Gerçek nedir? Gerçeğe uyanmak nasıl olur? Nasıl saflaşılır?
Kendinin ne olduğunu bilerek, kalben arınarak ve yaşamın onurlu ve sağlıklı bir şekilde devamı için gerekli olmayan tüm dünyevi tutkulardan uzaklaşarak olur.
Gerçek bizlerin ne olduğumuzdur. Kim olduğumuz değildir. Kimiz?, denirse ego devrededir. Dünyasal kimlikler, şartlanmalar, takıntılar devrededir. Halbuki biz neyiz dersek, ne için yaratıldığımız gerçeği ve varmak üzere sınavına geldiğimiz bu dünya yaşamında nasıl davranmanız gerektiği vurgulanır.
Burada ki rehberimiz Yeşua'nın yaşamı ve O'nun gerçek öğretileri olmalıdır. Bir takım insan kaynaklı kurumlaşmış dinler değil. Bu organize dinler insanları bağnazlaştırıp kendilerinden olmayanlara karşı saldırganlaştıran ve kalabalıkları ruhban sınıfın, paraya ve sekse tapan sözde din adamlarının ve yönetenlerin köleleri haline getirmekten başka bir işe yaramamıştır. Yeşua ise bir din kurmamıştır. Hıristiyanlığı da O kurmamıştır. Bizans imparatoru pagan Konstantin kurmuştur. Yeşua'nın sadece ismi ve bazı sözleri de vitrin olarak kullanılmıştır. Bütün organize dinleri insanları koyun gibi gütmek isteyen bir takım şeytani elitler kurmuşlardır.
Yeşua insanları sevgi temelli bir yaşam biçimine doğru çekmek istemiştir ve bize, nefsani menfaat ve ceza safsatalarının dışında ki bazı ilahi gerçekleri hatırlatmıştır. Bizler yaşantılarımızı O'nunki ile kıyaslarsak aradaki farkları görebiliriz. Bunun içinde önce kibri bırakarak kendi hatalarımızı görebilecek alçak gönüllüğe ve doğruluğa ulaşmamız gerekir. Tanrı'nın enerjisi her an doğayı beslediği gibi bizim ruhlarımızı da beslemektedir. Bu ışık hepimize aynı oranda gelmektedir ama bazılarımız yaptıkları kötülükler vasıtasıyla bu ışıkla aralarına adeta görünmez bir duvar örmektedirler. Bu da o ruhların zayıflamasına ve sonunda hastalanıp o insana sesini duyurumaz hale gelmesine sebeb olmaktadır. Bu durumda ki insan zihni kendi yanlışlarını doğru sanarak Tanrı’dan uzak, Kutsallıktan uzak yani saf olmayan bir yaşam biçimine girerek karanlıklara doğru gitmektedir. Sadece zevk ve sefa peşinde ve bunları elde etmek için de paraya tapmaktadır. Dizginleri tamamen egonun eline geçmektedir. Halbuki Tanrı'dan gelen o saf ışıkla, enerjiyle, nurla iyi beslebilen bir ruh insanı Tanrı'nın istediği yolda tutacak, dünyasal takıntılarını terk ettirecektir. Yüzümüz hep Tanrı'ya dönük olacaktır. Mesih bilincine ulaşmak budur. Mesih, mesh edilmiş yani saflaşmış, arındırılmış olan kişi demektir. İnsan üstü bir takım güçleri olan, olağan üstü bir takım tezahürlerde bulunabilen, kerametler gösterebilen biri olmak değildir. Dünyadaki bedenleşmiş yaşamlarda böyle bir gerçeklik yoktur. Esasen tüm mucizeler, kerametler Tanrı'ya aittir. Aksini iddia etmek şirktir. Saflaşmış kişi ödülünü ölüm ötesinde alacaktır. Tanrı ile birlikte ve O'nun huzurunda her an hazır ve ayakta, O'nun sarsılmaz askerleri ve sevilen çocukları olarak, ışığın bir zerresi olarak ve Tanrı'nın gücüne karışarak sonsuz sevgi ve huzur içinde yaşamak. Ödül sadece budur ve hiçbir dünyasal zevkle hiçbir şekilde kıyaslanamaz. Tabi anlayabilenlere...!
Bunun için tam saflaşarak Tanrısal ışıkla aynı parıltıda olan ışık huzmeleri olmalıyız. Tanrı ile bir olmalıyız. Aynen buzulların eriyip su haline gelerek zaten içinde yüzdüğü okyanusa karışıp bir olması misali. Bu bir olma konusunu da daha başka nasıl anlatılabilirim bilemiyorum.
Alpaslan Kuzucan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder