini, gerçekte ise insanı Tanrısal yoldan uzaklaştırıp köleleştirmek istiyorlar. Silah satmak, doğal kaynaklarını çalmak için ülkeleri kadın çocuk demeden bombalayıp insanlarını öldürüyorlar. Milyonlarca insanı evsiz barksız mülteciler durumuna düşürdüler ve tüm bunlar olurken hiç ortalarda bile görünmüyorlar. Hükümetler onların kontrolünde. Bu kadar parayı ne yapacaklar derseniz artık onlar para konusunu geçmiş  2000 sene önce tezgahları Mesih tarafından devrilen, hayırseverlik kisvesi altında görünüp ancak itibar peşinde koşan tüccarların durumundadırlar. İtibar ne için? Kisisel güç sahibi olup hükmetmek için. 

Hayır da ibadet de gizli olarak yapılır. Gösteriş duyguları işin içine karışırsa o ibadetten de hayırdan da elde edeceğiniz kazanç o gösteriş duygunuzdan ibaret olur. Toplu olarak yapılması gereken ise kutlamalardır. Siz neyi kutluyorsunuz?

Bu durumda İnsanoğlu (Mesih) ikinci defa niye gelsin? Gerçeğe inanç kaldı mı! Onun dediklerinin hangisini yaptınız? Kutlanacak ne yaptınız ki kutsana sınız! Tekrar gelmesi söz konusu değil.

O zaman da söylemişti: "İki efendiye birden hizmet edilmez. Hem paraya ve hem de Tanrı'ya tapamazsınız ." ve sizlerin büyük çoğunluğunuz maalesef parayı seçtiniz...

Alpaslan  Kuzucan

5 Aralık 2020 Cumartesi

HAYAL KIRIKLIĞI

Mesih Bilinci...

2000 yıl önce Kutsal bir ruh aramızda bedenlendi ve şöyle seslendi dünyaya: "Geldim ki sizler ruhsal yaşama kavuşasınız ve burada da daha bolluk içinde yaşayabilesiniz"...

Ancak gerçek şu ki bu planetin insanları ilahi alemde tam bir hayal kırıklığı yarattı ve bu planetin üzerinde fiziksel olarak canlı olmalarına karşın ruhsal anlamda bir yaşam kurulamadı. Ruhsal yaşam ne olduğunuzu bilmek ve bunu kabul etmektir. Yani Tanrı'nın varlığının bir uzantısı olduğunuzu, O'nun bir askeri olduğunuzu fark etmenizdir. 

Ruhsal yaşama tek bir şekilde ulaşabilirsiniz. Bilinçlerinizi yükselterek. Bunun için ruhlarınızın saf olması gerekir ve bu saflıkta kalplerinizin ve ellerinizin kötülüğe bulaşmamasıyla sağlanır.

Egonun (benlik-nefs) üzerinizdeki temel etkisi sizi gerçeklere karşı körleştirmesidir; yaşam hakkında size tamamen bozulmuş bir algı vermesidir. Bu ölümlü bedene bir kez girdiğinizde ayrılık dünyasına da adım atmış olursunuz. Bu dünyada siz uykudasınız ve rüya görüyorsunuz. Aslında bu durumunuz ölüm bilincidir çünkü bu durumda ve bu anda siz kendinizi sadece bu bedenden ve bu duygulardan ibaret sayıyorsunuz.  Bir kere bu duruma girince dışarıdan bir yardım almadan bu rüyanın dışına çıkamazsınız çünkü ego sizi egonun dışına çıkaramaz. Benlik sizi benliğinizin körlüğünün ötesine götüremez. Bu ölüm bilinciyle bakarken ruhsal yaşamı hissedemezsiniz.

Bu durumdan kurtulmanız için size Varlık'tan ayrılık duygusunu veren, benliğinizden çıkmanıza etki edecek dış yardımlar gereklidir. Bunlar sizin adınıza adımlar atacak kurtarıcı bir dini yapı ya da azizler topluluğu değildir. Bu, sizlerin her birinizin kendi çabaları ve o yönde gösterecekleri iradeleri ile sahip olacakları Mesih Bilincidir. Dış yardım sizler, her biriniz kendi başınıza bu yönde samimi bir şekilde karar alıp o yolda yürümeye azmettiğinizde gelir.

Dış yardımlar, herhangi birinden  çevrenizden, ailenizden  kitaplardan ya da medyadan da olabilir, sadece bir hatırlatıcıdır. Bazı rüyalarınız da mesaj niteliğinde olabilir. Hatırlatıcılar sanki sessiz bir sestir. Bir rehberliktir. Yol ayrımına gelenlere zorlamadan,  bağırmadan tevazu ile, sevgi ile yapılan bir yol gösteriştir ama seçim yine sizindir. Kimse sizin yerinize karar veremez ve vermez. Ruhsal yol gösterimde zorlama katiyen olmaz çünkü burada sınavdasınız ve özgür irade size Tanrı tarafından bunun için verilmiştir. 

Din adı altında olsun yada ruhsal yol gösterimleri adı altında olsun rehberliğe zorbalığı, tehdidi, korkutmayı ya da bir takım bedensel armağanların vaadini katmak tamamen nefsaniyete (bencilliğe) sapmaktır; Tanrı'ya karşı gelmek , O'nun iradesine uymamaktır.

Yeşua 2000 yıl önce dünyaya bu sebeple gelmiştir. Ondan evvelki tüm rehberlerde az ya da çok nefsani sapmalar görüldü. Zorlamalar görülmüştür. O ise bir Kutsal Ruhtu. Ondan sonra gelen de nefsaniyete sapmıştır ve kendi adını ön plana çıkarmaya çalışmıştır. 

Yeşua, Mesih Bilincine sahip bir varlıktı ve kimseyi zorlamadı kimseyi korkutmadı. Kendi adı bilinsin dahi istemedi. Sadece  - sevin -  dedi. Kendi yaşamıyla insanlara örnek oldu. Nefsaniyete hiç sapmadı. Bir din kurmadı. Bağlayıcı, zorlayıcı bir takım kurallar getirmedi. Bizlere ruhsal yaşamın nasıl olması gerektiğini kendisi aramızda bizzat yaşayarak, kendi yaşamıyla bizlere örnek olarak gösterdi. 

Tüm insanlaraydı bu sesleniş ve samimi bir şekilde ruhsal yolda ilerlemek için yardım isteyen herkeseydi. Şu anda ise, 2019 yılı itibariyle, bu ruhsal yardım kapısı kapanmış durumdadır. Tanrı bu gezegeni terk etmiştir. Rahmetini kesmiştir ve insanların bir kısmının hala mucizevi bir kurtarıcı beklemeleri tam bir ruhsal körlüktür. İnsanların aynı hataları tekrar etmekte israr ederken Tanrı'dan bağışlanma, bir nevi kurtarılma dilemesi tam bir budalalıktır.

Kurtarılmak için bireyler olarak Mesih bilincine erişmeniz şarttır. Buna erişmek için size Tanrı tarafından lütfedilen yaşamınızla ne yaptınız? Kaçınız Mesih Bilincine erişti ve bu sayede de bu gezegendeki  insanların kollektif bilinci topyekün olarak  yükselebildi? Belki bir elin parmakları kadar. Bu barbarlık ile nereye varılır? Hala bedensel menfaatler için arsızlıkta yarışıyorsunuz ve bazılarınız bu hayasızlıklarına Tanrı'nın adını da alet ediyorlar.

Yeşua söylemişti o zamanda: "Bırakın ölüler kendi ölülerini gömsünler."  Öyle görünüyor ki bu gezegenin ruhları ölmüş insanları maalesef kendi ölülerini gömecekler. Tam bir hayal kırıklığı.....

Alpaslan Kuzucan

16 Kasım 2020 Pazartesi

YEŞUA BİLDİRİYOR

 "Eğer Benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz, gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak." 

"Bedenlerinizin üyelerini ahlaksızlığa ve kötülük yapmak üzere kötülüğe nasıl köle olarak sundunuzsa, şimdi de bu üyelerinizi kutsal olmak üzere doğruluğa köle olarak sunun; sizler günahın kölesiyken doğruluktan özgürdünüz, şimdi utandığınız şeylerden o zaman ne kazancınız oldu, o şeylerin sonu ölümdür; şimdiyse günahtan özgür kılınıp Tanrı'nın çocukları olduğunuza göre kazancınız, kutsallaşma ve bunun sonucu olan sonsuz yaşamdır; çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Tanrı'nın Krallığında sonsuz yaşamdır."

"Tanrı'nın krallığı Tanrı'nın olduğu yer demek değildir. Tanrı'nın kutsal gücünün kaynağının bulunduğu yer demektir."

Yeşua

14 Kasım 2020 Cumartesi

BAZI RUHLAR ÖLÜ DOĞAR

Tanrı'dan (ruhtan) gelen ve şeytandan (bedenden) doğan kişi kendisini eyleminde gösterir. 

Zarar vermeme, doğruluk, öfkenin olmaması, kin duymamak, terk, huzurlu olma, hilekar olmama, varlıklara karşı şefkatli olma, açgözlü olmama, nazik olma, alçak gönüllü olma, kararsız olmama, gayret, affetme, sabır, arılık, nefret duymama, kibirli olmamak ilahi durumda doğmuş olanlara ait özelliklerdir. İkiyüzlülük, kibir, kendini aldatma, kabalık ve ayrıca öfke, kin ve cehalet ise şeytani durumda doğanlara ait özelliklerdir.

İlahi doğa özgürlüğe kavuştururken, şeytani doğa insanı zincirlere bağlar. 

Şeytani olanlar her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doludurlar; kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile ve kötü niyetle doludurlar; dedikoducu, yerici, gerçek Tanrı'dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, ana baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun ve acımasız insanlardır; gözleri zinayla, fuhuşla doludur. Bunlar günaha doymazlar; kararsız kişileri ayartırlar, yürekleri açgözlülükle dolmuş lanetli insanlardır. Tanrı'nın adını dahi  kendi yalanlarına alet ederler. 

Adanma (geçeği özümseyip uygulamak) yoluyla, kişi Mesih'in gerçekten ne ve kim olduğumu bilir; Mesih'i gerçekten bilerek, Yüce olanın derhal içine girer; insanların en geri tabiatlısı olan kötülük yapanlar ve yanılgı içinde olanlar, Tanrı'yı ve O'nun gerçeğini aramazlar; yanılsama yoluyla bilgisi yok edilmişler ifritlerin yolunu takip ederler.

Bencilce ve aşırı çıkar duygusuna kapılmadan, hatta eylemin olumlu ya da olumsuz sonucunu dahi düşünmeden, diğer insanların iyiliği için çalışmayı gerekli görenler ruhani insanlardır. 

Pasif insanlar, kimseye zararı yok ama faydası da yok olan insanlar hiçbir fiilde bulunmamakla fiilsizliğe erişmez, aynı şekilde sadece terkle mükemmeliyete ulaşamaz. Kötülüklere karşı yılmadan mücadele edilmelidir.  Kimse bir an için bile olsa fiilde bulunmadan duramaz, herkes çaresiz bir fiilde bulunmaktadır; dönmekte olan bu fiil çarkını doğrulukla, sevgiyle ve cesaretle takip etmeyen, duyularını memnun ederek bir yaşam süren kişiler de boşuna yaşamaktadır.  

Kadim bilgilerden...


EVRENSEL SEVGİ NASILDIR?

Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir, sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez; sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz; sevgi haksızlığa sevinmez, ama gerçek olanla sevinir; sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye dayanır.

Kadim bilgilerden...

13 Kasım 2020 Cuma

YEŞUA BİLDİRİYOR...

"Size doğrusunu söyleyeyim, günah işleyen herkes günahın kölesidir, köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir ama oğul sürekli üyesidir, bunun için Oğul sizi özgür kılarsa gerçekten özgür olursunuz".

"Hem beni ( insanoğlu Yeşua) tanıyorsunuz hem de nereden olduğumu biliyorsunuz".

"Ben kendiliğimden gelmedim, Beni gönderen gerçektir, O'nu siz tanımıyorsunuz, Ben O'nu tanırım çünkü ben O'ndayım. Beni O gönderdi; siz ne Beni (ruhumu) tanırsınız ne de Babamı. Beni tanısaydınız Babamı da tanırdınız. Ben iyi çobanım, benimkileri tanırım, Baba beni tanıdığı ve ben de Baba'yı tanıdığım gibi benimkiler de beni tanır. Ben bana ait olanların uğruna canımı veririm. Bu topluluktan (Yahudi) olmayıpta başka topluluklardan olup bana ait olanlar da var".

Yeşua

TANRI TÜM YARATTTIKLARINI EŞ SEVGİYLE SEVER

"Tanrı tüm varlıklara aynı davranır, Tanrı için nefret verici ya da çok sevdiği varlık diye bir şey yoktur ama O'na adanarak sevgi ve saygıda bulunanlar Tanrı'dadır. Tanrı da onlardadır; hatta en günahkar olan bile, başka hiç bir şeye adanmadan, O'na sevgi ve saygıda bulunursa, yanlışı terk ederek doğru yönde değiştiğinden o kişilerde erdem sahibi olarak görülmelidir. Hatta cinayet, kadere isyan (Büyü, eşcinsellik, günahta israr) hariç en günahkar olan bile başka hiç bir şeye adanmadan, Tanrı'ya her zaman şaşmaz tüm duyularını dizginleyerek, her yerde dengeli olarak (akıldaki dengelilik), tüm varlıkların iyiliğini dileyerek, Tanrı'ya gelenler; onlar için sadece şefkat duyulur, Tanrı onların Özben'inde var olarak, bilginin parlak ışığıyla, cehaletten kaynaklanan karanlığı yok eder; tüm varlıkları geliştiren ve her şeyi kaplayan O'na, kendi dünyasal özgür iradesiyle sevgi ve saygıda bulunan kişi mükemmeliyete erişir".

"Aklınızı O'na odaklayın. Kendinizi O'na adayın. Tanrı'ya sevgi ve saygıda bulunun. Böylece benliğinizi Tanrı'nın kutsal gücünün kaynağı ile birleştirerek, O'nu Yüce amacınız yaparak, doğrusu yine Tanrı'nın lutfuyla O'na geleceksiniz.  Aksine yapılan tercihlerle ayrımcı benliğinizin yolunu seçmek ise kesin ruhsal ölümdür."

Kadim bilgiler...

YEŞUA BİLDİRİYOR (TEKRAR)

"Tanrı kötülük tarafından asla ayartılamaz, Tanrı’nın kendisi de hiç kimseyi yanıltmaz fakat kendi arzularına kapılan her insan ayartılır. Şehvetle birleşen her bedenden günah doğar ve günah tamamlandığında ölüm doğar. Heveslere kapılarak ayartılmayalım benim sevgili kardeşlerim". 

"Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı". 

"Ben dünyanın ışığıyım, Benim ardımdan gelen asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur’.

"Dünyada olduğum sürece dünyanın ışığı Benim".

"Kanlıkta kalmamak için ışığınız varken yürüyün, karanlıkta yürüyen nereye gittiğini bilmez". 

"Dünyaya ışık geldi ama insanlar ışığın yerine karanlığı sevdiler, çünki yaptıkları işler kötüydü, kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve işleri açığa çıkmasın diye ışığa gelmez".

"Tanrı'nın ruhu içinizde yaşıyorsa, siz benliğin değil, Ruh'un denetimindesiniz; ama bir kişide Mesih'in Ruhu yoksa, o kişi Mesih'in değildir; eğer Mesih içinizde ise, bedeniniz günahtan ötürü ölü olmakla beraber, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir".

"Tanrı'ya iman konusunda bir şüpheniz olmasın. Tanrı şüpheyi sevmez".

"Eğer Benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz, gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak". 

"Bedenlerinizin üyelerini ahlaksızlığa ve kötülük yapmak üzere kötülüğe nasıl köle olarak sundunuzsa, şimdi de bu üyelerinizi kutsal olmak üzere doğruluğa köle olarak sunun; sizler günahın kölesiyken doğruluktan özgürdünüz, şimdi utandığınız şeylerden o zaman ne kazancınız oldu, o şeylerin sonu ölümdür; şimdiyse günahtan özgür kılınıp Tanrı'nın kulları olduğunuza göre kazancınız, kutsallaşma ve bunun sonucu olan sonsuz yaşamdır; çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Tanrı'nın Krallığında sonsuz yaşamdır".

Yeşua.

11 Kasım 2020 Çarşamba

YEŞUA BİLDİRİYOR (TEKRAR)

"Sevgi Tanrının yoludur. Benim şahsi yolum değildir. Yüzünüz daima Tanrıya dönük olsun. Yüzünüzü Tanrıdan başka yöne çevirirseniz karanlığa gidersiniz. Tanrıdan sadece iyilik dileyin". 

"Tanrının affı sonsuz değildir. Aynı yanlışları tekrarlamakta ısrar ederseniz Tanrının sert yüzüyle karşılaşırsınız".  

"Tanrının huzuru, Tanrının krallığı Tanrının bulunduğu yer demek değildir. Tanrının kutsal gücünün kaynağının olduğu yerdir. Bunları unutmayın.  

"Sevgi, yolunuz ışık yoldaşınız olsun. Sevdikçe inanır ve inandıkça seversiniz., ışık bilmek ve görmektir. Bunu unutmayın".  

"Sizlere güvercin kadar saf ve tilki gibi tetikte olun demiştim. Şimdi güvercin kadar saf olursanız Tanrı sizi tetikler diyorum".  

"Daima sakin ve sabırlı olun.  Kalplerinizdeki Tanrı sevgisini hiçbir bencilce duygu ve düşüncenin kirletmesine izin vermeyin".  

Yeşua.


İNSAN NİYE YARATILMIŞTIR?

Tanrı insanı yarattığında bazı işlerini gördürecek bir varlık yaratmadı. Bir kalıp yarattı. Kendisinin içine girebileceği bir kalıp. Tipkı bir eldiven gibi. Eldiven eli sarar. Burada mecazen eldiven insan ve el ise Tanrı'dır. İnsanın görevi Tanrı ile dolabilmektir. Onu yeryüzünde açığa vurmaktır. Tanrı yaşam enerjisinin kaynağıdır. Var oluşun ve ışığın kaynağıdır. Sevginin ve iyiliğin kaynağıdır. Doğruluğun kaynağıdır. Tanrı da karanlık bir nokta yoktur.

Tanrı'nın Kendisini yeryüzünde açığa vurabileceği, ifade edebileceği varlıklar olarak yaratılmış olan bizler Tanrı'nın suretinde olarak ve Tanrı tarafından  yaratıldık. İlaveten Tanrı içimize ruh dediğimiz kendi nefesinden üfledi. Bu ruh vasıtasıyla biz Tanrı'yı kavrayabilecek bir yapıya eriştik. Bu yapıyı yeryüzünde ve ölüm sonrasında da, sınavlar başarıldığı taktirde, tüm kainatta taşıyabilecek duruma eriştik.

Nasıl ki fiziksel bedenimiz aç iken midemiz açlık hissi ile kazınır aynı şekilde ruhumuzda boş ise, Tanrı'dan mahrum ise,  içsel bir açlık ve huzursuzluk hissederiz. Tanrı içimize sadece ruh değil aynı zamanda sonsuzluk duygusunu da üflemiştir. Ne yaparsak yapalım, ne elde edersek edelim bu maddi dünyanın geçici edinimleri, varlıkları ruhumuzu kalıcı olarak tatmin etmez. Çünki sadece Tanrı sonsuzdur ve sadece O içimizdeki bu sonsuzluk duygusunu kalıcı olarak tatmin edebilir.  

Dünyasal yaşamda ise zihnimiz çevresini sadece bilimsel duşüncelerle anlayıp aydınlanabilir. Ancak bu şekilde ruhunun  gelişimini engelleyecek gereksiz korkulardan ve hurafelerden kurtulabilir.

İnsan üç bölümden ibarettir. Beden, zihin ve ruh. Beden fizik alemle iletişim, etkileşim durumundadır. Zihin psikolojik unsurlarla ilgili bölümdür. Beynimizin bir ürünüdür, dünyasal kimliğimizdir ve beyinle birlikte ortadan kalkar. Ruh Tanrı ile bir şekilde alış veriş halinde olan en iç bölümdür. Kalıcı olmaya aday kısmımızdır. İnsan sadece midesinde gıda ve zihninde bilgi taşımakla yükümlü değil aynı zamanda ruhunda da Tanrı'yı taşımakla sorumlu olan bir varlıktır. Ancak ruh bedenlenip insan olduğunda, sınav için dünyaya doğduğunda bedenini ve zihnini doğru kullanamaz ve ruhunu Tanrı ile değil ve fakat yanlışlarla doldurursa ruhunun etrafına Tanrı ile alış verişini kesecek bir kabuk örer ve sonuçta Tanrı'dan beslenemez ve ikinci ölüme, ruhun varlık aleminden artık alemine düşmesine doğru yol alır. Burada kurumsallaşmış olan ve akılcılıktan, gelişmekten uzak din öğretileride bu yanlışlara dahildir. Akılcılığı zihinsel bazdan ruh bazına taşımak ve Tanrı tanımazlığa gitmek de yine bu yanlışlara dahildir. Diğer yanlışlar nefsani sapmalardır. Kötülük diye bildiğimiz olumsuz davranışlarlardır. Sevgiden uzaklaşıp bencilleşmektir. Ruhun etrafına kötülüklerle örülen kabuklar Tanrı'dan yeterince  beslenemeyen ruhun zayıflayıp hastalanmasına sebeb oldukça o kişi bencilleşir ve yaptığı yanlışları doğru olarak sanmaya başlar. Onları doğru olarak görür. Bir yerde geri dönüş noktası maalesef aşılmıştır. Ayırt etme mekanizması, farkındalılık zayıflamış ya da tamamen kaybolmuştur.

Alpaslan Kuzucan

9 Kasım 2020 Pazartesi

SİHİRLİ KELİME VE DUALAR

Birçok dinde insanlara bazı sihirli etkileri olduğunu iddia ettikleri kelimeler, dualar telkin edilir. Bunların belli sayıda tekrarı ile bazı ruhsal güçlerin harekete geçeceği öğretilir. Bu konuda basılmış kitaplar vardır. Bu işin ticareti yapılmaktadır. Tüm bu iddialar Yeşua'nın öğretisine terstir. Yeşua "Putperestler gibi aynı sözleri tekrarlayıp durmayın. Dua edeceğiniz zaman kendi içinize dönün ve içinizden gelen samimi duygularla Tanrı'ya dua edin" demiştir. "Dualarınızı diğerleri duymasın" demiştir. "Dualarınızı diğerleri görsün ve duysun diye orada burada ya da köşe başlarında bağıra çağıra değil, evinizde kendi odanıza çekilerek sessizce yapın" demiştir. "Kullandığınız kelimelerden ziyade içinde bulunduğunuz ruh haliniz, temizliğiniz ve saflığınız önemlidir" demiştir. 

Doğru ruh halinde olmak önemlidir ve iddia edildiği gibi özel kelimelere ya da cümlelere gerek yoktur. Önemli olan gerçeğin ruhunu kavramak, Tanrı'ya ruhta tapınmaktır. Bunun dışındaki gösterişli davranışlar ruhsal bencilliktir ve neticede bu insanlar bu davranışlarıyla adeta kendilerinin diğerlerinden üstün olduğu zannına kapılmaktadırlar. Bu yanlış davranışlar şayet çıkar amaçlı kasıtlı olarak yapılmasa bile zamanla insanlar arasında düşmanlık duyguları yaratacaktır halbuki istenen insanların birbirini sevmesidir. İnsanlar esasen birbirlerini sevmeden Tanrı'yı sevemezler. Kendileri gibi olmayanlara karşı kalpleri fesat ve kin dolu olan insanlar egoizmin en dibine inmiş kötü varlıklardır. Tevazu, alçak gönüllülük sevginin temel taşıdır. Bunlar ruhaniliğin birinci derecede gerekli göstergeleridir.

Alpaslan Kuzucan


7 Kasım 2020 Cumartesi

YEŞUA'NIN ÖĞRETİSİ NİHAİDİR

Yeşua'nın öğretisi kendi adını tanrılaştıran Hiristiyanlık başta olmak üzere tüm diğer dinlerden farklıdır. Öyle farklıdır ki Yeşua'nın öğretisine din denemez. Yeşua gerçeği, yolun özünü insanlara öğreterek esasen tüm diğer dinleride ortadan kaldırmıştır. Ama malesef kendi ilk takipcileri dahil insanların bilinç seviyeleri bu öğretileri gerçek anlamlarıyla kavrayamamıştır. Gerçek tam anlaşılamamış ve dolayısıylada özümsenip yaşama geçirilememiştir. Bugün dahil durum budur.

Yeşua kutsal bir ruhtu ve öğretilerini " bunları Ben söylüyorum", "size Babamdan duyduklarımı söylüyorum" diyerek gerçekleri anlatıyordu. Bir meleğin kendisine Tanrı'dan vahiy getirdiğini söylemiyordu ya da kendisinin bir elçi, resul olduğunu da söylemedi. O mesihti. Arınmış, kutsanmış olandı ve insanların "sen peygamber misin?" sorularına karşın sadece "Ben sizin bir kardeşinizim" diye cevap veriyordu. 

Evet o mesihti ve insanlara gerçeğin kendisinin mesajını veriyordu. O arınmış bir ruhtu. Görevli olarak gelmişti. Babasız doğdu. Kadınlarla, parayla ve dünyasal mevkilerle hiç ilgilenmedi. Hatta kendisine teklif edilen Yahudi Krallığını "Benim Krallığım yeryüzünde değil" diyerek red etti ve öldürüleceğini bile bile kaçmadı, kaderi ile yüzleşti. Ama Tanrı onun öldürülmesine izin vermeyecekti. Ölmedi, öldü sanıldı ve mağaraya defnedildi. Üç gün sonra iyileşti ve çıktı ancak havarilerinden başkasına bir daha gözükmeyecek ve çıkışının 50 inci gününde bedeni ile birlikte gökyüzüne yükselecekti...masal gibi ama masal değil çünki o Tanrı'nın izniyle Kutsal Ruh mertebesine ulaşmış bir ruhtu.

Diğer tüm dinlerde mabed denilen devasa binalar ve buralarda sürekli tekrarlanarak yapılan bir takım merasimler çok önemlidir. Yeşua ise mabed insandır dedi. Arınabilmiş, kalbini saflaştırabilmiş insan ruhu Tanrı'nın mabedidir demişti. Kendisi gibi olabilen insanların Tanrı'nın bu boyutta tezahür edeceği yerler, mabedler olduğunu söylemişti. Binaların ya da herhangi bir yerin hiçbir önemi olmadığını söylemişti. Ama insanlar insanı ihya ederek saflşmasına yardım edecekleri yerde mabed dedikleri binalara paralarını yatırdılar. Oralara uluhiyet atfettiler. Binalarını sevdiler insanı değil. Muhteşem yapılar yapıldı, içleri süslendi ve o binaların gölgesinde muhtaç dul ve yetimler, yaşlı ve genç hasta insanlar dolaşır oldu. Doğru olan ise insanın ihya edilmesiydi. Yeşua bunu bildirmişti ama tabi bu bir takım yöneticilerin saltanatlarının sarsılması demek oluyordu. 

Bu binaların etrafında şehirler oluşturuldu ve krallar doğdu. Bir tarafta krallar ve onların adamları ve diğer yanda güdülen insan yığınları. Babil'den beri de bu böyle olagelmişti ve degişmedi. İnsanlar binaları yükselttikçe yükselterek Tanrısal değerlerden ve dolayısıyla Tanrı'dan uzaklaştılar. Yeşua binalara karşı değildi elbette ama binalara gösterilen bu aşırı sevgiye, binaların mabed olarak sunulmasına karşıydı. Binaların insanların yerini alması düşüncesine karşıydı. Sözde böyle denmiyordu elbette ama uygulamada olan buydu. Farklı dinler daha büyük binalar yapmakta birbirleriyle yarıştılar. Kendilerinin olanın tek ve gerçek son mabed olduğu iddiaları düşmanlıkları ve savaşları başlattı. Başka dinin binasını yıkıp üzerine kendi dinlerinin binalarını inşa etme yarışı başladı. İnsana yapılması geren yatırımlar binalara yapılmış sonra binalar için insanlar öldürülmüştü. Tanrı bunun neresinde kaldı? Kalmadı tabi. Bu durum tam bir kötülüktü.  Neticede bugünlere kadar gelindi ve Tanrı bu insan neslini terk etti. Tüm insanları kendileriyle başbaşa bıraktı...küresel ısınma ve doğal afetler yoğunlaşarak artıyor.

O melun günde Yeşua "Şimdi herşey tamamlandı" demekle bilinen klasik din ve peygamberlik süreçlerinin sona erdiğini beyan etmişti. Yine o zamanlarda Yeşua insanların nerelerde değil fakat ne haleti ruhiyeyle (ruh haliyle) dua ettiklerinin önemli olduğunu, Tanrını'nın Krallığının mabedlerde değil arınmış insanların ruhlarında olabileceğini söylemişti. Şimdi ise Yeşua rüyalarımda nacizane bana bu insan neslinin sınav sürelerinin tamamlandığını ve çoğunun başarısız olduklarını bildirmiş bulunuyor. Bu nedenle Yeşua kendisinin ikinci gelişinin de olmayacağını bildiriyor. Onu bekleyenler boşuna beklemesin.

Alpaslan Kuzucan

28 Ekim 2020 Çarşamba

BEDENSEL YAŞAMDA DENGE

Yaşamın amacı nedir?

Yaşamın amacı onun bize hazırladığı en yüksek ve en yüce amaca ulaşmaktır. İçimizde var olan bencilliği yenerek varlık  - tüm insan, hayvan ve bitkiler -  hakkındaki varoluş bilgisini ve varoluşun amacını elde etmektir.

Ancak bu bilgileri birisine zorla veremezsiniz yada zorla kimseye öğretemezsiniz.  Her birey kendisi bunları keşfetmek zorundadır. Bu nedenle her birey gerçeği kavrayıp hissedebileceği akli ve duygusal seviyeye kendisini yükseltmek ihtiyacındadır.

Kavramsal olarak doğamızda iki güç bulunur. Birincisi olumsuz yani bencil olan güç ve ikincisi ise olumlu yani diğerkam olan güçtür. İnsanlar çoğunlukla birinci gücü esas alacak şekilde yetiştirilip büyütülmektedir. Diğer insanların ve diğer varlıkların zararına da olsa kişisel zevkler peşinde koşmak onların önde gelen yaşam düsturu oluyor. Zamanımızda bencillik öyle bir tatmin olamama noktasına varmıştır ki artık insanları kamplara bölmüş ve  adeta bireyler birbirinden nefret eder hale gelmiştir. Yiyecek, barınma, aile gibi temel ihtiyacların elde edilmesiyle başlayan bencillik daha sonra mevki, para, diğerleri üzerinde kontrol gibi aşırı duyguların tatmini safhasını da geçtikten sonra en son tatminsizlik, anlamsızlık, nefret ve kendi kendini yok etme deliliğine dönüşür.

Bu son safha bize insanların neden olumlu, diğerkam güce yönelmesinin gereğini göstermektedir. Birbirimizle ve doğayla aramızda dengeli bir yaşam kurabilmek için bu olumlu güce yönelmeye ihtiyacımız vardır.

Doğamız gereği içimizde var olan bu iki güçten olumlu olanı öne alamazsak doğa dahil tüm varlıklar için dengeli bir yaşam ortamını yaratmamız olanaksızdır.

25 Ekim 2020 Pazar

İLAHİ BİLGELİK

Yer çekimini bilmiyorsanız yüksekten atlar, ölürsünüz. Ruhsal ve fiziksel dünyanın kanunlarını, işleyişini bilmelisiniz.

Kutsal kitaplar sadece dini olarak ele alınıp okunduğundan dini bir gelenek sembolü olmuşlardır. Tanrı hiçbir zaman kurumsal dinleri oluşturmamıştır. Yolları göstermiştir. O'na ulaşmanın bin bir yolu vardır. Dinleri insanlar şekillendirdi. Din bağnazlığı(kendi dinini tek gerçek diğerlerini bir şekilde geçersiz saymak), amacı unutup araca gömülmek yani bir şekilde kendi nefsimizi Tanrı yapmak, insanlar ve toplumlar arasındaki savaşları, nefreti büyütür. Tanrı adına savaş ise soykırımları getirir, getirmiştir de ve hala da bu aynı bağnazlık devam ediyor. Savaş-Nefret-Soykırım, bunlar Tanrının vasıfları değildir. Eğer bir din, kin ve düşmanlığın herhangi bir şeklini sergilerse dünya üstünde ‘Işık’ oluşturamaz. Çatışmalar, hoşgörüsüzlük ve karanlık ışığın olduğu yerde barınamaz.

İlahi bilgelik evrenseldir, sevgi ve barış isteklerini uyandırır. İnsanlar arasında ırk, inanç, zenginlik ayrımı yapmaz. Yer çekimi herkes içindir. İlahi bilgelik de öyle.

21 Ekim 2020 Çarşamba

TANRI SÖZÜ

Softalar Tanrı sözünden, Tanrı'nın sözlerini içeren bir takım kutsal kitaplardan bahsediyorlar ve bu bedbaht guruhların herbiri kendi kutsal kitabına inanmayan tüm diğerlerini cehenneme sevk ediyorlar. Yani herkes cehenneme gidecek bu durumda. Bu iddialardan ancak bu mana çıkar. Bu safsataların iddiacısı kör, sağır bağnazlar kendileri karanlığa koşuyorlar ama farkında değiller. Haris ruhları onları yok oluşa götürüyor.

Bir kere Tanrı insanla konuşmaz. Hiçbir insanla konuşmaz. Tanrı yarattığı varlıklara seviyelerine göre amellerinin doğru yada yanlış olduğunu hissettirir. Birde sevgi titreşimine yükselmiş saf  ruhlara (mesihlere) ve meleklere bu görevler verilmiştir. Kainatın sevk ve idaresi görevi. Tanrı sözü ise hükümdür. Kesindir. O bir şeyi söylerse bu söylenen o anda olur. Kimse karşı duramaz, aksini yapamaz. Bu sebeble sınav yeri olan maddi dünyalara Tanrı direk olarak seslenmez. Dolaylı olarak, görevli ruhlar tarafından Tanrı'nın izniyle mesajlar verilir. Rehberlik yapılır. Evet Söz, Tanrı sözü hükümdür. Bunu iyi anlayın. Ve Söz hükmedildiği anda eksiksiz olarak ve anında gerçekleşir. Dünya insanının hala bu derece düşük bilinç seviyelerinde kalması şaşırtıcıdır.

Ruhlar aleminde ise Tanrı ruhlara direk olarak hitap eder. Orada da Tanrı ile karşılıklı bir konuşma yoktur. Tanrı tek taraflı olarak ruhlara hitap eder ve biter. Ruhlar Tanrı'ya hitap edemez, bir şey soramaz. O zaten en doğrusunu bilir ve söyler. Bunların üzerinde düşünün.

20 Ekim 2020 Salı

ADAM (ASRİ İNSAN) OLMAK

Bu adam olmak tabiri içinde batılının sefil ve  bencil aile hayatı ve kadın eşitliği, özgürlüğü adı altında gereksiz çıplaklık ve sonucunda önüne gelenle düşüp kalkmak yoktur. Bu iffet erkekler içinde aynı oranda geçerlidir. El değmemiş kız isteyen sözde şerefli, güzide aileler önce kendi oğullarını kimsenin kızını rahatsız, suistimal etmeyecek şekilde yetiştirsinler. Adam olmak insan olmak demektir. Gerçek Tanrı'nın istediği gibi davranan insanlar adam olmuşlardır. Bu da dışardan kişilerin zorlamasıyla olmaz. Zorlayan zorbalarda bir tür cinsel sapıktır ve kendi sapık cinsel dürtülerinin baskısıyla  bu yola gitmektedirler. Kısacası onlarda adam olamamışlardır. Yaşadığı vatana, üzerinde var olduğu topraklara ihanet ise en büyük inançsızlık ve kötülüktür. Adam olamamaktır. Gerçek iman önce adam olmayı gerektirir. Ancak özgür iradeyle Tanrı'ya inanç oluşmuşsa bu hal samimi ve gerçektir ve bu gerçek inanç sahibi insanların ortak özellikleri -sadelik, doğruluk ve nezaket- tir. Bu özelliller kişilerde yoksa insanlar henüz adam olamamışlardır. Tüm bağnaz, dünyasal konularda bilimsel düşünceden yoksun ve mitolojik hurafelerle hareket eden insanlar adam değillerdir ve hangi dinden ya da ideolojiden olursa olsunlar ikinci ölümü tadacaklardır. Adi suçluları zaten burada anmaya bile gerek duymuyorum...🙄🙄

18 Ekim 2020 Pazar

TANRI'DA KARANLIK BİR NOKTA BULUNMAZ

Öldürmek, tecavüz etmek, her tür eziyet, darp ve gasp, karalamak ve iftira, çalmak ve yağmalamak, hakaret ve küfür kötülüktür. Bu tip olumsuz, yıkıcı davranışları herhangi bir ilahi temele dayandıramazsınız. Bu sahte beyanlarla gerçeğe ulaşamazsınız. Hiçbir inanç, düşünce veya ideoloji bu olumsuzlukları haklı çıkaramaz. Hiçbir dogma zorbalığa, dayatmaya haklılık kazandıramaz. Bunları "İlahi Söz" diye sunmak sahtecilik ve küfürdür. 

Cinayet hükümlülerinin bile idam cezası ile katledilmesini Tanrı onaylamaz. Toplumdan tecrit edilmeleri yeterlidir. Tanrı da karanlık, olumsuz hiçbir nokta bulunmaz. Tanrı lekesiz saf enerjinin kaynağıdır.

DÜNYA YAŞAMI GEÇİCİ BİR SINAV ALANIDIR

İlahi hazineler dünya hazinelerinden bariz bir şekilde çok daha kıymetlidir. Bu gerçeğe uyandıysanız ve bu bilinci zorlanmadan muhafaza edebiliyorsanız, siz ışıkta yürüyorsunuz demektir. Bu şekilde bir bakışa sahip değilseniz, gördüğünüzü sandığınız dünya ışığı (maddi ortamlar, deri, et ve kas) gerçekte yaşam gücü onları terk ettiğinde karanlıktan başka bir şey değillerdir. Bedeni esas alıyorsanız bu durumda siz uykuda geziyorsunuz, yaşam boyu süren bir uykuda yapılan bir gezintidesiniz demektir. Paraya, maddeye tapıyorsunuz ancak uykuda gezdiğinizden bunu fark edemiyorsunuz. Tanrıya, kıyas edilemeyecek farklı değerleri olan gerçek tarafa meyletmek çok daha iyidir. 

Bu dünya geçici bir sınav alanıdır. Burada ölümün hükmü geçerlidir. Doğan her şey ölür ancak sonsuz yaşamda ‘yaşam’ hüküm sürer. Ölüm yoktur. Bu dünya için değil, sonsuz yaşam için yatırım yapın. Aklı olan bu gerçeğe bir an evvel uyansın. 


11 Ekim 2020 Pazar

TANRI İDRAKI SÜREKLİ GELİŞMELİDİR

"Yukarı yükseklere bakın. Derin bakın. Bilinçlerinizi yükseltin. Tanrıyı her şeyin kaynağı olarak düşünün. Tanrının ışığını düşünün. 

Doğruları söylemekten korkmayın. Toprağın bağrında kalmaktan korkun. 

Sonsuz yaşamı arzulayın. Sonsuz yaşamı arayın. 

Tanrının huzuruna çıkabilmek için dua edin. Tanrının sevgi olduğunu hiçbir zaman unutmayın. Kalbinizde hâkim olan duygu sevgi değilse Tanrının huzuruna çıkamazsınız. "

Yeşua


İradeniz kuvvetli olsun. Takıntılarınızdan kurtulun. Etkilerini yönlendirin. Aksi takdirde zamanınızı boşa harcamış olursunuz.

Geçmişinizin tüm sorumluluğunu üstlenin. Dolduruşlara gelmeyin. Her yaptığınız şeyde hemen sonuç beklemeyin, siz sadece mücadelenize devam edin. Temkinli olun ve kontrol edemeyeceğiniz riskleri almayın. Duygularınızın esiri olmayın. Duygularınızı kabul edin çünki onlar sizi yaşam tecrübelerine iter ama aklınız burada doğruya yönlendiren etken olsun.

Kibar olun. Bir fikir yada inanç üzerinde sabitlenip zihinlerinizi kapatmayın. Farklılıklara hoşgörülü olun. Fanatik yada bağnaz olmayın. Bu tip saplantıların temelinde derin korkular yatar.

Yaşamda esas olan mutluluktur. Üretken olmadan mutlu olamazsınız. Gerçek Tanrı inancı, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda çok farklı boyutlardadır. Yüzlerce yıl önceki insanların tasavvurlarının ötesindedir. Ulaşılan bilim ve teknoloji bu bilinç yükselişini beraberinde getirmiştir ancak ne yazık ki bu idrak sıçraması çok kısıtlı bir kesimde olabilmiştir. Çoğunlukta ise düşmanlık temelinde oluşan inançların ve ideolojilerin sebeb olduğu fesat ve kin duyguları ile hareket eden güruhlar ve bunlara bakıp, bunları red edeceklerine Tanrıyı ve Tanrısal değerleri red eden insanlar vardır.

Aynı hataları sürekli tekrarlayan insanlar gibi hiçbir bilinç yükselişi yapmadan kendini sürekli tekrar eden toplumlarda yok olmaya mahkumdurlar. Esas olan Tanrı konusunda daha üst idraklere ulaşmak ve yaşamın sevgi ve sağ duyu temelli sürekli tümün hayrına doğru gelişen bir yere oturmasını sağlayabilmektir.

 

3 Ekim 2020 Cumartesi

SÜREKLİ KÖTÜLÜK YAPMAK RUHU YOK OLUŞA GÖTÜRÜR

Yaşamın sunduğu tatları, hevesleri açık ve net, sakin ve salim bir kafayla alınmış akılcı ve bilimsel gerekçeler ve muhakeme dışında her türden tensel eğilimleri rehber olarak almak, kabul etmek güvenli değildir. Bu akılsal gerekçeler de insanın ruhsal bilincinin takdir ve onayına tabi olmalıdır. Ruh bilincimiz bizim tüm varlığın tek kaynağı olan Tanrıyla olan bağımızdır.

Nasıl ki biyolijik kalbimizin düzensizleşip hastalanmasına sebep olan bir çok hastalık ve araz varsa aynı şekilde ruhsal kalbimizin (bilincimizin) de inançlı ve sağ duyulu biri olarak gelişmemize engel olacak rahatsızlıkları vardır. Biyolojik kalbimizin damarlarının sertleşip rahatsızlanması, tıkanıp kalbi körleştirmesi gibi ruhsal kalbimizinde sürekli yapılan, tekrarlanan yanlış, kötü davranışlarla mecazen damarlarının sertleşip tıkanarak  netice kalp dokusunu öldürmesiyle Tanrıdan gelen olumlu hissiyatı, doğru içe doğuşları alamaması durumu vardır.

Evet, insan bu dünyaya doğduğunda geçmiş tüm yaşamlarının tecrübelerinden edindiği bir haller sentezini yaşar. Buna dünyadaki yeni tecrübeleri de eklenir ancak kişi burada sınavdadır ve yanlışa gidebilir. Yanlışını görüp dönerse ve verdiği zararları tazmin ederse bağışlanır ama yanlışta israr ederse bu durum artık yanlış değil bilinçli bir karar olur. Bu yanlış kararlar tekrarlandıkça da kişinin ruhsal kalbi (bilinci) zayıflar, adeta biyolojik kalbin hastalanıp zayıflaması gibi zayıflar ve sürecin devamında ruhsal kalp Tanrıdan gelen o yüce enerjileri alamaz duruma gelir. Bu yüce enerjiler önce zayıf alınmaya başlar sonra ise tamamen alınamaz olur. Ruhsal kalbin (bilincin) kötülükler yapması suretiyle ruhsal kalbinin etrafına ördüğü duvar çok kalınlaşmıştır artık. Ve, Tanrıdan o ruha var olabilmesi, yaşaması için  gerekli olan kök enerjiler dışında başka hiçbir Tanrısal hissiyat, Tanrısal enerji ulaşmaz. Bu kişilerin durumu yaşayan ölüler gibidir. Onlar artık kendi yanlışlarını, yalanlarını doğru olarak görürler. Tanrısal rahmet onlardan kesilmemiştir aslında onlar bunu kendi özgür seçimleriyle, dünyaya taparak  yaptikları özgür seçimleriyle kesmişlerdir ve sonuçta bedensel ölümlerini takiben ruhsal ölümleri de Tanrının hükmüyle gerçekleşecektir. Bu ikinci ölüm o ruhların tüm hafızalarının silinmesi ile varlık safhasından yokluk alemine düşerek yok olmasıdır. Toprağa bilinçsiz, farkındalıksız kök enerjiler olarak karışmalarıdır.

"Bıraķın ölüler kendi ölülerini gömsünler." Yeşua.

Tanrıdan gelen saf enerjilerin kişide tezahürleri ise nezaket, iyilik, sevgi, coşku, huzur, fazilet, erdem,  samimiyet, sabır ve kendisini (duygularını) kontrol şeklinde tezahür eder. O kişilerden de çevrelerine yansır.

1 Ekim 2020 Perşembe

GOD'S FORGIVENESS

For God there is only pure love. God embraces all His creatures with love only. God doesn't expect anything from us. He wants us to be pure. He expects us to maintain the pureness He had given us at the beginning. He wants us to be pure like Himself and live with Him at the highest éons. God doesn't hate. That's why His forgiveness is unmeasurable. But, God's forgiveness also is not limitless. There are some humans that God doesn't forgive and once He judges and gives His conviction, then that is final. In that case God cuts every sustenance and all His blessing for this soul. 

ISSUES THAT PLEASE THE GOD

It is never safe to trust the guidance of life to tastes, inclinations, or to anything but clear reason, set in motion by calm will, and acting under the approbation of our soul consciousness which is our heart connection with the Source..

Just as there are many diseases and disorders that can affect the physical heart, there are many ailments of the spiritual heart (inner core) that can impair growth and development as a believer. Atherosclerosis is a hardening of the arteries due to accumulated cholesterol plaques and scarring in the artery walls. Hardening of the spiritual heart can also occur. Hardening of the spiritual heart occurs when we are presented with God’s truth, and we refuse to acknowledge or accept it.

If our “hearts(souls)” are centered on God and His ways, then what springs out of our lives are fruits of the Spirit; gentleness, kindness, love, joy, peace, faithfulness, goodness, patience, and self-control. These issues are the ones we need to please God and for the eternal life.

RELIGIOUS DOGMAS VERSUS INTUITIONS

Most people are asleep and do not realize that there exists a higher spiritual reality; it is as though they see the lower illustration, take it at face value, and assume that there is nothing more. Through the faculty of intuition, however, it is possible for the higher Mind to discern the existence of a more inclusive reality. Yeshua, is both a symbol and an expression of this higher knowledge.

When you believe blindly in religious dogmas, actually insulting your consciousness, you are being pulled down by the darkness.

With dogmas you soul will be conquered by negative feelings such as rage, hatred and fear.

Those perversions are rebel against God.

But, with intuition you will be filled with unconditional Divine Love for everybody and everything meaning that you have reached the unity. 

Your soul will be full of love, peace and understanding.

Our main identities are our souls which are created by God to live in timeless eons with Him and act as His soldiers on earth. To receive and give His divine energy which is 'love' to all the creatures. But, alas,  this is long forgetten by us and obtaining the worldly lusts have taken the place of our main duty. This, unfortunately but certainly shall take us to the second death which is total annihilation in the afterlife. So, wake up.


UNIVERSES

There is The Crown on top of everything. Eternal Universes coming down from this single Crown.

Visualize a swing caorusel, seats tied with chains to the same one drum above them. Making the chairs turn. As for the Universes, only the seats are infinite in numbers and some are within each other. All are being turned by this single Pover. The unique and infinite Pover. The Almighty. “The Universe is full of life. But the Universe is immense. And intelligent life living in the physical manifestation is scattered about a great and vast arena. It is concentrated in some places more than other. Your world exists in an area of congregation, an area that has many inhabited worlds beyond your Solar System.”

“The physical universe is changing and evolving. God is not managing it because it is self-perpetuating. God does not have to manage every little swirl in the current of a river because the river is self-perpetuating. It is running on its own. God does not have to manage every little breeze in the air, or the shape of every little cloud, because these phenomena are all being perpetuated by the geological and biological forces that were set in motion at the beginning of the creation of the physical reality.” 

God is in us, God is in animals, plants and everything which are eternal in numbers. There are infinite numbers of Universes independent of each other. Think of God's energy as an endless labyrinth.

It is wrong to say "Search God only within yourself". GOD is everywhere both within and without.


Yeshua.


HAPPINESS

Any time you feel lonely, unhappy, hopeless, depressed, unloved, unsafe, victimized by life, insecure, unworthy, worthless, a failure, ugly, unlovable, ostracized, and in any other way unhappy, you are making yourself feel those feelings—they are entirely within your own mind and the reality you’re creating. But you learned the assumptions and perspectives that result in those feelings from the material world. You didn’t have them as an infant, and you don’t need to have them now. But every time you feel these desperate feelings, it is because of something you’re believing about yourself and reality that is entirely untrue. It is a fear created by the material realm, but it is a lie.

Learn to listen to your spiritual self and you will learn that these things are lies. One by one, you can eliminate them from your life.

Being unhappy is a rebell against God.

God loves us, and in return He wants us to smile, to love and to transcend.

The moment we offer Him a soulful smile, God is pleased with us.

The moment we offer Him an iota of our love, God is pleased with us.

The moment we want to transcend our earth-bound consciousness, God is pleased with us.


GOVERN THE ATTACHEMENT

Death is not the end of life.

Your body will dissolve away, but the essence of you cannot cease to be.

Earth life is a dream from which you wake, and when the time comes, you will look back at your body and know you are not your body, but that dreamtime being which shaped and used it.

Think of a jacket that you make for yourself and wear every day, in spite of its flaws. Some day, you will lay that jacket aside.

You are that essence which made your body and is changed by the experiences of your body.

So, when it’s time to move on, there’s an attachment to be dissolved.

And in the afterlife, as well as on Earth, attachment keeps you poor, while releasing attachment enriches you. You cannot wipe it off during your life time on Earth but govern it.


İKİNCİ ÖLÜM

Ölüm korkusu, yeryüzündeki biyolojik bedenlerin ölmesinin yarattığı korku insanları kuralları bozmak ve sınırları zorlamak gibi değişik tavırları almaya zorlamıştır. Manik kutlamalar, diğerleri arasında imtiyazlı mevkileri kapmak, servet yapmak, bazen yapıcı davranışlar içersede sık olarak diğerlerine şiddet yöneltmek hep bu korkunun yarattığı davranışlardır.  

İnsanoğlu çoğunlukla ölümden korkar. Bu korku sahip olduklarına veda etmek, sevdiklerinden ayrılmak veya basitçe birlikte var olduklarından kopuş duygusudur. Halbuki bedensel ölüm esas olarak başka bir boyutta yeniden doğuştur. Batan güneşin diğer istikametten yeniden doğuşu gibi, sararıp dökülen yaprakların yerine zamanı gelince yeni yaprakların çıkışı gibi insanlarda zamanı gelince yeni bedenlerde tekrar bedenlenirler. Ruhları daha yükselmis bir bilinçle farklı bir kişilik olarak dünyada yeniden bedenlenir.

Her fiziksel ölüm insan ruhunun yeni bir uyanışıdır. Bu sebeble diyebiliriz ki; bizler ruhu olan bedenler değiliz, fakat bedenleri kullanan ruhlarız. Bizler dünyada bilinçlerimizi yükseltmek için varız. 

Fiziksel ölümün ötesinde yaşam vardır.  Zamanımızda, 2020, bilimsel araştırmalar, hastanelerde ve araştırma merkezlerindeki araştırmalar göstermiştir ki bilinç bedenin ölümünden sonrada var olmaya devam ediyor. Ölüme yakın deneyimler, gönüllü olanlar üzerinde uzman doktorlarca  yapılan ipnoz deneyleri fiziksel ölümün ötesinde yaşamın var olduğunu göstermiştir. Üniversitelerde bu konularla ilgili binlerce dosya mevcuttur. İlaveten birçok insanın bu konuda şahsi tecrübeleri, içgüdüleri ve rüyaları vardır.

Birde rengi kapkara olan ikinci bir ölüm vardır. Bu ruhun ölümüdür. Son bedenlenme hakkınıda kullanıp başarılı olamayan ruhun fiziksel ölümün ötesinde tüm ruhsal hafızasının silinmesi olan ölüm. Tamamen yok oluş. Bilinçli bir varlığın gerçek ölümü. Bizlerin korkması gereken ölüm aslında bu ikinci ölümdür. Biyolojik bedenimizin ölümü değil.

16 Eylül 2020 Çarşamba

SÖZ BİTTİ...

Yeşua (İsa) Mesih günahsızdı. O'nun yaşamı o kadar temizdi ki, düşmanlarına şu ifade ile meydan okuyabildi: “Hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir? Gerçeği söylüyorsam, niçin bana iman etmiyorsunuz?” ( Yuhanna 8:46 ). Bu sorusuna aldığı tek cevap sessizlikti; soruyu yönelttiği kişiler ise O'nu öldürmek isteyenlerdi.

Bugün dahi Amerika'nın sözde liberal eyaletlerinde insanlar Tanrı'yı terk ettiklerini ve şeytana taptıklarını sokaklarda taşıdıkları pankartlara bile yazıyorlar. Hatta Yeşua ikinci defa dünyaya gelirse Onu tekrar öldüreceklerini beyan ediyorlar. Lusiferi (şeytan) ışığın prensi olarak görüyorlar. Orta Doğu'da ve Uzak Asya'da din ya da kominizm adına tecavüzler ve yağma meşrulaştırılıyor. Avrupa'da insanların çoğu ateist. Reşit olmayan çocuklara zarar veriliyor ki bu en büyük sapmalardan (günahlardan) biridir ve affı yoktur. Bir tarafta petrol için çocuklar dahil halklar  topluca öldürülüyor, diğer tarafta insanlar dağ misali binalar yapmakta yarışıyorlar... Evet içler acısı insanlık şu anda bu durumda.

Tanrı bu gezegeni (dünyayı) çoktan terketti. İlahi alemin kapıları bu dünyaya kapandı. Şu an dünyaya ilahi alemden hiçbir enerji yollanmıyor. Bu nesil yok oluşu hak etti ve doğa toplam dünya nüfüsunun %96 sını yok edecek. Yüksek yerlerde kendi kendilerine yeterli %4 bir oranda ilkel düzeydeki şartlarla yaşayabilecek insan gurupları kalacak. Dünya insanlığının bu durumumun sebebi yine insanın kendisidir. Kendi açgözlülüğü ve yine kendi kötülüğüdür. Son kilitte geçen hafta içinde kilitlendi. Bu insan neslinin kirli gri renkteki mezar taşında 2040 yazdığını gördüm. Gösterildi.

Artık söz bitti.

Alpaslan Kuzucan

KISKANÇ VE NARSİST İNSANLARDAN UZAK DURUN


Kıskançlık, aldatma, öfke, cehalet ve aç gözlülük yolunu bozmuş, ruhunu kaybetmiş insanlardan zuhur eden duygu ve davranışlardır. Onlardan uzak durun. Narsizm ise bir akıl hastalığıdır. Kibir, kıskançlık, ikiyüzlülük ve sevgisizlik had safhadadır.

10 Eylül 2020 Perşembe

İLAHİ SEVGİ

İlahi sevginin ne demek olduğunu anlamamız gerek. İlahi sevgi bir seçimdir. Her an ve her olay karşışında yeniden yapılması gereken bir seçim. İlahi sevgide nefret yoktur. Kötülük yapanlar için bile dua edilir. Kötülüğe kötülükle karşılık verilmez. Mani olunur ama temel güdü caydırıcı olmaktır. Öç almak değildir.

Tanrı hepimizi sevgi ile sarar. Tanrı öç almaz. Tanrıda karanlık bir nokta yoktur. Tanrı sevgidir. Tanrı ışığın kaynağıdır.  Ama Tanrının affetmedikleri de vardır. Onunda affı sonsuz değildir.  Hükmü ise kesindir. O kişinin tüm rızkını, her şeyini keser.

Sevgi en yüksek boyut titreşimdir. Tüm diğer titreşimlerin yükselmesini sağlar. Dolayısıyla bizlerin her sevgi sürümü bütünün de hayrına olmaktadır. Sevgi, her şeyin yaratıldığı titreşimdir. Dolayısıyla her şey birbirine sevgi ile bağlıdır. Sevgi kendisine çeker, itmez. Toplumda ki sevgi sürümü arttıkça gerçek, hızla ruhların kendi öz benlikleri ile bir olmasını sağlayacaktır ve Tanrı'nın isteği yerine getiriliyor olacaktır. 

Kalplerinde sevgi olanlar şefkatkli olurlar. Hoşgörülü ve anlayışlı olurlar. Bu kişiler dinlerin ve ideolojilerin ötesindeki büyük inancı, birlik gerçeğini görürler.



GERÇEK MABET

Her bir insanoğlunun doğuşuyla Tanrı bir diğer yaşayan mabede varlık verir. Bu mabetler vasıtasıyla ve onların içinden Tanrı (Evrensel Zihin) Dünyasal boyutta kendisini ifade eder. Ancak bu tanrısal ifade mabet saf ise olabilir. İnsan Dünyadaki tek organizmadır. Evrensel zihin insan vasıtasıyla ve onun içinden şekil Dünyasında ki kaynak olarak işlev yapar.

Maalesef Dünya bu gerçekten o kadar uzaklaşmıştır ki bir çocuk doğar doğmaz ona verilen isimle birlikte yanlış kimlikler bebeğe yüklenmeye başlar. Aile kültürü, yaşadığı toplumun değerleri vs.

Elbette bu durumdaki insanlar Tanrının mabedi olamazlar. Dünyada bu manada (Mesih insan) Tanrıyı tezahür ettirebilen insan sayısı bir avuç kadar azdır.  Malesef insanlığın bu manada  durumu içler acısıdır. Tanrıyla beraber olarak sonsuz yaşama kavuşmak elbette kolay olmamalıydı ancak bu sayıda başarısızlıkta fazla. Maalesef insanların çoğu benliklerini Tanrı yaparak ona tapa gelmiştir. Halbuki sonsuz yaşama kavuşmak icin benliğimizi (nefs) tam kontrol edip ruhumuzu saflaştırmamız şarttır.

"Bu dünya geçici bir sınav alanıdır. Burada ölümün hükmü geçerlidir. Doğan her şey ölür ancak sonsuz yaşamda yaşam hüküm sürer. Ölüm yoktur. Bu dünya için değil sonsuz yaşam için yatırım yapın. Aklı olan bu gerçeğe biran evvel uyansın"  

"Yukarı yükseklere bakın. Derin bakın. Bilinçlerinizi yükseltin. Tanrıyı her şeyin kaynağı olarak düşünün. Tanrının ışığını düşünün. Doğruları söylemekten korkmayın. Toprağın bağrında kalmaktan korkun. Sonsuz yaşamı arzulayın. Sonsuz yaşamı arayın.  Tanrının huzuruna çıkabilmek için dua edin. Tanrının sevgi olduğunu hiçbir zaman unutmayın. Kalbinizde hâkim olan duygu sevgi değilse Tanrının huzuruna çıkamazsınız. "

Yeşua'dan alınan bilgiler doğrultusunda yazılmıştır...



İMANSIZLAR

Tanrıya inanmayanlar sadece dilleriyle bunu söyleyenler değildir. Sözde inanan dincilerde, din tacirleride Tanrıya inanmayanlardır. Taklidi, bilinçsiz bir şekilde menfaatler dağıtan sahte bir Tanrıya inananlarda, bağnaz dindarlarda gerçek Tanrıya inanmayanlardır. Hedefe ulaşmak için her tür kötülüğü mübah sayanlar gerçek Tanrıya inanmayanlardır. Bunlar kabirde uyandırılmayacaklardır. Toprağa terk edileceklerdir.

Gerçek Tanrıda kötülüğün zerresi yoktur. Hem bunu söyleyip hemde her türlü kötülüğü güya inandığı bir kindar, intikamcı, rüşvetçi, adam kayıran bir ilahın dini/kitabı adına yapanlar gerçek Tanrıya inanmayanlardır. Bunlar imansızlardır. Sadece diliyle inanmadığını söyleyen ve fakat iyilikten ve doğruluktan ayrılmayanlar ise dinsizlerdir ama ruhlarında kendileri farkında olmasalarda bir iman vardır.

Gerçek Tanrıya inanmayanlar, imansızlar geçici olana inanırlar. Bir gün nasıl olsa bitecek bilinci bencilliği, korkuları ve köleliği getirir. Bunlar özgürlüğü sadece kendilerine isterler. Bu da zorbalığı ve bağnazlığı getirir. Gerçek Tanrıya inanmayanların sevgisi tutkularla şekillenir. Sevgiyi sadece kendileri için isterler. Kendi egolarının tatminini sevgi sanırlar. Herşeyi ve herkesi kontrol altında tutmak isterler. Sadece alırlar. Veremezler. Vermek Tanrısal bir sıfattır ve kalbinde bu özelliğin kırıntısı olmayan bir imamsız hiçbir şey veremez. Sadece alır ve sadece aldatır ve küfreder. Ağzından samimi bir söz, doğru bir söz çıkamaz. Her hali ile yalan olmuşlardır. Kendi yalanlarına kendileride inanırlar. Kendilerine kulluk edilmesini isterler. Eşitliğe tahammülleri yoktur. 

Birçok insanın esasen Tanrıya inanmamasına sebep de bu tip imansız insanlardır. İmansızlar Tanrının adını kötülüklerine alet eder, Tanrının adını kirli ağızlarıyla kirletirler. Doğruluk ve iyilik yolundan ayrılmayan ancak bu din tacirlerinin sahtekarlıklarına, kötülüklerine bakıp inançsız olduklarını ağızlarıyla söyleyen insanların yanlışları ise bence bu dincileri  ve insan yapımı nefsani dinlerini red edecekleri yerde sevgi olan gerçek Tanrıyı inkar etmeleridir. Halbuki gerçek imansızlar hiçbir zaman iç dünyalarını açık etmezler ve hatta tam tersi olarak çok dindar görünürler. Menfaatleri ne gerektiriyorsa onu yapar adeta seyirciye oynarlar. Gerekiyorsa dindar gerekiyorsa kominist veya faşist yada kapitalist, inançsız olurlar. Lafa gelince onlar kadar imanlı ya da olmaları gereken şekil ne ise o şekle uygun kendilerinden başka kimse yoktur. Yaptıkları sahtekarlıktan ve şeytanlıktan başka birşey değildir. Delilik boyutunda bencil varlıklardır. Ruhları ölmüştür. Dünyaya taparlar. Ne acıdır ki bu bedbahtlar sadece bu geçici dünya yaşamına razı olmuş gibidirler.

Alpaslan Kuzucan 


TANRI ZAT OLARAK AŞKINDIR

Dünyada ruhunu saflaştırabilen varlıklar ölüm ötesinde gözlerini ışığa açarlar. Onlar ışığa çekilip alınırlar ve orada ebedi yaşama kabul edilirler. Hükmü Tanrı kendi huzurunda verir. Bu ruhlara kutsal ruhlar denir. Bu manada Hristiyan topluluklarının kutsal ruh inanışları tamamen yanlıştır. Roma pagan dininden alınmıştır. Üçlük birlik diye birşey yoktur. Kutsal ruh üzerimize inmez. İnsan ruhunu arındırarak o mevkiye yükselebilir. Tanrı var ve bir Olandır. Kaynaktır. Tüm yaşam bu kaynaktan fışkırır. Tanrı tüm var olanın içinde yaşam gücü olarak vardır ancak yaşam kaynağı olarak tüm bunlardan aşkındır.

TANRIDAN KÖTÜLÜK DİLENMEZ

Tanrı temizliğin, iyiliğin kaynağıdır. Oradan kirli su içilmez ama sizin ağzınız kirliyse temiz su sizin ağzınızda kirlenmiş olur. Bu sebeple Tanrıdan kimse için  kötülük dilenmez. Beddua edilmez. Lanet dilenmez. Bunu yapanları Tanrı mutlaka cezalandırır. Esasen kötülük dileyenler alt varlıkları kendilerine çekerler. Tıpkı büyü ile, sihir ile uğraşanlar gibi.


7 Eylül 2020 Pazartesi

YEŞUA BİLDİRİYOR

Okuduklarını mutlaka uygulasınlar. Önemli olan bunları kendi yaşamlarında uyguluyor olmalarıdır. Değer olarak Tanrının önüne hiçbir şeyi koymasınlar. Yüzleri hep ışığa dönük olsun. Tanrı sevgisi her şeyin önünde gelmelidir. Tanrı tüm canlılara temiz nefesinden ve saf enerjisinden her an, kesintisiz göndermektedir. Yaşamın temelinde bu temiz kaynak vardır. Karşılığında sizden olumlu enerjilerinizi geri göndermenizi ister. Yani yaşam için O’ndan aldıklarınızı kirletmeden, tekrar saf ve temiz olarak geri göndermeniz gerekiyor. Bu da temiz ve yararlı bir yaşam sürmekle olur. Her şeyden önce Tanrı gelir, sonra sevgi, sonra güç ve dördüncü olarak da fedakârlık. Sırası böyledir. Bunları okuyucularına bildir. 

Yeşua

GECE VE RUHLAR

Gecenin sessizliğinde ruhların sesi duyulur ve sadece saf olan ruhlar bu sesleri duyar. Gece, ruhlar birleşip bir ve bütün olduğunda daha da...