Duygular bilincin çeşitli halleridir. Kabadan inceye doğru bir yelpaze şeklindedir.
Yaşayan varlıklara düşmanca davranan insanların duyguları çok kabadır. İlkel yaşam tarzı içinde adeta hayvanlarla ilkel şartlarda iç içe yaşayanların bilinçleri rafine olamaz çünki duyguları incelemez, hassaslaşamaz. Yaşadıkları şartlarda bunu gerektirir ancak çoğu bundan rahatsız değildir. Gizli bir kibirleri vardır ve onlara birşey öğretmek neredeyse imkansızdır. Herşeyi onlar zaten bilirler. Şehirlileri ya da kasabalıları kendilerince aşağılarlar. İçlerinden alaya alırlar. Söylediklerinizi doğru dürüst dinlemezler ve menfaatlerine çok düşkündürler. İleri görüş yerine kurnazlık hakimdir. Genellikle kırsal ve gelişmemiş bölgelerde tekamül seviyesi daha düşük ruhlar bedenlenir. Issız balta girmemiş ormanlarda yaşayan bazı vahşi kabilelerin insanları dünyada ki en ilkel ruhlara sahiptirler.
Şü üç kötü haslet cehenneme açılan üç kapıdır diyebiliriz. Şehvet, öfke, açgözlülük. Karanlığın bu üç kapısından kurtulanlar ışığa kavuşabilir. Işığa kavuşmak kendinin farkında olma, kendini bilmektir. Karanlığa karışmak ise bilincini kaybedip toprak altı kaba madde enerjilerine karışmak demektir.
İnsanda kaba bilincin yoğunlaşması sonucu şeytan denilen varlık ortaya çıkar. Bunun dışında başka bir şeytan yoktur. Kovulmuş melek, adem ve havvanın kandırılması vs. bunlar masaldır. Hiçbir melek Tanrıya isyan edemez. Meleklerin tabiatında bu sıfat yoktur. İnsan da ise sadece bedenliyken sınırlı bir özgür irade kullanmak söz konusudur. Bedensizken ruh hangi boyutta ise oranın yetki ve hakları ile sınırlıdır. Özgürlük yoktur ve her ruh kendisi ile aynı boyutta olan ruhlarla birliktedir. Dünyadaki gibi bir karışım söz konusu değildir.
Bu sınıflandırmaya karanlıkta olanlar, azapta olanlar dahil değildir. Onlar tek başınadırlar. Yani onlar kendi yarattıkları sefil dünyalarında korkunç bir sıkıntı, acziyet ve ümitsizlik içinde yardım çığlıkları atmaktadırlar. Ama cevap veren olmaz.
Şimdi bilincin rafine olamamasına biraz daha derin bakalım. Bunun içsel ve dışsal nedenleri vardır. İçsel olarak yediklerimiz burada önemli rol oynar. Et yemekten olabildiğince kaçınılması gerekir. Genel olarakta gereğinden fazla yemekten kaçınılmalıdır. İlkel, saldırgan insanların yanında uzun kalmamak gerekir. Negatif enerji salınımı olan yerlerde fazla uzun kalmamak gerekir. Bunlar hastaneler, mezarlıklar olabildiği gibi yüksek enerji gerilimlerinin bulunduğu gerilim hatları, elektrik trafoları ve telefon vericileri de olabilir. Buna karşılık hassas bilince sahip insanlarla bir arada olmak, tabiatla iç içe olmak, olumlu yönde etkiler yapar.
Aşağılamak, tepeden bakmak sevginin zıddıdır. Zannedildiği gibi nefret değildir. Esasen nefret ve sevgi aynı kökten çıkar. Çok nefret etmeniz için önce çok sevmeniz gerekir. Halbuki hor görmek de sevgi hiç yoktur. Hiçbir zaman olmamıştır. Hor gördüğünüz bir şeyden nefret etmezsiniz, size bir şey ifade etmez.
Saldırgan, kaba, öfkeli, inatçı ve karamsarların karanlıktan çıkma şansı olmaz. Yine hep endişeli olanlar, herşeyi tatmak arzusunda olanlar, açgözlüler ve hasetler, kendini beğenmişler, dürüst olmayanlar yükselemez ve karanlıktan çıkamazlar. Dünyada bedenli iken bunlarla başa çıkıp kontrol altında tutanlar ışığa girerler. Burada duyguların bastırılmasından ziyade onları gözleyip oluşma kaynaklarını tespit etmek ve doğru telkinler ile bunların sebeb olacağı olumsuz davranışların yaşamınızda tezahürünü bertaraf etmektir.
Yeşua2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder