Translate

30 Nisan 2022 Cumartesi

MESSAGES FROM YESHUA

Incarnate states of people are usually much shorter parts of their lives as compare to non-incarnate states. however, the developement of man can only take place in the incarnate state. It is for this resaon that the incarnations are necessary, it is for this reason that God created the material worlds.

The point is that the body is the ''factory'' for transformation of energy. The food we have eaten and the physicial movements creates energy and thus with this energy loaded to soul our consciousness growth process take place both qualitativly and quantitavly.

God is The Source of Life for all. If a living creature with their own free will, shall brake their ties with God while on earth then they will disappear from the world of livings in the graves.

Yeshua2000 


MESSAGES FROM YESHUA

IMPORTANCE OF THE LAST SEVEN MINUTES

At the last seven minutes prior to passing to afterlife one becomes, after a short unconscious sleep, compeletly free to travel to the places and times  with his/her conscious. This includes the ancient times. At this last minutes I advice you to focus only on God and His light. Accept death and do not pay any more attention to earthly affairs or remains. In the last minute you will be shown the place, you are going after death. This is in exception of those who have comitted big crimes such as the murderers.

Yeshua2000 

SEVGİ VE NEFRET

Sevgi ve nefret çok yan yana iki duygudur. Hem sevip hem nefret ettiğinizi düşünürsünüz. 'Affettim' dersiniz. Ama bu ikisi birbirini iten duygulardır. İkisi de aynı beyin bölgesinden çıkan yoğun ama birbirini iten duygulardır.  Nefret duygusu varsa affetmek olmaz.  

Affetmek demek tüm negatif duyguların yok olması demektir. Affettim ama hala nefret ediyorum diyemezsiniz. Bu yanlıştır. Nefret negatif bir duygudur. Bu durumda affetmemişsinizdir. Esasen affedememenin özünde nefret vardır.

Nefret olumsuzluğa, yanlışa karşı olursa doğru kabul edilir, olumluya karşı olursa yanlış. İnsanlar arasında bu böyledir. Yalancıdan, kötülükten nefret etmek doğrudur ama iyilikten, doğruluktan nefret kötüdür. Ama ruhumuzda acı, olumsuz duygularla ışığa, zaman üstü boyuta giremeyiz.

İlahi sevginin ne demek olduğunuzu anlamamız gerek. İlahi sevgide nefret yoktur. Kötülük yapanlar için bile dua edilir. Kötülüğe kötülükle karşılık verilmez. Mani olunur ama temel güdü caydırıcı olmaktır. Öç almak değildir.

Tanrı hepimizi sevgi ile sarar. Tanrı öç almaz. Tanrıda karanlık bir nokta yoktur. Tanrı sevgidir. Tanrı ışığın kaynağıdır.  Ama Tanrının affetmedikleri de vardır. Onunda affı sonsuz değildir.  Hükmü ise kesindir. O kişinin tüm rızkını, her şeyini keser.

Yeşua2000 

YOBAZLARDAN BAŞKA ŞEYTAN YOKTUR

Kutsal kitapta adı geçen şeytan size ahlak dersi vermeye kalkan yobazlardan başkası değildir. Bir kere ahlak denince kadından konuşmaya başlayan herkes ve yine ticaretinde, siyasetinde dindarlığını öne süren herkes ahlaksızdır. Şeytan diye, sözde ışık getiren bir melekken, Allaha karşı gelip de kovulmuş olan bir melek yoktur. Bir kere meleklerin yaratılışlarında özgür irade yoktur. Nasıl isyan etsinler? Doğalarında olmayan bir davranışta nasıl bulunsunlar? İnsan sadece, o da dünyada biyolojik bedeninde iken, kısmı bir özgür iradeye sahiptir. Şeytan konusunda tüm anlatılanlar masaldır. Mitolojidir. İnsan kendi hataları için bir günah keçisi türetmiş ve adını da şeytan koymuştur. Eskiden Yahudiler günahlarının bağışlanması için zavallı bir keçiyi götürüp yüksek bir uçurumdan aşağıya atarak öldürürlemiş. Böylece günahlarından kurtulduklarını sanırlarmış. Günah keçisi tabiri buradan geliyor.

Şimdi bu cahil insanların uydurdukları masallara hala Allah kelamı diyenler varsa bunlar akıl hastasıdır. Tehlikeli akıl hastaları. Bunların ne kötülüğü biter ne de yalan ve iftiraları. Niyetleri kötüdür. Niyeti kötü olanların ruhları da karanlıktır. 

Tanrının adını şahsi menfaatleri doğrultusunda kullanan insanlar büyük hata yapmaktadırlar. İki de bir Tanrının adına yemin edenlerde esasen hiç iman yoktur. Onlar boş tenekeler gibi çok ses çıkarırlar ancak tanrısal tarafımız olan vicdan onlarda sıfırdır. Mesele köprüyü geçinceye kadardır. İbadetleri tamamen gösteriştir ve tabi yandaşlarını da beslemeyi unutmazlar. Onlarda evrensel bir birlik anlayışı, bütünsel bir var oluş kavramı, varlığın birliği mefhumu yoktur. Tahtakurusu gibi kemirirler sadece. Anlamsız bir iştahları vardır. Doymak bilmezler. Her konuda böyledirler. İnsanları, eğer yönetimde iseler, Osmanlı da olduğu gibi, sefalete mahkum ederler ve sonra onlara bir kaç sadaka dağıtıp hayrat yaptık diye aşağılık ruhlarını tatmin ederler. Halbuki ki esas olan insanları dilenci durumuna düşürmemektir. Her yönüyle bu önemli bir husustur. Bunların vatanı, milliyeti de yoktur. Açıkça bunlar şeytan dedikleri varlığın ta kendileridir. Kinleri ve fesatlıkları hiç bitmez.  Bu yobaz denen
 iblisler her din ve ideolojide vardır ve baş yöntemleri toplu cinayetler işlemek ve tecavüzlerdir.

Unuttukları şey ise gerçekten bir Var Edenin varlığı ve ilahi adalettir ve orada bulaşık yıkatmıyorlar.

Yeşua2000

27 Nisan 2022 Çarşamba

PUTPERESTLİĞİN PUTLARI DEĞİŞTİ SADECE

Kutsal kitap denen güya gökten indiği iddia edilen bu kitapların gökten nasıl, hangi vasıtayla indiği açıklanmalıdır. İnsanın gönlüne vahiy/ilham ile iniyorsa o birçok kalbi temiz insana da iniyor ancak "öldür" emri hiçbir vahiyde olmaz. Hiçbir saf içe doğuşta olmaz. Zekat vermeyeni, oruç tutmayanı ya da size inanmayanlarını öldürün, kadınlarından genç ve güzel olanlarını da cariye yapıp ırzına geçin, köle olarak satın, mallarını yağmalayın, haçlı seferleri, engizisyon, vaad edilen topraklar,  Tanrının seçilmiş ırkı, miskince sadece dilenmek türünden yaşamlara gitmek vb. bunlar Tanrıdan değil olsa olsa vahiy ya da ilham aldığını söyleyenlerin tamamen nefsaniyete sapmış karanlık bilinçlerinden gelir. Bir taraftan "Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın." diyen bir makam öte taraftan ama, böyle olursa "Öldürün.", şöyle olursa "Onların malları size helaldir, ganimet haktır." demez. Savaş ya da nefsi müdafaa halinde istemeden öldüren insanların ruhları hariç diğer tüm katillerin ruhları yok edilir. Bilerek öldürmüşler ise kendilerine önce aynı acılar tattırırılır yok bilmeden öldürmüşler ise acılar tattırılmaz ama her halükarda ikiside yok edilirler. Tüm kral peygamberler aşırı bir şekilde nefsaniyete sapmıştır. Yeşua ise krallığı red etmiştir. O mesihtir. Saftır. Kral veya lider pozisyonu olmayan bazı peygamberlerde nispeten nefsaniyete bulaşmamışlardır. Bu nedenle geleneksel dinlerin kutsal kabul edilen kitaplarındaki yazıların ancak yüzde 10-15 kadarı ilahi kaynaklıdır. Geri kalan ise nefsanidir. Tanrı insanlara özgür irade vermiştir bu durumda neden sizi zorlasın ya da korkutsun. Tanrı Kendisine tamamen kendi özgür iradeleriyle yönelebilecek sıra dışı ruhları istiyor. Sayının Onun için önemi yok. Vasıf önemli. O zaman bilin ki zorlama baskı varsa bir yerde, maddiyat varsa orada ilahiyat yoktur. Tamamen nefsaniyet devreye girmiştir. Bu ayrımı her zaman yapın. "Onları meyvelerinden tanıyacaksınız." sözünü hiç unutmayın. Yeşua bu sözü söylemiştir. Bu bir uyarıdır. İlahi bilgileri verenlerde toplum içinde öne çıkmak, yönetmek, hükmetmek dürtüsü hiç yoktur çünki onlarda nefis yoktur. Tanrıya tam teslimdirler. İntikam, kin, nefret, şehvet, mal ve mevki merakı, herkesi kontrol etme deliliği,  tüm bu olumsuz duygular onlarda yoktur. Bu olumsuzluklar devreye giriyorsa elçi de sapma başlamış demektir. Geleneksel dinlerin hepsinde insanların kan ve gözyaşları sel olup akmıştır. Geleneksel dinler politikadır ve geri zekalı yobaz fanatiklerin ortaya çıkmasından başka bir işe de yaramamıştır.

Bilim olmadan, hür irade ve mantık olmadan insanlar bilinçlerini yükseltemez ve bilinçler ne kadar aşağı seviyelerde ise hurafelere, korkulara ve tüm olumsuz etkilere kapılmaya o kadar yatkın olurlar. Bunların Allah, Tanrı, Jesus, God veya Şiva, Buda demelerinin hiçbir anlamı yoktur. Bir kere gerçek inanç sahiplerindeki coşku, sevgi, huzur ve gerçek onlarda yoktur. Daima gergin olan lağım fareleri gibidirler. Gözleri fıldır fıldır döner. Ya da Uzak Asya da olduğu gibi pislik icinde mecnun bir halde yaşarlar. Bunlardan paraya, mala ve şehvete tapanlar; öyleki ölüm ötesindeki beklentileri dahi bunlardır. Halbuki gerçeğe vakıf insanlar ruhsal yaşamda cinsiyet olmadığını, yeme içme olmadığını, mekan ve zaman olmadığını, yatma uyuma olmadığını bilirler. Ruh saf bilinçtir. Saflaşmakta olanları da çoktur. Asyalılar ise tuhaf bir kast sistemi içinde ineğe, maymuna hatta farelere taparlar. Bunlar da bardağı musluğun altına koymadığınız sürece asla dolmayacağı gerçeğinden bihaberdirler. 

Her ülkede gerçeğe ulaşmış, Varlık içinde varlık olma hakkını elde etmiş insanlar vardır ancak azınlıktadırlar. Gerçek inanç sahipleri, bilim ve teknolojiyi dünya bazında gerekli olarak görmelerine karşın Tanrıya bununla varılmayacağını da bilirler.

Din adı altında olsun marksist ideoloji adı altında olsun zorbalık, insanın hür iradesine müdahaledir. Elbette toplumsal yaşamanın kuralları olacaktır ancak bunlar zaten insan hakları evrensel beyannamesinde vardır. Bunun ötesinde bir kişi veya grubun diger insanları kanunlarla kontrol etmesi hükmetme deliliğine dönüşmemelidir. Zorba yobazlar akıl hastalarıdır. Açıkça söylemek gerekirse saldırgan delilerdir. Bilinci yüksek insanlar ise tam tersi kimseyi zorlamazlar. Bilirler ki Tanrı bundan rahatsız olur. Yani "Onun gücü yetmedi de biz mi Tanrının yapamadığını yapıyoruz!? "İnsanların inançlarını kontrol ediyoruz?" derler. Zorbalar diyecekler ki; "Bıraksaydık da putperest mi kalsaydılar?" Zaten onlar hala putperest. Taş, tahta putların yerine hahamlar, papazlar, şeyhler, hocalar, gurular geçti. Birşeylerin gerçekten değiştiğıni mi sanıyorsunuz!? Dünyanın durumuna bakın. Hala yüzdedoksanı paraya pula, hacıya, guruya, Jesus'a vb. tapıyor. "Hem paraya hem de Tanrıya birlikte tapınılamaz." demişti Yeşua.

Başkalarına hükmetme tutkusu kendini tanrılaştırmak dürtüsünden kaynaklanır. İnsanları yok olmaya götüren en birinci sapma da bu duygudur. Bu eski ilkel elbiseyi sırtınızdan çıkarıp atın. Sizler bilimsel çağın insanlarsınız. Bilimle korkularınızın bir çoğunundan kurtuldunuz. Aydınlandınız. Eski insanların hayal bile edemeyeceği bilgilere kavuştunuz ama hala bilimsel düşünce yerine aranızda ki şer kurnazlarının hurafelerine meyleden düşük zekalı insanlar çoğunlukta. Neden? Garip bir durum ama insan gönlü çok ezilirse tecrübeden akla gideni ezer ve içinde bulunduğu maddi sefalet onu buna iter. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, dünya kaynakların yüzdeyirmibeşini neredeyse dünya nüfusunun yüzde beşinin tüketmesi buna zemin hazırlar. Her birey maddi yaşamında asgari oranda gerekli belli bir sağlıklı ve güvenli yaşam standardına kavuşturulmadıkca bu hayvanlara ait olumsuzluklara yönelmeler düzelmeyecektir. Maddi bedenler, çağının gereklerine göre, asgari düzeyde bir sağlığa, güvene ve huzura kavuşmadıkca ruha yeterince iyi hizmet edemez. Sağlıklı beslenmeyen bir insan ruhu, ruhuna bilinç yükselmesi için gerekli olan enerjiyi üretip yükleyemez. Huzursuz bir insan Tanrıdan gelen vicdani mesajları iyi alamaz. Bunlar gerçeklerdir.

Yeşua2000 

26 Nisan 2022 Salı

MESSAGES FROM YESHUA

QUESTION: What do you say about the revelations and descriptions of John regarding the end times at the final chapter of the Bible?

YESHUA: If a person is secluded for too long, it is normal for him to see such unreal hallucinations. And this is what happened to John. Always think of worldly matters on scientific foundations. You are much more advanced souls. Your time has the advantage of scientific developments.

Yeshua,

DUA EDEBİ VE BİR TAVSİYE

Dua ederken sözlerinizi kalbinizle de hissetmeye çalışın. Bunun içinde sakinlik, sessizlik ve temiz hava elzemdir. Tütsü yakmayın. Duman sağlığınıza zarar verir ayrıca düzgün nefes almanızı da engeller. Dileklerinizin gerçekleşeceğini hissedin ve hatalarınız için af dileyip dua başında Ona övgülerinizi sunun. Dilekleriniz için bir süre koymayın ama bir gün muhakkak gerçekleşeceklerini bilin.

Belirli bir dua şekli, tümceleri ve zamanı yoktur. Duanın içten ve samimi duygularla sessiz ve temiz bir ortamda yapılması sizin söylediklerinizi kalben hissetmenize yardımcı bir faktördür. Asla beddua türünden kötü dileklerde bulunmayın. 

"Benden örnek bir dua istiyorsan kardeşim, şu şekilde Tanrıya yakarabilirsin:  

Yüce Tanrım ve sevgim,

Senin lütfunla ve kardeşim Yeşua'nın rehberliğinde ruhum arındı ve huzuruna geldim,

Benim üzerimde yapılması geren tüm değişiklikleri yapmanı diliyorum,

Dünyasal zihnim ve irademle bunu kabul ediyor ve Senin takdirine güveniyorum,

Sana tam teslimim,

Benim ve çevremdekilerin üzerimdeki etkilerinin kalkmasını diliyorum,

Beni koruma çemberine al,

Benim değil Senin dediğin olsun.

Amin."


Not: İyice bilinmidir ki Tanrıya giden yol sevginin yoludur. Kalbinde sevgi duygusu hakim olmayanların ebedi yaşama kavuşmaları söz konusu değildir ve sevgi kapısının anahtarı kardeşim Yeşua dadır. Yeşua'yı kabul etmeyenler yani onun gerçek sözlerini duyup, bunları özümseyip yaşamlarında uygulamayanlar ebedi yaşama kavuşamaz. Bu gibiler kötülükte çok ileri gitmemişlerse şimdiye kadar öte alemde tekrar eğitime alınıp sonra dünya da yeniden bedenlenme hakkına kavuşuyorlardı ancak bu durum içinde bulunduğumuz zaman itibari ile son bulmuştur. Ya hep ya hiç zamanındayız. Bu gerceğe yaşarken uyanamazsanız varlığınız(ruhunuz) kaybolacaktır. Mutlaka ruhunuzu bedensel duyuların etkisinden kurtarıp öz benliğinizle birleştirmeniz gerekiyor. 

Yeşua'nın gerçek mesajını içselleştirmek Hristiyan olmak değildir. 

Bu farkı çok iyi anlamanız ve ona göre davranmanız sizin hayrınızadır. Geleneksel dinlerle hiçbir hakikate varamazsınız. Oralarda bulunan az bir kısım gerçekler bile ön yargılar doğrultusunda ve insanların kendilerini tanrılaştırmak ve hükmetmek içgüdüleriyle yanlış anlamda sonuçlara bağlanmıştır. İçinde bulunduğumuz bu bilim çağında bile hala menfaat karşılığı satılan cennet tapuları, muskalar, yanmayan kefenler, günahların silinmesi, vaftissiz ebedi yaşama kavuşamamak,  vaad edilen topraklar, yeryüzünde Tanrının Krallığının kurulması, topyekün kıyamet, günah çıkartmak, seçilmiş kavim, cennete cehenneme kimlerin gideceğine dair hezeyanlar gibi bir takım şeyler ortalarda malesef mevcuttur. Bunlara ilaveten dini siyasete karıştırıp Allah adına soymak modası geçerliliğini korumaktadır. Ama tüm bunlar salt küfürdür ve bunu yapanların ruhları kabir azabını çekmeye şimdiden başlamışlardır. Yani çürümeye başlamıştır. Bunların kitaba uyduklarını zannetmeleri de hiçbir şekilde onları kurtarmayacaktır.

Yeşua2000 

24 Nisan 2022 Pazar

MESSAGES FROM YESHUA

There are no mandatory prayer patterns or words. The important thing is not to sit at the corner ranting and raving the same memorized phrases, words as the heathens, just for show. Go into your room, turn to yourself and face God with your sincerest feelings to ask from Him. Feel that your wishes will come true.

Yeshua,

MESSAGES FROM YESHUA

Alpaslan Kuzucan: I believe everything you have said with all my heart, brother. I adopted every word of yours as soon as I heard them, but I assume there will not be so many people who will adopt them. I think that only love, without a power behind it, cannot be enough to mobilize these materialistic human masses. I hope I have not been conceited and presumptuous. When I told them, my closest friends became distanced to me, calling me a lunatic. Some said that my brain had been damaged during the coma, but as you said, let’s not look behind. Let the willing ones take it, let able ones take it. With the grace of God, I will print and publish these facts that you have informed me of, as a book both in Turkish and in English translation.

YESHUA MESSIAH: We do not scare the people. With love, we wish, ask them to turn to God. My brother is telling the people with his writings. There is a difference between understanding and adopting. Let them adopt. We teach them how to swim so that they will not drown if they mix with the ocean. Let those who cannot wake become awaken. So death shall not be the end for them. We want them to come to eternity.

Yeshua,

MESSAGES FROM YESHUA

WARNING

Do not look closely and extendedly at the symbols of earthly institutions. There are some satanic influences in them. They disrupt your brain codes. Conjuration, interfering with a human’s freewill is a crime that God does not forgive. We, the family of God, use our hands, words and hearts as symbols.

Yeshua,

YEŞUA BİLDİRİYOR

Okuduklarını mutlaka uygulasınlar.  Önemli olan bunları kendilerinin yaşamlarında uyguluyor olmalarıdır. Değer olarak Tanrının önüne hiçbir şeyi koymasınlar. Yüzleri hep ışığa dönük olsun. Tanrı sevgisi her şeyin önünde gelmelidir. 

Tanrı tüm canlılara temiz nefesinden ve saf enerjisini her an kesintisiz göndermektedir. Yaşamın temelinde bu temiz kaynak vardır. Karşılığında sizden olumlu enerjileri geri göndermenizi ister. Yani yaşam için Ondan aldıklarınızı kirletmeden tekrar saf ve temiz olarak geri göndermeniz gerekiyor. Bu da temiz ve yararlı bir yaşam sürmekle olur. 

Her şeyden önce Tanrı gelir sonra sevgi ve sonra güç ve dördüncü olarak da fedakârlık. Sırası böyledir. Bunları okuyucularına bildir.

Yeşua, 2019

YEŞUA BİLDİRİYOR

ROL MODEL 

Kendinize rol model olarak sadece Tanrıyı alın. Başka hiçbir kimseyi almayın. Ben(yeşua) dahil.

Yeşua, 17.05.2019

MESSAGES FROM YESHUA

FINAL WARNING

Time is closing. Sideways were all closed. There is no sideways any more. Either one reaches to God or to the second death after the physical death. “All or nothing.” That is the word and the deed now to reach God. You have to focus on God only in order to achive this goal. Those who shall not succeed this goal will lose everything. Tell this to everyone.

Yeshua, 1st of March, 2018.

MESSAGES FROM YESHUA

HOLY SPIRIT

Holy Spirit is not cast down nor descend but  humans must rise up cognitively to become a Holy Spirit.

21st February, 2018

MESSAGES FROM YESHUA

TRUTH WILL SET YOU FREE. 

One must free his or her soul from all obsessions and fears. With expectations such as unlimited food, sex or whatever wordly desires may be, one cannot be free. Again one cannot be free if he or she is acting under the fear of  hell, fire or any sort of painful penalties.  One must get rid of all of these fears and/or expectations in order for their soul to be free.  

Yeshua. 29th October, 2017

21 Nisan 2022 Perşembe

İLK(PRİMORDİYAL) SEBEB

Sebeb sonuç yasası ezeli bir ilk sebebin olmasını zaruri kılar. Hiç bitmeyen şekilde her sonucun bir evvelinden gelen bir sebebi olsaydı şimdiki an  olamazdı. Er ya da geç herşeyin kendinden çıktığı, kendisinin bir sebebi olmayan bir kaynak, bir ilk sebeb olması gerekir. 

Peki ilk sebeb nasıl olmalıdır?

. Mantıken sonsuz olmalıdır. Onun evvelinde bir sebebi olmadığına göre başlangıcı yok demektir.

. İlk sebeb değişmeyen olmalıdır. Bir şeyin değişmesi dışsal bir gücün etkisi ile olur halbuki ilk olan bir şey ilkdir. Kendisinin dışında başka bir sebeb olmayanın değişmesi söz konusu olmaz.

. Mükemmel olmalıdır. Çünki diğer herşeyin sebebi odur. Onların standartıdır. Ona göre herşey ikincildir.

. Yaratıcı olmalıdır çünki yaşamda muazzam bir çeşitlilik hakim.

. Olağan üstü bir akıl olmalıdır. Evrenin muazzam yapısı ve karışıklığı bunu gerektirir.

. Sonsuz güçlü olması gerekir. Tüm kainati yaratıp devam ettirmek muazzam bir güç ister.


Yeşua2000 

20 Nisan 2022 Çarşamba

KIYAMET DÖNEMLERİ BİTTİ

İnsanların düşünceleri çok önemlidir. Düşünce ya da astral denilen dünyanın yarı bilinçli sanal varlıklarını üretirler. Bizler bu nedenle düşüncelerimizi de saf halde ve iyi de tutmalıyız. Düşündüğümüz herşey düşünce dünyasında bir görüntü yaratır. Aydınlık ya da karanlık her düşünce bunu yaratır. Bu düşüncelerin yarattığı formlar atmosferin dışına çıkamaz. 

Dünyada dört büyük kıyamet yaşanmış ve her bir kıyametle de bizler daha kaba maddelere ve daha kısa ömürlere ve hastalıklı bedenlere mahkum olmuşuz. İlk üç neslin var oluşunun melekvari bir yaşamla, çok daha suptil ve uzun ömürlü bedenlerde olduğu söylenir. Dördüncü devir bile bizden çok daha iyi şartlardaymış. Birinci nesil en suptil olanmış ve dördüncü nesle doğru bedenlerde ve yeteneklerinde devamlı bir düşüş olmuş.  Nihayet beşinci nesil olan bizler onlara göre, hastalıklı, astral/düşünce dünyasının bilgisinden kopuk, içimizdeki özle kısmen ve çok zor irtibat kurabilen, sefil varlıklar haline gelmişiz. En doğrusunu Tanrı bilir şüphesiz.

İnsan nesilleri kendilerine sunulan yaşamda hep kötülüğe saparak, kendilerini bir şekilde Tanrı yerine koyarak kıyametlerle sonuçlanan kapanışlara, sonlara gitmişler. Ancak dördüncü kapanıştan sonra artık toplu kapanış devri bitmiş. Dünyaya kötü düşünceleri temizleyen bazı mekanizmalar konmuş. Bu mekanizmaların dünya boyutundaki maddi yapıları zamanla deforme olsa da düşünce alemindeki ilk orijinal halleri  işlevlerini orada icra etmekteymişler. Kıyamet denen ani yok oluş kötü düşüncelerin atmosferde belirli bir seviyeye gelince patlamasıymış. İşte bu özel yapılar bunu engellemekteymiş. Yani astral/düşünce aleminde olumsuz enerjilerin çoğalıp patlama noktasına gelmesini önlüyorlarmış. Aramızda bedenli olarak yaşayan kutsal ruhlar bu kötülükleri kendi üzerlerine çekip saflaştırdikları bana söylenmişti. "Dünya iyilerin yüzüsuyu hürmetine ayakta duruyor" demenin anlamı bu olsa gerek.

İnsanlarla aranıza sınır koymak onları yargılanak, ceza vermek veya ihanet değildir. Birini sevmediğiniz anlamına da gelmez. Sınır koymak insanlara size nasıl davranmaları gerektiğini gösterir ve, böylece onlarda size kendinize saygı duymanızı sağlayacak davranışları gösterirler. Bu sebeble kötü insanların azmaması için bu sınır koyma, doğru tepkiyi verme eyleminin zamanında tereddütsüz yapılması çok önemlidir. Zaten dünyada kötü düşünceli insan sayısı bir hayli fazladır. Birde daha fazla meydanı boş bulup iyice kontrolden çıkmasınlar. Kötülüklere mani olunmalıdır. Kötü düşünceli insanlara itibar edilmemelidir çünki yaratı

Başlangıçtan itibaren maddi alemler atomlardan oluştuğuna göre tüm varlıkların bir şekilde mikro(quantum) düzeyde birbirine bağlı olduklarını ve birbirini etkilediğini artık biliyoruz. Bu nedenle kimse başına buyruk davranamamalıdır. Kimse kimseyi rahatsız etmemelidir. Düşünceleri ile yarattıkları olumsuz girdaplarla, bu yarı bilinçli varlıklarları oluşturarak genele zarar vermemelidir. Bu yaratılan enerji girdaplarına üç harfli ya da cin deniyor. Bunların iyi olanları da vardır ama her halükarda bunlarla irtibat kurulması onların enerjilerini çoğaltır. Onları besler. İrtibat kuranın enerjisiyle beslenirler. Bu nedenle onlarla irtibat kurulmamalıdır. Bunlar enerji/bilinç seviyesi düşük insanlarla irtibat kurup onlarla beslenirler. Geleceği bilemez adeta insanlara dalga geçerler. Yüksek bilinçli, titreşimi yüksek olan insanlara ise yaklaşamazlar.

Evet, artık kıyametler devri kapanmıştır deniyor ancak bu doğanın kendini korumayacağı ve insana teslim olacağı anlamına gelmez. Ve doğanın temizlenme süreci başladı hatta insanlara iki büyük ihtar verildi. Çok büyük ölçekte gerçekleşen bu iki afette mucize kabilinden hiç kimse ölmedi. Bu iki olay, insanların başı boş olmadıklarına, ayaklarını denk almaları gerektiğine dikkatlerini çekmek içindi. Çünki bu büyüklükteki iki afette hiç kimsenin ölmemesi normal şartlarda hiç mümkün değildi. 

"Neden bu kadar hastalanıyoruz" derseniz eğer cevabı "hiç hastalanmasaydı insan şimdi ki kötülüklerini binle veya onbinle çarpmak gerekirdi" deriz. Bundan evvelki nesiller daha uzun yaşıyordu ve hastalanmıyorlardı ama sonuçta Tanrı onlardan iyi olan bir avuç ruhu muhafaza etti ve diğerlerini toptan ve aniden imha etti. Bu üstünlükleri onları günaha sapmaktan, kendilerini tanrılaştırmaktan alıkoyamadı. Bu neslin insanlarının bin yıl yaşadığını düşünelim. Oluşturacakları kötü düşünce enerjilerini ve tabi bunların yeryüzündeki tezahürlerini düşünebilir misiniz? 

Kanımca, şayet herşeyden şikayet eden olumsuz bir insansanız gidip hastanelerin onkoloji servislerini bir gezin derim...

Yeşua2000 


19 Nisan 2022 Salı

THE UNIVERSAL MIND

There is a single Consciousness, the Universal Mind, which pervades the entire Universe. It is all knowing, all powerful, all creative and always present everywhere at the same time. Your consciousness is part of it - it is It. All is One. You are connected to everything and every one. You are already connected what you want. To the degree that you truly comprehend and internalise this Truth, you will be able to become the master of your mind and the director of your life.

Yeshua2000 

18 Nisan 2022 Pazartesi

KADİM YAZITLARDAN BİR ÇEVİRİ

Bizlere görünmez olan şeye karanlık deriz. Gölge deriz. Bu manada karanlık kötü değildir. Sadece bizlerin algılama yeteneklerimizin ötesindedir. Kötülük ise insanlar tarafından icat edilmiş ahlaki bir yöndür. Pusulası Tanrıya dönük değildir. Ahlakın temeli kendiniz için istemediğinizi diğer varlıklar içinde istememektir çünki bütün alem Ondan tezahür etmiştir. Kişinin doğasının bir parçası karanlıktır( yani gizlidedir) ve ortaya çıkmayı beklemektedir. Onu inkar edip bastırarak ortadan kaldıramazsınız. Karanlıktaki cehverin görülmesi/bilinmesi için ışığa çıkması şarttır. Işığa çıkması demek bilinir görünür hale gelmesi demektir. Bu sizin kendinizle olan bağınızdır. Bastırmayın. Unutmayın dünyada herşey karanlıktan doğar. Tohum önce toprakta(karanlıkta) yeşerir.

Kişinin içindeki karanlıkla, görünmeyenle çalışması içsel sezgileriyle temas etmesi demektir. Manevi rehberleri ile bağlantı kurması demektir. Ancak bu şekilde kendinizi iyileştirip duygularınızı saflaştırabilirsiniz.

İçsel karanlığın derinliği enerjinizin büyüklüğünü gösterir. Bu hal kalbi dualarda, lusid rüyalarda, meditasyonlarda, zikir çekerken, transa girdiğinizde, astral yolculuklarınızda  kendini belli eder. Daima ışığa çıkmak için çalışır. Burada yöntem değişebilir. İlke ise kendini keşfetmek, kendini tanımak ve kendini kabul etmeye odaklamaktır. Bunun için sakin, ayık, iffetli, sıkıntılara dirençli ve ön yargısız olmak şarttır.

Unutmayın sizler(ruhunuz) ne bu bedenlersiniz ne de doğanın bir parçası. Sizler varoluşa tanık olan saf bilinçlersiniz. Şehadet ettikleriniz size Onun varlığını hissettirecektir, tabi, içinizdeki -bireysel derin karanlığınızdaki- ilahi kıvılcım ile hala irtibatta iseniz.

Tanrının Özü de derin karanlıktır(gizlidir) ve O kendinden olan parçaları ışığa çıkardıkça gözlemlediğimiz ve gözlemleyemediğimiz alemler oluşur. Burada Onun kısmen ışığa çıkma sebebi ise sevgidir. İtici güç sevgidir. Evrensel Sevgi.

Kadim yazıtlardan bir bilgi...

Not.:  Bu şu demektir: Tanrı o kadar parlak bir ışıktır ki Ona direk bakmak mümkün değildir. (Bu yorumu lusid rüyalarımda gördüğüm Yeşua'nın muazzam parlaklıktaki ışığının sonsuzla çarpımı olarak düşünerek yaptım.) Bu sebeble Işığının Enerjisini düşürerek bakılabilir hale getirmektedir ki bizlerde görebilelim.Yoksa Onun bizatihi kendisi ne bilinir ne görülür ne bakılabilir ne de ulaşılabilir. O ışığın Kaynağıdır. Işığını kademe kademe perdeleyerek maddi alemlere kadar indirerek alemleri yaratır/oluşturur. Aklımın yettiği hakikatimin elverdiği ölçüde yorumlamaya çalıştım ancak biliyorum ki çok yetersiz. Onu tanımlamak bizim haddimiz değil.

17 Nisan 2022 Pazar

NÜFUS PLANLAMASI MI? KAYNAKLARIN ADİL KULLANIMI MI?

Evet elbette 5 çocuk 10 çocuk olmaz. Esasen bu en başta kadına haksızlıktır sonra da diger canlılara ve doğaya. Doğuda karısını doktora götüren bir kürt vatandaş kendisine, karını burada tedavi edemeyiz. Sizi tam teşekküllü bir hastaneye sevk edeyim diyen doktora, siz burada tedavi edin diyor kocası. Uzağa gönderemem. Doktorun, ama burada gerekli ekipmanlar yok. Burada ölür, demesine cevaben de,  ölürse ölsün. Kadın mı yok? gibisinden bir cevap veriyor. İlkellikten öte artık insanlık dışı bu güruh memleketimizde ve bizden doğuya ve güneye doğru gidildikçe sıralanan diğer memleketlerde bol miktarda var. Yani bunların bu şekilde devam edememesi için kesin bir kontrol/yönlendirme getirilmesi şarttır.

Gelelim dünya genelindeki aşırı zengin domuzcukların nüfus planlama merakına. Evet dünya nüfusu 500 milyonun altında tutulmalıdır diyorlar. Bunun içinde terörizm, pandemi, savaş her türlü melaneti insanlara musallat ediyorlar. Peki bu rakamı kim tespit etti? Size vahiy mi geldi?!  Bir kere dünyanın sanayileşmiş zengin ülkeleri dünya kaynaklarından çok büyük bir pay alıyorlar. Yani bu ülkelerin bireyleri bu kadar tüketmese fakirlik dünyada bu seviyelere gelmezdi. İsraf boyutundaki ve gereksiz lüks tüketimlerini devam ettirebilmek için adeta daha az gelişmiş ülke insanlarını sömürüyorlar. Onları sömürmek için cahil bıraktırmak en büyük hedefleri ve bunun için her türlü yolu mubah sayıyorlar. Yeter ki bilinçlenip kendi kaynaklarına sahip çıkmasınlar. Adeta toplumların kanını emiyorlar. İnsanların toparlanıp kendilerine gelmelerine, insan gibi yaşamalarına izin vermiyorlar. Oradaki insanların kalkınmalarını fitne ile terör ile savaşlar ile engel oluyorlar. Önce bu gelişmiş ülkelerin açgözlülüklerini ve gereksiz uzayda yaşama fantazilerini bırakıp kaynak kullanımını daha adil bir duruma getirmeleri şarttır. Uzaya sonrada gidilir. Önce dünya bir ihya olsun bakalım. 

Eğitim ve refah seviyesi yükselirse geri kalmış ülkelerin insanları da bu kadar çok çocuk yapma sevdasını bırakacaktır. Artık insan sayısı eski devirlerdeki gibi bir güvence olmaktan çıkmıştır. Böylece dünyanın sanılandan daha çok insanı besleyebileceği de ortaya çıkacaktır. 

Sadece nüfus üzerinde yoğunlaşmak, kaynak kullanımındaki adaletsizliği görmezden gelmek art niyetli bir davranıştır. Bu insanları yanlışa götürmekten başka birşey değildir. Evet nüfus planlaması gerekir ama kaynak kullanımınında adil olması için planların yapılması gerekir. O zaman bu kadar virüse, teröre, savaşa, örtülü kısırlaştırıcı aşıya gerek de kalmaz ama amaç adalet, sevgi, huzur ve barış değil tabi. Varsa yoksa sömürüye devam. O zamanda bu savaşlar, kötülükler bitmez.

Yeşua2000 

SAKLANAN GERÇEKLER

Ben sizleri biraz olsun sevgiye yönlendirmek için gelmiştim. Siz ne yaptınız? Barış yerine savaş, coşku yerine hüzün, sevgi yerine nefret!

Nesiller hep kandırıldı ve benim gerçek mesajım hasır altı edildi. Çile çekmek büyük bir gereksinim mertebesine kondu ve, böylece saflaşmak sadece ızdıraplar ile elde edilen birşey sanılsın istendi. Benim sözde çarmıhtaki ölümüm buna örnek gösterildi. Bu ızdırap senaryosu içinde, sizin kendi  ruhsallığınıza ermeniz için bir nevi örnek görüntü olarak sunuldu.

Aldatıldınız insanlar, tamamen ve kasten aldatıldınız. Benim ölümüm haçın üzerinde gerçekleşmedi. Benim ölümüm yeryüzünde olmadı. Bunu iyi bilin ki kendinize eziyet etmeyi bırakabilesiniz. Beni öldüremediler. Mezar mağarada Tanrının direk enerjisiyle iyileştirildim ve bir müddet sadece havarilerime göründüm ve daha sonra bedenimle göğe alındım. Orada bedenimi terk ettim. Gerçek olay budur.

Şunu iyi bilin; ızdırap çekmek sizi kurtuluşa asla götürmez. Acı çekmek sizi yüceltebilir ama bu demek değildir ki kendinizi şimdi dünya da olduğu gibi sürekli acılara, nefrete mahkum etmek zorundasınız. Acılar nefreti ve nefret savaşları doğurur. Bütün yaşam coşkunuzu yok eder.  Bu nedenle dünyanızda hala nefret ve savaşlar hakim.

Kiliselerde ve diğer mabedlerde insanlara sunulan fikirler, sözler insan yapısıdır. Olumsuzluklarla doludur. İnsanlara sevgiyi ve huzurlu bir yaşamı çok görüyorlar. Onlar maddeye tapıyorlar. Tanrıya değil. Onlar bu dünyanın geçici yaşamının getireceği bir takım imkanlara razı olmuş bedbahtlar. Toprağın altı onları bekliyor. Bir daha gün ışığını göremeyecekler. Tanrıya tapanlar yüzlerini Tanrıdan başka yöne çevirmesinler. Gerçeğe uyanacak saflaşmış ruhlar biyolojik ölümlerini takiben kabire girmeden direk ışığa çekilip alınacaklardır.

Birçok “mucize” insanların beni görmesiyle gerçekleşti. Benden yayılan ışık, kendi kişisel gelişimlerinin izin verdiği ölçüde her şeyi ve herkesi iyileştirdi.

Hep yoldaydım ve hep bir yerden bir yere gidiyorduk. Yoldaşlarım için günler her zaman heyecan verici ve sürprizlerle doluydu. Ben kendim saydamdım ve bir kanal gibi, Babamdan aldığım saf ışığı içimden aynı saflıkta çevreme yansıtıyordum. Işık ve sevgiyi yeryüzüne getirmek ve bu enerji niteliklerini dünyaya sabitlemek benim görevimdi. 

Evet, yoldaşlarımızın bir çoğu da kadındı. Biz karışık bir topluluktuk. Zaten o zamanda evlilikler teşvik ediliyordu. Kadın ve erkeğin bir ömür boyu birliği Kutsal Birliğe giden yolda önemli bir yardımcı faktördür. Kadın ve erkeğin toplumda bir arada olmasının kötü birşey gibi gösterilmeye çalışılması yine sizin yaşam coşkunuzu engellemek için yapılan olumsuz bir harekettir. İkiliklerle birlik anlayışına ulaşılmaz. 

Mesajım sevgi ve coşku doluydu. Yaşam sevgisi ve derin ilahi ilhamlarla doluydu. Ve bir çokları bunu anladı, ancak bir çoğuna bu aydınlanma imkanı verilmedi. Bugüne kadar.

Isdıraplar ve acılar içinde yaşamak zorunda değilsiniz. Bunlar ruhunuzu baskı altına alır halbuki ruhunuzun(bilincinizin) gelişmesi onun özgür olmasına bağlıdır. Olumlu olmasına bağlıdır. Baskı ve korku olumluluk yaratamaz. Tanrı sizin mutlu olmanızı istiyor. Bu yüzden doğa denilen mucizeyi yarattı.

Bu gerçeklerin insanlardan şimdiye kadar saklanmış olması ne acı...

Yeşua2000 

16 Nisan 2022 Cumartesi

BİLENLER SÖYLEMİŞ GEÇMİŞ...

Eğer hala kızıyorsan, kendin ile olan kavgan hala bitmemiş demektir.

Eğer hala kırılıyorsan, gönül evinin bağları henüz pekişmemiş demektir.

Eğer hala kınıyorsan, düşüncelerin yeterince berraklaşmamış demektir.

Eğer hala karşılıksız sevmiyor, sevginde ayrım yapıyorsan, hala akıl ve mantığı kullanıyorsan, içindeki sevginin boyutlanmasına engel oluyorsun demektir.

Eğer hala "ben" demekten vazgeçmiyorsan, dizginlerin hala nefsinin elinde ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir,

ve hala şikayet ediyorsan, hakikati göremiyorsun demektir.

Şemsi Tebrizi.

KARDEŞİM YEŞUA'NIN ANISINA SAYGI

Bugün Yeşua Mesih'in Dirilişi Bayramı. (Paskalya). Gerçi onun ölümü yeryüzünde olmadı. Yine de dünyamıza ve ülkemize esenlik getirsin. Sevgi misyonu olan Yeşua'nın anısı Tanrının izniyle tüm dünyaya barış, bize de bol bol sevgi dolu mutlu yarınlar getirsin. 

Amin.

Yeşua2000 

OLUMLU OLMAK ZORUNDAYIZ

Olumlu olmak zorundayız. İdealist olmak kolaydır mesele birlik olmak, işbirliği yapıp eyleme geçebilmektir. Bunu yapamıyoruz. Yaptırılmıyoruz. Kolluk kuvvetleri artık halkın koruması olmaktan çıkmış durumda. Devletleri ele geçiren lağım farelerinin emrinde. Herşeyin ötesinde küresel felaketin boyutlarının bilinmesini ve karşı önlemler alınmasını istemeyenlere hizmet ediyorlar. Bilim adamlarını coplayıp hapse atıyorlar. Gerçekleri halk öğrenmesin istiyorlar. Savaşlar ve ekonomik krizler çıkararak insanların iklim felaketini unutması isteniyor. Ukrayna ve Rusya dünyanın ileri gelen buğday üreticileridir. Şimdi verimlilikleri neredeyse yok oluyor. Dijital teknolojilerin malzeme bilimi ve biyoloji ile bir noktada birleşmesi, tarım sektörünü kökten değiştirecek ve bitki bazlı ve laboratuvarda yetiştirilen alternatiflerin küresel ölçekte benimsenmesini teşvik edecektir. Bu savaşın yarattığı gıda kıtlığı sentetik biyoloji endüstrisine büyük bir fırsat sunacaktır. Savaşın Çin ve Avrupa arasındaki ikili ticaret akışları üzerindeki uzun vadeli etkisine ilişkin spekülasyonların artmasıyla birlikte, Rusya-Ukrayna çatışması, Büyük Sıfırlama'nın önde gelen savunucularından İsrail'i daha da büyük bir uluslararası öneme taşıyacaktır. Rusya'nın SWIFT'den (Dünya Çapında Bankalararası Finansal Telekomünikasyon Derneği) dışlanması, tam olarak küresel nüfusun geniş kesimlerini teknokratik bir kontrol şebekesine bağlamak için gerekli olan türden bir geri tepme yaratacaktır ve bir ekonomik sıfırlamanın habercisidir.

Evet, bu arada fosil yakıtların kullanımı vahşice devam ediyor. Nükleer artıklar aynı hızla artıyor. Donmuş topraklar eridikce çözülen metan gazı ve bazı kadim bakterilerde havaya karışıyor. Bunların ölçümleri halk anlamasın diye çok karışık veriliyor. Bilim adamları baskı altında. Gençlik son iki yıldır evlerine kapatılıp sosyallik adına sadece internete mahkum edildi. Hepsi depresyonda. İnsan boğulmaya başladı, para babası sürüngen tiranlar ise şimdi yeni dünya düzeninde nüfus planlaması adı altında emsali görülmemiş bir insan soykırımına hazırlanıyorlar. Cinsiyet karmaşası yaratan kanunlarla, salgın hastalıklarla, gıda dejenerasyonları ve kıtlıkları ile, kısırlaştırma etkisi olan aşılar yapılması ve bölgesel savaşlarla bu satanik hareketler kısmen başladı bile.

Yine de olumlu olmaktan başka çıkar yolumuz yok. Ne olursa olsun olumlu olmak gerek. Hatta problemlerle orantılı olarak büyüyen bir olumluluk atmosferi gerekiyor. Geleceği şekillendirmek istiyorsak bu bizim ahlaki sorumluluğumuzdur. Kendimizi buna göre ayarlamamız şarttır. Bizden sonra gelecek nesillere iyi bir şeyler bırakmak istiyorsak buna mecburuz. Problemlerle beraber fırsatlarda gelir. Bunları yakalamaya kendimizi uyarlamalıyız işte o zaman belki kendimizden daha büyük şeylerin üstesinden birlikte gelebiliriz. Dünyanın sevgiye ihtiyacı var. İstenmediğinizi hissetseniz bile siz sevgi yaymaya, olumlu insan olmaya devam edin. Tanrı bunların oyununu bozacaktır elbette. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Yeryüzünde kendini tanrı zanneden tiranların tozu bile kalmadı. Yine kalmayacaktır bize ise birlikte daha aktif olmak düşüyor. Gerçekçi ve olumlu olmak yeterlidir. Mutlaka yapılabilecek olumlu katkı fırsatları çıkacaktır. O anlarda doğru tepkileri vermeye hazır olmalıyız. Depresyonda olmamalıyız. Unutmayın gerçekleri bilmemek sizi cahil yapmaz ama bilmeyi red etmek kesinlikle yapar. Tanrı bizden yana...

Yeşua2000 


15 Nisan 2022 Cuma

GERÇEK RUHANİYAT NASILDIR?

Niye mutsuzuz? Niye hep bardağın boş tarafını görüyoruz? Benciliz de ondan. Bu durum Tanrıyı rahatsız etmektedir çünki O doğa denilen mucizeyi sırf insanlar mutlu olsun diye yarattı. Mutsuzluk bu nedenle bir noktadan sonra Tanrıya isyandır.

Yaşamdan ne istiyoruz? Beklentimiz nedir? Milli piyangodan milyonların çıkması mı bizi mutlu edecek ya da lüks mercedes bir arabaya binmek mi? Belki bir yat sonra bir malikane ya da saray mı problemlerinizi çözecek? Kim bilir! İşte maddeye tapmak budur. Bu fiziksel materyalizmdir. Dünyamızı bunlar şekillendiriyor. Zamanımızda bu maddi şekiller nihai çözüm olarak kabul edilmektedir. Çok güçlü bir etkendir bunlar ama bundan daha güçlü bir materyalizm türü daha vardır. Düşüncelerimizi yöneten psikolojik/ruhsal materyalizm çok daha derinden gelir. Daha suptildir ama etkisini bertaraf etmek ilkinden daha zordur. Psikolojik materyalizm din ile müspet ilim birbirlerine dost mu düşman mı belirsizleştirir. Bunu yönlendiren de konuşmalarımızdır. Konuşmalarımız kavramsal anlayışımızı belirler. Bizler, konuşmalarımızla kendimizi oluşturuz. Bu konuşmalarımız yazılı da olabilir. Sonuçta kendimizi ifade ediyoruz. Ne olduğumuzu beyan ediyoruz. Konuşmalarımızla ne pahasına olursa olsun benliğimizi muhafaza etmeğe çalışıyoruz. Çevremize bu "benim" diyoruz. Bunu yaptıkça da zihinsel olarak entellektüel bir tuzağa düşüyoruz ve kendimizi herşeyin merkezi olarak görmeye başlıyoruz. Kibir başlıyor. Benliğimize aşırı bir önem yüklüyoruz. En tehlikelisi de bu zihinsel durumdur. 

Kibrin etkisini yenmek çok zordur. Bunu dini ya da psikolojik telkinlerle yenmeye çalışsanız bu sefer o yönde bir kibre gidersiniz. Tevazu ve şükür sahibi olmayan birileri şayet dine veya maneviyata yönelirse orada da bu kibirle kendini herşeyin merkezi yapmaya çalışacakdır. Bu durumu, ortaya çıkan yeni dini ve ruhsal akımlarda ki kişilerde görebilirsiniz. Herkese sevgi derler, saygı derler ama birbirinin tepesinden bakarlar. Birbirlerinin üstüne çıkmaya çalışırlar. Hallerinden bu anlaşılır. Aksini iddia etseler de bu çok açıktır. Ya da zekat derler topladıklarını cebe indirirler. Suyun yolunu en başından kesmek gerekir. Bir kere benlik gemi azıya aldımı o beygiri artık kontrol edemezsiniz.

Maneviyat, benden daha büyük bir şey olduğuna, insan olmanın duyusal deneyimden daha fazla bir şeye sahip olduğuna ve parçası olduğumuz daha büyük bütünün doğada kozmik veya ilahi olduğuna dair bir duygunun veya duyunun veya inancın tanınmasını içerir. 

Maneviyat şovenistlik değildir. Araplaştırmak değildir. Ya da çinlileştirmek veya ahlaksızlaştırmak değildir. Maneviyat sevgiye ve barışa götürmesi gereken bir olgudur. Cahil kimselerin bu konuda otorite kesilip etrafa şer ve fitne yayması önlenmelidir. Batı taklitçiligi de değildir. Esasen nasıl ki cahil bireylerin oluşturduğu toplumlarda demokrasi oligarşiye gidiyorsa aynı şekilde cahil kimselerle manevi akımlar teokrasiye gider. Türkiye de 2000 li yıllara kadar demokrasi adı altında batı taklitçiligi ve ahlaksızlık özendiriliyordu. Şimdilerde ise yobazlık ve araplaştırma moda oldu. Neden gerçek bir demokrasi olmuyor? Cehalet. Neden gerçek bir manevi yaşam kurulamıyor? Cehalet. 

Evet, ekonominin kötü gidişini iktidara değilde muhalefete bağlayan cehalet türünün nasıl bir düşünememe tarzı/özürü olduğu üniversitelerde araştırma konusu olmuştur. 

Bütün bu kötülüklerin arkasında yine dünyayı sömüren satanik para babalarının kurumlarının/finansmanının olduğu da bilinmelidir. İnsanlık için iyi  birşeyler yapmak isteyen ve yapabilecek yetenekleri olan insanlar parayla olmadı tehditle daha da olmadı öldürülerek, hatta ailecek katledilerek susturulmaktadır.

Orijinal ruhaniyatta maddeyi gereğince kullanmak ve maddeye tapmamak için en temel gereksinimler olumlu ve ön yargısız olmaktır. İyi niyet sahibi olmak gereklidir. Öncelikle kendinize dürüst olmanız gerekir. Yaşamın gerçek gizemlerini araştırmak nefsaniyetle, aşırı nefsani beklentilerle, kibirle, maddi takıntılarla ve şehvetlerle yapılamaz. Dürüstçe sorgulamak ve araştırmak şarttır. Müspet bilimlerde de bu böyledir. Bilim adamının sahtekarı olmaz ama sahtesi olur. İkisi, Maneviyat ve bilim içiçedir. İnsan eğer iyiliğe, doğruluğa inanmıyorsa,  içinde o hisler yoksa nasıl kendinden fedakarlık edip ömrünü bilimsel çalışmalara adayabilir? Örnek Nicola Tesla. 

Maneviyat ve müspet bilim yaşamın içinde var olan iki unsurdur ve birbirini tamamlarlar. Aksi takdirde kişiler ya ateist olur ya da atalarının modası geçmiş, içi boşalmış ve artık gereği kalmamış törelerine sarılır dururlar ve başka türlü düşünenleri de yok etmeye çalışırlar. Ne kendileri yerler ne de bırakırlar başkaları yesin. Bunu menfaat karşılığı yapanlar da vardır.

Bilinçlenmek için herşeyi ve en başta kendinizi, neyi neden yaptığınızı sorgulamanız gerekir. Manevi yol budur çünki manevi yolun temeli bilincin genişleyip yükselmesidir. Aydınlanmasıdır ve bu dinamik bir süreçtir. Ruhsal materyalizm(din, ruhculuk) ise bunun tersini telkin eder. Adeta zorbaca emreder. Bunu, şunu yap herşey tamam olur. İbadet et günahların silinir. Şuna buna inan sorunların çözülür. Su duayı şu kadar oku başın göğe erer gibi safsatalarla sizi araştırıp gerçeklere ulaşmaktan alıkoyar. 

Yine herşey tesadüftür deyip sallamakla bilim olmaz. Bilim elbette dünya işlerinde esastır.  Ancak bilimde de zeka ile birlikte ciddiyet ve doğruluk şarttır. Maneviyat şarttır. Maneviyat ve bilim, din ya da töre adı altında ya da sözde aklı kullanmak/bilim adı altında sunulan bir takım ön yargılar, dayatmalar değildir. Ancak aklı olanın maneviyatı olur aynı şekilde bilimsel düşünebilmek için de sağlam akıl gerekir. 

Açık fikirli olumlu insanlara bu dünyanın çok ihtiyacı var tabi eğer gezegenimizi cin/şehvet çarpmış delilerden kurtarmak istiyorsak...

Yeşua2000 


HAYALET GÖRÜNTÜLER

Hayalet görüntü, hortlak diye geçen varlıklar veya tekin olmayan yerler belirli bir coğrafi konuma ya da kişiye bağlı yarı özerk düşünce formlarıdır.

İnsanlar, belirli bir yere, hatta bir kişiye aşırı derecede güçlü bir duygusal bağlılık taşırken ölürlerse, farkında olmadan arkalarında bir veya daha fazla hayalet görüntü bırakırlar. Bunlar daha sonra, farkındalığı zayıf olan insanlar tarafından algılanır. Alınan izlenim türleri çok çeşitlidir - yalnızca görsel hayaletler değil, aynı zamanda sesler, gıcırdayan döşeme tahtaları, ayak sesleri, kapıya vurma, belirli bir koku, belirli bir duygusal duygu vb. Herhangi bir görünüm, ölümü ile ilgili olarak hayalet görüntü ile sonuçlanan kişiden başka bir kişiye de ait olabilir, çünkü tipik olarak bu hortlaklar, belirli bir kişinin ya da kişilerin bir olayla ilgili en güçlü duygusal bağlarıyla yüklü belirli anıları içerir. 

Bu nedenle, örneğin, kesik başı kollarından birinin altında dolaşan belirli bir kralın görüntüsünün, o kralın ölümü üzerine kendisinin yarattığı herhangi bir "hayalet görüntü" üretmesi pek olası değildir. Çok daha büyük olasılıkla, o kralın kafasını gerçekten kesen kişiden ya da gerçekten o kralın başının kesilmesi olayı ile çok güçlü bir duygusal bağlılığı olan herhangi birinden ya da buna tanık olan ve buna şok olmuş ve travmatize olmuş başka birinden ya da birilerinden de kaynaklanmış olabilir. Bu nedenle de "hayalet görüntü" oluşturulması olayı birden fazla kişinin, hatta bir grup insanın, hatta tüm ordunun sınırlı bir görüntüsünün ortaya çıkmasına da neden olabilir.

Büyü ile uğraşan insanlarda öldüklerinde  insanlara sorun olacak kötü hayaletleri arkalarında bırakırlar hatta bunları kasıtlı da yaratabilirler. Bu görüntüleri belli yerlere ya da insanlara sorun olsun diye sevk edebilirler. Tekin olmayan yerler, evler bunlardır. Duvardan düşen resimler, birden alev alan eşyalar, elektrikli aletlerin sürekli arıza vermesi bunlardandır. Ancak bunları gören biri şizofrende olabilir. Ama buna insan bilincinden etkilenmiş yarı bilinçli astral varlıklar da sebeb oluyor olabilir. Her halükarda kaynak insan zihnidir ve genellikle zayıf farkındalıklı, düşük bilinçli  insanları etkiler. Halk arasında bu varlıklara üç harfli, cin diyenlerde vardır.

Mezarlıklar, orman ve koruluklardaki özel küçük açıklıklar da benzer tezahürler için kullanılabilir ve bu nedenle zayıf topraklanmış(bilinç seviyesi düşük) insanlar için özel bir tehlike arz eder. Bu kişi ya da kişiler için tehlike, hızla geçmek yerine oralarda oyalanırlarsa büyük ölçüde artar.

Yeşua2000 


14 Nisan 2022 Perşembe

ACI GERÇEKLER

 "Astronomi bilimi , Astrolojinin yanılgılarını paramparça etti; ve insanlar, yıldızların insanların ve tabiatın işlerine karışmak yerine kendi işlerine baktıklarını öğrendiler" demiş bir bilen. Çok doğru...

Eski insanlar, majisyenler, dünyayı tek bir merkez olarak kabul ediyorlardı ve diğer bütün cisimlerinde dünya için ve dünya etrafında döndüğü kabul ediliyordu. Bunların hareketlerinden etkilendiğimiz kabul ediliyordu ve böylece bir astrolojik alegori oluşturuldu. Bunlara kişilikler verildi ve ilk tanrılar doğmuş oldu. Herbirinin oynaması gereken kendi rolü olan tanrılar. Sonra bunlarla irtibata geçen insanlar yani rahipler zümresi doğdu ve bu zümre sözde tanrıların yeryüzündeki temsilcileri oldular. Cahil kitlelere bunların gerçek olduğunu kabul ettirdiler. Aslında hepsi kendi kafalarına göre yarattıkları gerçek dışı şeylerdi ve bu işin başındaki rahiplerin kardinalleri de bunu biliyorlardı ancak bu barbar ve çok cahil zümreleri bu şekilde gütmek ve böylece imtiyazlı bir yaşam içinde olmak işlerine geliyordu. Derken sözde kutsal yazılar icat ettiler. Gökten kutsal kitaplar indi. Kral peygamberler türedi ve tüm tanrılar tek bir tanrıya bağlandı. Bu tek bir kralın otoritesini perçinleştirmek adına türetilen şeytanca bir buluştu. Ancak gerçekte inançlarını üzerine inşa ettikleri doğa sistemi bile hatalıydı ama kimin umurunda, önemli olan sömürmekti ve hala da aynı sistem bazı Asya ve Ortadoğu ülkelerinde devam ediyor. Bu manada bilinen ilk din ise Sabizm dir.

Özetle eskiden astroloji olarak adlandırılan dogmalar şimdi din olarak kabul ediliyor. İçine birde şovenist duygular ve gelecekteki ödüller ve cezalar ilave edilmiş durumda. Eskiden Astroloji olarak adlandırılan dinin dogmatik unsuru, şimdi Teoloji olarak biliniyor. Kurumsal dinlerde sosyal düzenlemelerin ağır bastığı görülecektir çünki gelecekle ilgili birşey vermeleri mümkün değildir halbuki yıldızların hareketlerinden etkilenildiği beyan edilmektedir. Zorlama, bir takım benzetme uydurmalar vardır ancak müspet bilim bunları çürütmektedir. 

Hani yağmurun ne zaman yağacağı bilinemezdi,  hani doğacak çocuğun cinsiyeti bilinemezdi???

Hangisi insanlığın bugün ulaştığı yaşam ve devlet biçimlerinden bahsediyor? Hiçbiri. Hangisi evrensel insan hakları beyannamesindan bahsediyor? Hangisi köleliği yasaklıyor? Hiçbirisi. Hangisi kadın ve erkeği eşit hak sahibi yapıyor? Hiçbirisi. Hangisi çocuk psikolojisinden bahsediyor? Hiçbirisi.

Bir kere o insanlarda ne bilimsel düşünce vardı ne de bilim. Nesnelerin iç dinamiklerini, iç işleyişlerini bilmiyorlardı. Herşeyin bir ruhu olduğuna inanıyorlardı. O ruhlarında tek bir ruha bağlı olduğu ve hepsinin onun tarafından emileceği inancı vardı. Belki çok derinden birşeyler sezinlemişlerdi ama veriler yetersizdi. Aslında bunların güdüleri metaryalizmin en ilkel formunu temsil ediyordu diyebiliriz.

Evet, görüldüğü gibi hepsi bize göre ilkel beyinlerin kısmen iyi ama çoğunlukla art niyetli yakıştırmaları ve takıştırmalarıdır. İçlerindeki tek idealist Yeşua'dır ve onunda şimdi sadece adı kullanılıyor. Düzen aynı düzen; düzen sömürü düzeni. Bu yüzden Yeşua bana "Dinlerin tümü politikadır. Hepsini terk edin, uzaklaşın." demişti.

Gerçek yaratan tek kudret ile dinleri karıştırmayalım. Dinlerde tasvir edilen Allah/Tanrı motifi nefsanidir. Gerçek Olanla alakası yoktur. İnsanüstü gücü olan dengesiz bir diktatördür. Tıpkı kendileri gibi. Kişi kendinden bilir derler ya işte tam da o misal. Gerçek yaratıcı Kaynak sevgi ve özgür irade sunar. Sonsuz bir kudret niye zorbalıkla hükmetsin, niye size yalan söylemek hatta kandırmak zorunda kalsın? Niye size rüşvet versin?  Size ihtiyacımı var? Bir kere O bir insan değil. Hatta sizlerin bile aslınız bu bedenler değil. Sizler ruh bilinçlersiniz. Yani ruh bedene girince adı insan olur. Düşünün bir aynaya bakıyorsunuz ve orada görüyorsunuz ki; örneğin sakal traşınız gelmiş. Aynada görünen siz misiniz? Yani aynadaki yansımanızı traş etseniz görüntünüz değişir mi? Hayır. Ancak kendinizi traş ederseniz aynadan yansıyan görüntünüz değişir. Siz ruhunuzsunuz. Bilincinizsiniz. Beden bir kılıf sadece. Geçici bir kılıf.

Evet, bizler bilimin nimetlerinden faydalanan bireyler olarak eskilerin safsatalarını terk edip gezegenimizde daha yüksek seviyelerde ki yaşam şekillerine ulaşabilmeliydik. Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkaları için de istemeyecek asalete ulaşabilmeliydik. Ama yok, ne oluyor? Bunun yerine dinlere bakıp ben böyle Tanrıya inanmam deyip ateist oluyoruz. Dinlerin tanrısına zaten inanmayın. Onu insanlar yaratmış. Siz sizi yaratan Tanrıya inanın daha doğrusu içsel olarak sezin. Hiç mi içinizde ilahi bir nüve kalmadı? Maddeye taparsanız kalmaz.

Yeşua'nın gerçek sözlerini ilk defa okuduğumda içimde bir coşku olmuştu. "İşte benim aradığım Tanrı bu" demiştim. Yeşua'nın anlattığı Tanrıyı sevmiştim. Öz(Spirit) olan Tanrıyı. Sevgi ve incelik olan Tanrıyı. Özgür irade ve sorumluluk veren Tanrıyı çok benimsemiştim ve hala da öyleyim çok şükür.

Yeşua2000 

Not.: "Öz" kelimesi İslam tasavvufunda "Zat" olarak geçer. "Zattan gayri hiçbir şey yoktur" denir.

VESVESE NASIL ÇALIŞIR?

Kötülük edenlere kızıp üzülme, Suç işleyenlere özenme! Çünkü onlar ot gibi hemen solacak, Yeşil bitki gibi kuruyup gidecek. (Mezmur 37: 1-2)

Vesvese sivrisinekler gibidir. İlk saldırıyı fark edemezsiniz. Derinizi deler ve kan akışınızı sağlamak için pıhtılaşmayı önleyici bir kimyasal salgılarlar. Daha sonra siz cildinizdeki tahrişi fark eder ve tokadı yapıştırırsınız ama iş işten geçmiş ve hasar oluşmuştur. Öfke, kızgınlık, hasetlik, kin, zarar verme isteği gibi olumsuz duygularda böyledir. Fark ettirmeden sizin Tanrı ile olan bağınızı keserler. Fark ettiğinizde de genellikle zarar oluşmuştur.

Yeşua2000

13 Nisan 2022 Çarşamba

DENGE UNSURU ÖNEMLİDİR

Dünyasal işlerinizde bilimsel düşünce temel olmalıdır. Bilimsel düşünce zevk ve sefa alemlerinde koşmak değildir. Aileyi bireysellik kılıfıyla bencilliği yayarak yok etmek değildir. Adı üzerinde bilimin her kolunda insanlığın ve çevrenin yararına olacak faydalı katkıları yapabilmektir. Bu da ciddi bir disiplin ve adanmışlık gerektirir. Ahlak ve eğitim gerektirir. Özel hayatlardan dahi bir dereceye kadar fedakarlık gerektirir. Zinayı suç olmaktan çıkarmak,  ilkokul çocuklarına kadar gençleri cinsiyet karmaşasına sürüklemek bilimsel düşüncenin ürünü değildir. Hırsızlık, yalancılık, aşırı tüketim ve doğayı tahrip etmek hiç bilimsel değildir. İlaç sanayinin insanları tedavi etmeden ömür boyu ilaç bağımlısı yapmayı hedef alması hiç bilimsel değildir. Nükleer bomba yapmak değildir. Evet, bilimsel düşünce ve bilimsel hareket yüksek ahlak ister. Erdemli insanlar ister. Belden aşağı vuran maymunlara göre değildir.

Sürekli aklı maddiyata olan, maddi zevkler peşinde koşan insanlar çoktan ruhlarını kaybetmişlerdir. Ruhları tamamen beş duyusunun; gördüklerinin, kokladıklarının, yediklerinin, duyduklarının, dokunduklarının tesirinde çalışan bir makine olmuştur onlar. Bunların yaptıkları bilim, insanın hayrına hizmet edebilir mi? Bunlar zaten gerçek manada bilim yapabilir mi? Elbette hayır. Bilim bunları aşar. 

Herşeyin fazlası fazladır. Bu manada sevginin de fazlası zararlıdır. Örnek olarak milliyetçiliği ele alalım. Aşırıya gidilirse şovenizme kayar,  faşizme kayar, ırkçılığa kayar. Din konusunu ele alalım. Aşırısı zorbalığa gider. Zulme gider. Kan ve gözyaşına gider. Biliminde aşırısı insanların kobay olarak kullanılmasına kadar, hidrojen bombası gibi delilik boyutunda silahların üretimine ve denenmesine kadar gider. DNA si ile oynanmış kanserojen ürünlere gider. Evet herşey gereğince olmalıdır. Bedenin ihtiyaçları da gerektiği kadar karşılanmalıdır. Ruhun ihtiyaçları da. Ruhsalllıkta aşırı beklentiler olursa insan kendisinde kibir oluşturarak diğer insanlara karşı bir üstünlük duygusuna kapılabilir. Görüleceği üzere denge çok önemlidir. Bilimsel yaşam ahlak dışılık olmadığı gibi ruhsal yaşam da dünyadan el etek çekmek, miskince ve sefil bir yaşamla dağlarda, mağaralarda inzivaya çekilmek, eziyet çekmek değildir. Şeyhlik, şıhlık taslayıp teslimiyet adı altında herkesin size kul köle olmasını istemek/sağlamak ise hiç ruhaniyet değildir. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi önce asri olmak lazım. Asri yani adam...

Yeşua2000 

DALGALANMAYIN

Yaşamı veren Özdür. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler Özdendir, yaşamdır. Yuhanna 6:63

Eğer zihninizi beş duyunuzun verileri ile doldurursanız huzur bulamazsınız. Tanrıya odaklanın. Cehalet sizi tanrısal olana yabancılaştırmışsa uyanın ve gerçeğe dönmeye çalışın. Yanlışta ısrar etmek budalılıktır. Ruhsal yolunuzda ilerlerken dalgalanmayın. Sezgilerinizden şüpheniz olmasın. Sezgilerinize güvenin ve korkularınızı yenin. İçinize ilk gelen sezgi genellikle doğrudur. Sonra vesvese devreye girer. Tanrıya, bedeninizde ne olduğunuzdan değil, özünüzle ne olduğunuzdan yola çıkarak tapın. Ruhunuz özünüzle bir olduğunda, paydaş olduğunda bunu yapabilirsiniz. Çünki o zaman "siz" ortadan kalkarsanız. Sadece Tanrı kalır. İçinize baktığınızda "Ben yokum Tanrı var" demenin anlamı budur. Benliğin ortadan kalkması, ancak bunu her ruh kaldıramıyor maalesef çünki Tanrıya sevgileri yetersiz. En üst seviyelere kadar çıkıp oradan, bu teslimiyeti gösteremedikleri için geri düşüyorlar. Yazık oluyor ama kendi seçimleri.

Yeşua2000

TANRIYA VERDİĞİMİZ SÖZLERİ TUTMUYORUZ

Ruhtaki özellikler: Zihin/bilinç, istek/duygu, özgür iradedir.

Özün özellikleri: Vicdan, sezgi, Tanrıyla paydaşlık(Tanrıya tapınmakla eş anlamlıdır).

Öz ve ruh iç içedir ancak birbirinden ayrı iki şeydir. Bizler Tanrıyı özümüzle ve ruhumuzla sevmeliyiz. Bizler Özün, Öz Tanrıdır,  içimizdeki uzantısı olan özümüze göre yaşamalıyız. Bizim özümüz biyolojik bedeni direk yönlendirmeye geçmez. Bunu sağlayan ruhtur. Yöneten ruhtur yani biziz. Ruh ya Özün telkinlerine göre yaşar ya da bedenin telkinlerine. Özgür irade burada devreye girer. Vicdan devre dışı ise maddi hazların kontrolüne girer. Kısaca Öze göre yaşarsa ebedi yaşama, bedene göre yaşarsa ikinci ölüme gider. 

Beden telkinlerine göre yaşayan ruhlara göre özün telkinleri aptalcadır çünki onlar özün işlerini ayırt etmeyi bilmezler.Tanrıyı bilme kabiliyeti verilen kısmımız özümüzdür. Bu kabiliyeti körelmiş insanlar manevi anlamda ölüdürler çünki ruh Tanrı ile irtibatı sağlayan kısımla irtibatını kesmiştir. 

Özümüz ruhumuz gibi duygularımızdan etkilenmez. Sesiz ve sakindir. Kesin bilir. Bilişim kendindendir. Anında fısıldar. Tekrarlamaz.

Ruhumuz fizik dünya ile beden olmadan irtibata geçemez. Beş duyunun verilerine ihtiyaç vardır. Ruhumuz yani gelişmekte olan ve biz olan tarafımız zihin/bilinç, istek/duygular ve özgür iradeden oluşan üçlü yapımızın yöneticisi ruhumuzdur. Fakat insandaki Tanrı nizamı öz, ruh, beden sırasıyladır. Tanrının iradesi bu yöndedir. Bu sıralamanın önemini anlamak zor değildir. Eğer ruhumuz özümüzle bir yoldaşlığı/birliği tercih ederse bedenin ölümünü takiben Tanrının Krallığına gider yok eğer bedenimizle bir yoldaşlığı tercih ederse, bedenin kullanma süresi bitince onunla birlikte toprağa karışır. Ruhun doğum yoluyla bir çok kereler dünyaya gelip gittiğini biliyoruz ama buradaki haklar sınırlı sayıdadır ayrıca biz şu anda hasat dönemindeyiz yani insanlar son haklarını kullanıyorlar.

Netice olarak Tanrının Özünden olan özümüze tabi olarak yaşarsak doğru yolu seçmiş oluruz. Tanrıyı tecrübe etmiş oluruz. Bizler zaten Tanrıylayız ancak bunun farkında değiliz. Bu dünyada yaşarken bu gerçeğe uyanıp özümüze tabi olamazsak bilmediğimiz kadim bir zamanda sapmış olduğumuz bencillik yolu, ruhumuzun yok edilip(kendini bilme özelliğinin silinmesi) maddi enerjilere karıştırılmasına neden olacaktır. Bu yüzden uyanış için hergün Tanrıya dua edelim. Ayrıca eğer ruhumuz özümüzle olan irtibatını keserse Özden özümüze gelen enerjileri kendimiz alamadığımız gibi çevremize de yayamayız. Özümüzde hep sevgi, coşku ve huzur hakimdir ama eğer ruhumuz özümüzle arasındaki vanayı kapatmışsa bizde, kişiliğimiz olan ruhumuzda; stres, acı duygular ve kızgınlık hali hakim olur.

İnsanın bir görevi de Tanrıdan gelen saf enerjileri alıp kendisinden tabiata ve çevresine doğru aldığı gibi saf olarak yaymasıdır. Bu şekilde çevremizdeki diğer canlılara da olumlu katkı yaparız. Böylece tanrısal gerçeklik geçici olan fiziksel gerçekliğe de nüfus eder ve tanrısal döngü tamamlanır. Yaşam olumlu yönde gelişir. Tanrısal güzellikler fiziksel ortamda da gerçekleşir.

Bizler hepimiz doğmadan önce, öte alemde Tanrıya böyle yapacağımıza dair sözler verdik. Buna karşılık Oda bize söz verdi. O sözünü hala tutuyor ya bizler?!...

Yeşua2000 

ÖZLE İLGİLİ KADİM BEYANLAR

"Özün Kendisi bizim özümüzle tanıklık eder" (Rom. 8:16).

"Ama Tanrıya bağlanan tek özdür" (1 Kor. 6:17).

"Çünkü seni yeniden korkuya sürükleyen bir kölelik özü almadın" (Rom. 8:15).

"Özün Kendisi bizim özümüzle Tanrının çocukları olduğumuza tanıklık eder" (Rom. 8:16).

"Çünkü ben,...özde mevcut, bunu yapanı sanki oradaymış gibi yargıladım" (1 Kor. 5:3).

"Özümde huzur yoktu" (2 Kor. 2:13).

"Çünkü Tanrı bize korkaklık özü vermedi" (2 Tim. 1:7).

"Ve özüm, Kurtarıcım Tanrı ile coştu" (Luka 1:47).

"Gerçekten tapınanlar Tanrıya özde ve doğrulukta tapınacaklar" (Yuhanna 4:23).

"Çünkü özümde hizmet ettiğim Tanrı şahidimdir" (Rom. 1:9).

Yeşua2000 

2019 DA DOĞANIN KİLİTLERİ AÇILDI

2019 yılı sonuna doğru Yeşua Mesih ruh olarak Tanrının emri ile yeryüzüne indi ve yine Tanrının emriyle doğanın kilitlerini açtı. Bu şu demektir; artık doğal felaketlerin ertelenmesi/geciktirilmesi olmayacak ve doğa insanın kendisine verdiği tüm zararların karşılığını, insana hızlı bir şekilde geri iade edecektir. Yani kendini temizlerken bu insan neslinin gözünün yaşına bakmayacaktır.

Küresel ısınma sürecinin olumsuz etkileri bir kar topunun tepeden aşağıya yuvarlanırken büyüyerek hızlanması misali oluşmaktadır. Öyleki tüm bilimsel tahminlerin hiçbiri tutmamakta ve hızlanma ve yarattığı tahtibat çok fazla bir şekilde artarak gerçekleşmektedir.  

Tanrının da dünyayı çoktan terk ettiğini kardeşim 2019 da bildirmişti zaten. Bu arada nükleer savaş da olur mu? Birçok ülkede bu bombalar çok sayıda var ama bu barbar insan neslinin kötülükte nereye kadar gideceğini kestirmekte çok zor.

Ben burada, bana bildirildiği üzere, tanık olarak bulunuyorum ilaveten verilen bilgileri yayınlıyorum ancak bu durum bana bir nevi dokunulmazlık zırhı vermiyor. Herkes ne çekecekse bende o kadarını çekeceğim. Lütfen şunu unutmayın, görevli olmak üstün insan olmak, üstün güçlere sahip olmak, imtiyazlı olmak demek değildir. Görevi gereği kişiye bir şekilde bu görevini yapabilmesi için bir koruma verilebilir, tıpkı bana ikinci bir şans verilmesi gibi  ancak bu durum kişiye özel değil duruma özeldir.  Kimseye nedensiz verilen bir öncelik, bir iltimas veya imtiyaz yoktur. Zaten kişisel beklentiler nefsaniyettir. Bencilliktir ve hala "ben" diyen biri de görevli olamaz/yapılmaz. Ona görev verilmez.

Herşey Tanrı içindir. Sadece Tanrı için çünki onunla bir olma bilinci bunu gerektirir. Görevlilerin baş özellikleri çok yüksek bir bilinç sahibi olmaları, sıfır nefsaniyetli olmaları ve çok geniş sabırlarıdır. Bu da gerçekten tam bir Tanrı sevgisini, gerçek bir Tanrı inancını gerektirir. 

Önümüzdeki günlerde fırtınalar, doğal felaketler,  çatışmalar daha da şiddetli olacak. Yaşam şartlarının zorlukları kartopu gibi yuvarlandıkça büyüyecek, büyüdükçe hızlanacak, hızlandıkca daha büyüyecek ve herşey, yaşamak gitgide zorlaşacaktır. Bunlarda bana bildirilenlerdir. Sizlere tavsiyem ruhlarınızı kurtarın. Ruhlarınıza zaaf, olumsuz duygular yüklemeyin. Bireyler olarak yapabileceklerinizi sevgiyle yapın, günlük işlerize devam edin, sevdiklerinizle daha çok vakit geçirin ve gerisini Tanrıya bırakın.

Allah yardımcımız olsun.

Yeşua2000 

12 Nisan 2022 Salı

İNSANIN NİHAİ HEDEFİ

Bedeni öldüren ama ruhu öldüremeyenlerden korkmayın. Bilakis, cehennemde her ikisinide, hem ruhu hem de bedeni yok edebilecek Olandan korkun. (Mat. 10:28)

Özümüz(spirit) aracılığıyla, Tanrının bilincindeyiz. Ruhumuzla(soul) kendimizin bilincindeyiz. Vücudumuz ve duyularımız aracılığıyla çevremizdeki dünyayla ilişki kurarız. Şimdi, insanın ruhu özü ile bir olduğunda, tümüyle özü yansıtan bir duruma girdiğinde yanan bir kandil olur. İlahi bir kıvılcım olur. O zamana kadar karanlık olan ve Tanrıya yabancılaşmış olan insanın içsel doğası aydınlanır. İnsanın kimliği olan ruhu içindeki Tanrısal özle birleşmiştir ve tamamen Kutsal Ruh(insanı kamil, arif) olmuştur. İnsanın nihai hedefi budur. Bunun başaramayan ruhlar ise sonunda yok olur. Var olduğu beyan edilen/sanılan sonsuz nefsani cennetlerde ki amaçsız geçirilen tıkınmalar,  sefahatler veya sonsuz işkence yeri cehennemlerdeki acılar, çaresizlikler ve umutsuzluklar sadece aslı olmayan geçici sanılardır. Aynen meşhur Alamut kale komutanı Hassan Sabah'ın beynini yıkamak için yetiştirdiği suikastçı adaylarına sergilediği gösteriler gibi. Buna karşın Yeşua'nın bana bildirdiğine göre "yok ol" emrine muhatap olma ihtimali olan bir ruhun öte alemde duyduğu çaresizlik duygusunun ve ıstırabın ne maddi ne de manevi boyutta bir benzeri yokmuş.

Yeşua2000 

TANRISAL ÖZÜMÜZ

Ama içtenlikle tapınanların Tanrıya özde(spirit) ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir. Tanrı da kendisine böyle tapınanları arıyor. (Yuhanna 4:23)

Sadece öz, Tanrı ile ilişki kurabilir. Sadece öz, Tanrıya ibadet edebilir. Yalnızca özün Tanrıya hizmet edebileceğini (Rom. 1:9; 7:6; 12:11), yalnızca özün Tanrıyı bilebileceğini (1 Kor. 2:9-12), yalnızca özün Tanrıya tapınabileceğini görüyoruz. Öz kimdir (Yuhanna 4:23-24; Phil. 3:3) ve yalnızca öz, Öz olan Tanrıdan vahiy alabilir. (Vahiy 1:10; 1 Kor. 2:10)

Öz olmadan yaşam olmaz. Öz Tanrının doğumumuzu takiben içimize üflediği yaşam nefesidir. Yaşam enerjisidir. Bebek aldığı ilk nefesle ağlar. Bebek o safhaya kadar annenin bedeninin bir parçası iken o andan itibaren bağımsız bir varlık, İnsan olur. 

Tanrıya inananlar şunu bilmelidirler ki içlerindeki öz onların bu inancının kaynağıdır. Tanrıya tapınmayı yapan kısmımız özümüzdür. İnsandaki öz Tanrının Özünden bir zerredir ve insan günaha kaydıkça susar ve insanla alış verişi keser. İnsan ile Tanrı arasındaki ilham, içe doğuş şeklindeki tüm konuşmaları özümüz vasıtasıyla yaparız. Eğer özümüzü bilmezsek Tanrı ile bir birlikteliğimiz olamaz ve o zaman sadece tekamül etmekte olan ruhumuzun bilinç seviyesine paralel olan duygu ve düşüncelerimiz yönünde yol almak zorunda kalırız. Özümüzdeki vicdan dediğimiz işlev doğru yanlış ayrımını tavizsiz ve tam doğru ve anında yapan tanrısal parçamız, devre dışı kalır.

Vicdanımız, zihinden etkilenmeden anında doğru yanlış ayrımı yapan kısım ki bu öze aittir, günahlarımızla kapandığında tanrısal/evrensel boyuta ulaşamayız. Özümüzün yaşam/canlılık verme dışında üç işlevi/özelliği vardır. Vicdan, ilham ve Tanrıya tapmak.

Vicdan kendinden bilir, bilgilerle hareket eden zihnimiz ise anlamaya çalışır. İçe doğuş şeklinde alınan vicdani doğrular aynı şekilde bizim Tanrıya inanmamızı ve tapmamızı sağlayan ilhamlardır. Vicdan dış faktörlerden hiç etkilenmez. Bu üç adet öze ait özellik insanlar günaha kaydıkça zayıflar ve bir yerden sonra da kaybolur.

İnsan Tanrıya özüyle yakarır. Zihinle veya psikolojik duygularla yapılan dualar etkili olmaz. Papağan gibi ezbere ağızdan bağıra çağıra tekrarlanan dilekler ise tam bir beyhudeliktir.

Mantıkla, bilimle, umutlarla veya tahminlerle Tanrıyı anlayamayayız. Mutlaka özümüz vasıtasıyla ilham şeklinde bu bilgileri almamız gerekir.

Evet, insanların boğazlarına kadar nefsaniyete batmış oldukları düşünülürse çoğunun özünün faal olmadığını ön görebiliriz. Yani çoğumuz Tanrıyla olan irtibatını kesmiş gibi görünüyor. Bu, insanın artık bir öze sahip olmadığı anlamına gelmez, ancak özün yüksek konumunu ruha teslim ettiği anlamına gelir. İnsanın özü, idealler, arzular ve duyular biçimindeki dışsal insandan, yani ruhtan ve bedenden gelen dürtüye itaat ettiğinde, sonuç onun Tanrı ile olan paydaşlığını kaybetmesidir. Bu ikinci ölümdür.

Suçlar ve günahlarla ölü olanlar, bedenin ve düşüncelerin arzularını yerine getirenlerdir. (Ef. 2:1, 3).

Yeşua2000

11 Nisan 2022 Pazartesi

ATLAR SUSAMAMIŞLARSA SU İÇİRTEMEZSİNİZ

Yeşua'nın dediği gibi: "Sadece yanlış davranışlardan kaçınmak yeterli değildir. İnsan bu davranışlarının köklerine inmeli ve kalbinde nefsani tutkuların yerleşmesine hiç bir zaman izin vermemelidir. En başta düşünceler temiz kalmalıdır." 

Bu dünyada yaşarken düşünceleri tamamen kontrol edebilmek mümkün değildir ancak olumsuz olanların size hakim olmasına ve eyleme geçmesine izin vermeyin. Bu yeterlidir. Bozuk kişilerden uzak durun. Bu kişiler sizden genellikle nefret ederler çünki siz onların bozukluklarını kendi olumlu davranışlarınızla onlara hatırlatıyorsunuzdur. Herkes gerçeğe uyanacak diye bir şartta yoktur zaten. İlahi alem için sıra dışı ruhlar önemlidir. Olumlu anlamda tabi. Aykırı, zehirli sıradışılardan bahsetmiyoruz.

Zehirli insanlar; narsistler, psikopatlar, sosyopatlar ilişkilerinde hep karşısındakileri suistimal edici, sömürücü, küçük düşürücü ve incitici davranışlar sergilerler. Bunlar en yakın aile üyelerinizden biri de olabilir. Çok sayıda, muhataplarına karşı, gerçekleri çarpıtma ve sorumluluğu almama şeklinde ve suçu size atma şeklinde şaşırtma ve oyalama taktikleri kullanırlar. Bu taktikleri narsist olmayanlarda kullanabilir tabi ancak bu durum narsistlerde iflah olmaz klinik vakalar durumundadır. Onların tedavi ile düzeltilmeleri de mümkün değildir. Onlarla hiç uğraşmayın ve onlara tepki bile vermeden yanlarından uzaklaşın. Yalan, iftira ve iki yüzlülük onların patolojik gerçekleri olmuştur. Duygularınız üzerinde ne kadar etkili olurlarsa, bu hasta bedbahtlar, sizin kendinize olan güveninizi ve gerçeklik duygunuzu o derece zayıflatırlar. En basitinden çocukların birbirine isim takması dahi kişinin orada kabul edilmediğinin göstergesidir. Uzun zaman "şişko" diye çağrılan birisi zayıflasa bile kendini hala şişman sanabilir çünki kendine ait gerçeklik duygusu bozulmuştur. Eğer ebeveynler çocuklarını diğer çocuklardan üstün olduğu şeklinde telkinlerle büyütürlerse bu çocuklar geleceğin narsist büyükleri olur. Egoistliğin bu derece, paraya hakim güçlerce kasıtlı zihin yönledirmeleri ile, ön plana çıkarıldığı zamanımızda da bu tip hastalıklar çok fazlalaşmıştır maalesef.

Manevi rehberler artık çağıranlara bile görünmemektedirler. Onlar biliyorlar ki zaman tükenmiştir. Çağıranlar iyi niyetli değildir. Kişisel güç peşindedirler. Bu nedenle irtibatta olanlar büyük oranda olumsuz bedensiz varlıklarladır. İnsanların enerjilerini emen karanlık enerjiler. Herkes yaydığı titreşimi neyse onu çeker kendine. Neşrettiğiniz yayın neyse muhatabınız o yayının meraklıları olur. Dünya gezegeni o kadar tahrip edilmiştir ki artık geri dönüşsüz bir kendini temizleme hareketine başlamıştır. Bu kadar barbarlık neden olmuştur ve halen de olmaktadır anlamsız gerçekten. Sanki bu gezegen bir hapishane ve buraya ağır suçlardan sabıkalı ruhlar yollanıyor. Allahın adı bile kişilerin kötü emellerine arsızca alet ediliyor. En kutsal kabul edilen yerler menfaat için fitne yuvaları haline getirilmiş durumda. Ancak unutmasınlar "Tanrı adına, Allah adına" diye söyledikleri her söz ve her hükümle kendilerini bağlıyorlar. Kaynar su meraklıları kaynar su içmeye kendilerini mahkum ettiklerinin farkında değiller. Özü Tanrı ile mutlu olan, Allah ile coşan ve ruhu ile Tanrıyı ifade edenler yok. Sözde zikir çekip kendinden geçenler aşırı zikrin, hissetmeden bir nevi sarhoş gibi yapılan fazla tekrarlarının kendilerine iyilik değil felaket getirdiğinin farkında bile değiller. Din tüccarlarının ve din istirmarcısı siyasilerin ise ruhları çoktan insanları Allah adına mahkum ettikleri cehennemlerde yürüyor. Hayal ettikleri nefsaniyet kokan cennetlerinin Tanrıya küfür olduğunun farkında bile değiller. 

Evet, bir bilenin söylediği gibi: "Atları zorlayarak su kenarına götürebilirsiniz ancak onlara zorla su içirtemezsiniz. Su içmelerini istiyorsanız susamış atları seçin." 

Eğer sizler insanlara birşeyler verebilmek istiyorsanız mutlaka vermek istediğiniz her ne ise buna susamış olanları seçin. Daha doğrusu onların size gelmelerini bekleyin. Tohumlarınızı geçtiğiniz yollara serpin ama kim yiyor, ne oluyor diye dönüp bakmayın. Onların seviyesine hiç inmeyin. Layık olmayana birşeyler vermek kötülüktür. Bu onun kötülüğünü daha da derinleştirir. Tanımadığınız kimseler için iyilik dilemeyin çünki iyilik dilediğiniz insana manevi alemde kefil olmuş olursunuz. Sadece genel olarak "Allah ıslah etsin" diyebilirsiniz. Sadece iyi tanıdığınız ve gerçekten elde olmayan sebeplerden ihtiyaç içinde olduğundan emin olduğunuz kimselere, gücünüz yetiyorsa, ihtiyaçları kadar destek olun ve karşılık beklemeyin.

Yeşua2000 

 

10 Nisan 2022 Pazar

BEN VE BİZ

 "Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha ağır olacaktır.” 

Bunun dışında ruhunu Tanrıya yaklaştırmış bireyler bireysel gelişmenin son safhalarındadır. Bu insanlar bireyselliklerini sevgi vasıtasıyla Tanrıyla birleşmek için terk ederler. Bu terk etme fiili bu seviyedeki ruhlar için doğaldır. Tanrıyı o derece seviyorlardır. Dışarıdan bu durum kendi varlığına son vermek, kendini yok etmek gibi görünse de aslında o ruhlar görev aldıklarında tekrar bireyselliklerine dönüp görev için bütünden -Kutsal Ruhlar Konseyinden-  ayrılabilirler. Yani esasta bireysellik kaybolmaz. Bu noktadaki karar sadece delicesine bir sevgi ile verilebilir ve her ruh bu kararı veremez. Dalgalanır ve o noktadan geri düşer. Bazı dünyasal takıntıları ağır basmıştır. 

Bu ruhlar için cinsiyet yoktur. Benimsenmiş kişilikler vardır. Din, ırk ve yaş da yoktur. Tüm bu unsurlar geçirmeleri gereken sınavlar için birer eprövdü sadece. Artık onlar Tanrıya yükselmiş, herşeyin Kaynağına girmiş, tam gelişmiş bilinçlerdir. Sadece bilinç. 

Bu nedenle sevgi tüm ruhunuzla olmalıdır. Saf olmalıdır. İçinizde "ego, ben" olmamalıdır. "Ben" dediğiniz anda kaybedersiniz. Kutsal Ruhlar bizlerle konuşurken "biz" derler.

Yeşua2000 

ÖZ, RUH VE BEDEN(SPIRIT, SOUL AND BODY)

"Ve tüm dünyayı kazanıp kendi ruhunu kaybedersen ne fayda sağlarsın? Ruhundan daha değerli bir şey var mı?" (Matta 16:26)

"Bir insanın tüm dünyayı kazanmasına rağmen ruhunu kaybetmesi(benliğini feda etmesi) ne işe yarar?" (Luka 9:25)

"Ruhum Tanrıyı ifade eder ve özüm Tanrı ile mutlu olur." (Luka 1:46-47)

İnsan karışık bir yapıdır. Her birimiz farklı geçmişlerden geliyoruz. Bu bakımdan her birimiz eşsiz bir kişiliğiz. Ancak Tanrının bizi nasıl yaratmış olduğu açısından bakılırsa da hepimiz aynıyız. Öz(ışık, enerji, bilgi, Tanrı bilinci), ruh(kişilik, kimlik, bireysel bilinç) ve biyolojik beden(duyular ve dünyasal bilinç).

Tanrı Öz(Spitit) olarak bize verdiği öz de(spirit) ikamet eder. Ruhta(soul) biz ikamet ederiz. Biyolojik bedende duyularımız ikamet eder. Bizdeki özün sahibi olarak Tanrı bu öz ile ve yeniden bedenleşme süreçleri ile bizleri saflaştırır. (John 3: 5-6); Yaşamı veren Olarak Özünü bizdeki özlerine yayar ki ruhlarımızı(souls) beslesin ve geliştirip dönüştürsün. (Rom 12:2-2  Cor. 3:18); biyolojik bedenlerimize ruhumuz vasıtasıyla can verir ve yaşamını idame ettirmesi için bilgiler aktarılır. (Rom. 8:11, 13) ve yaşam gücüyle ile bedenlerimizi başkalaştırır, şeklini değiştirir. (Phil. 3:21)




İnsan üçlü bir yapıdan oluşur.  Öz(spirit, enerji, bilgi, ışık),  bireysel bilinç(ruh, benlik, kimlik, soul) ve biyolojik beden vardır. Hepsi bir harman halinde iç içedir. Biyolojik beden en dış parçamızdır. Dünyasal bilince haiz olan en dış organımızdır. Bununla bizler dış dünya ile temas kurarız. Biyolojik beden ruhu içinde barındırır ve ruhta özü içinde barındıran vasıtadır.

Merkezde öz vardır. Özümüz Işıktır. Can veren Kutsal Alev'in zerresidir. İçinde bilgi taşıyan enerjidir. İşlevi Tanrı ile irtibat ve Tanrıdan enerji/bilgi almaktır. Öz ne ise odur. Değişmez, gelişmez. Tanrının içimize bıraktığı nüvedir. Biyolojik bedenimizdeki yaşamsal işlevlerin yapılması bilgisini hücrelere o aktarır. Maddeye yaşam veren ve bu yaşamı devam ettiren kısımdır. Tüm bedenimize ve ruhumuza(bilincimize) yaşam verir. Özün etrafında ruhumuz vardır. Ruhumuz bilincimizdir. Bilinç bizim kimliğimizdir. Farkındalığımızdır. Gelişen ve şekillenen tarafımızdır.Tanrıyı yeryüzünde bu kimliğimizle ifade ederiz. Ruh Onun varlığının yeryüzünde belli olmasını sağlar. Onu bir nevi görünür hale getirir. Getirebilirse getirir.

Tanrıya olan bağlılığımızı ve sevgimizi de öz ile belirtiriz.Tanrıya inanmayanlar da bu kısım kullanılmamaktadır. Daha doğrusu Tanrıya inanmak için, Tanrının yolunda yürüyor olmak için bu kısmın kullanılıyor olması gerekir. Bu gezegende sadece insanda bu kısım vardır. Diğer varlıklarda, hayvan ve bitkilerde bu Tanrıyı bilme yetenekleri yoktur. 

..........

"Soru: Hayvanlar tekamül eder mi?

Yeşua: Her varlık kendince tekamül eder. Hayvanların kendilerince farklı karekterleri olması bunu göstermiyor mu? Hayvanlar cinsleri itibarı ile tekamül eder. (Bazı hayvan cinsleri tekamül açısından daha ileridedir). Bazıları da toprağa karışır. Hayvan tekamül ederek insan olmaz. Cinsi değişir sadece.

Soru: Hayvanlarda canlılığı ne sağlıyor?

Yeşua: Tanrı enerjisini herşeye karşılıksız verir. Onlarda da bir öz nüve olarak vardır.

Yeşua, 10.4.2022"

.........


Biz  insanlar maddi alemde yaşarken ruhsal alemle, Tanrıyla olan temasımızı bu en içteki kısmımızla(öz) yaparız. 

Ruh biziz. Kendinin farkında olma yeteneğine sahip özümüzle bedenimiz arasındaki aracıdır. Kişilik sahibi olmamızı sağlar. Ruhumuzla düşünür, sebeb sonuç ilişkisi kurar, hatırlar ve merak ederiz. Sevgi  üzüntü, kızgınlık, rahatlama ve şefkat gibi duyguları duyarız. Çözüm buluruz, seçeriz ve karar veririz. Ruhumuz psikolojik yanımızdır.

Bizler kendi egosal benliklerimiz içinde yaşamayı bırakıp içimizdeki Tanrısal Benlik ile yaşamayı seçmeliyiz. Yüzümüzü Tanrıya, Işığa dönmeliyiz. Bunu dilemeliyiz. Ruhumuzun içimizdeki tanrısal özle dolması için gayret sarfetmeliyiz. Ay gibi yansıyan olmaktan çıkıp güneş gibi yansıtan olmalıyız. Bunun için her gün belli bir süreyi Tanrıya ayırmalı, Onu yüceltmeli ve Ondan enerji çekmeliyiz. Bunu yapmazsak sonuçta ruhumuz zayıflar. Tanrıyla ne kadar çok zaman geçirirsek O, o kadar çok düşüncelerimizin, duygularımızın ve niyetlerimizin kaynağı olur. Bu durumda da  Tanrıyı o kadar çok etrafımızda ifade etmiş ve çevremize göstermiş oluruz. Aksi durumda dünyasal takıntılar peşinde koşarsak ben merkezli, egoist bir varlık oluruz ve Tanrı bizim vasıtamızla kendini ifade etmez. Kimliğimiz bencil bir yapıya dönüşür. Bencilleşip şeytanı ifade eden olur. Özümüzle bağımız büyuk ölçüde kesilir. Bu seçim ancak dünya da yaşarken yapılabilir, bu nedenle insanın henüz fiziksel alemde yaşarken bu gerçeğe uyanması şarttır. Bu uyanış sadece dünya da bedenliyken gerçekleşebilir. Bir kere vefat ettiniz mi ruhunuz yani kimliğiniz/kişiliğiniz ölüm anında neyse artık öte tarafta da o olur. Öylece kalır. O noktadan sonra ruhu geliştiremezsiniz. Bu yüzden ölüme yakın son dakikalarınızda içinde bulunduğunuz ruh haliniz çok önemlidir. Sadece Tanrıya odaklanın.

En dışta ise maddi bedenimiz vardır. Biyolojik yapımız olan bedenimiz beş duyumuzun kaynağıdır.( koku almak, duymak, görmek, tat almak ve dokunmak). Fiziksel dünya ile irtibatımızı bu duyularımızla sağlarız. Bu beden olmadan öz ve ruh bir arada bir bütün halinde bulunamaz. Neticede ruhumuz kendini geliştiremez. Ölüm dediğimiz hadise ile biyolojik beden ölür. Öz ve ruh bedenden ayrılır. Kimliğimiz Tanrı ile bir olamamışsa astral alemin sanal dünyasında kendimizin ve diğer insanların yarattığı sahte eprövlerle ve onların kontrolünde yaşamaya devam eder. Cennet ve cehennem sanı olarak oradadır. Oradaki bir takım sanal varlıklarının kontrolüne girilir ve bu durum reenkarnasyon denen yeniden maddi dünyada bedenleşme döngüsünü yaratır. Kimlikte olumsuzluk çoksa ruhta bozuşma olur ve geri  gider hatta tamamen kişiliğini, ruhsal hafızasını kaybedip yok olabilir. Daha doğrusu yok edilir. - İkinci ölüm- .

Ruhumuz, biyolojik beden içinde ve tamamen onun her zerresiyle harmanlanmış olan ve hatta onu da aşıp çevremizde bir etki yaratan kimliğimiz/bilincimiz, bizim gelişmekte olan bireysel varlığımızdır. Yaratılış amacı, bulunduğu ortamlarda Tanrıyı kendi kabiliyetleri oranında tezahür ettirmektir. Ruhumuzun bu etki alanına aura deriz. Katmanlar halinde gözükür ama değildir. Bu katmanlı görüntü çok hızlı bir nabız atışı şeklinde tezahür eden ruhsal titreşimlerin verdiği bir görüntüdür. Çıplak gözle görülemez. Bedenimizin dışına yaydığınız titreşimler havadaki su molekülleri vasıtasıyla etrafimıza taşınır. Bu alan kişiden kişiye farklıdır. Bedenimizdeki çoğunluğu tuzlu su olan hücresel sıvılar bu titreşimi, beden dışına da, diğer canlılar ve doğa üzerinde etkili olacak şekilde yaymaktadır. İlk tanıştığımız kimselerde olumlu ya da olumsuz duyguyu bırakan etkiler bu titreşimlerdir. Bu alanın manyetik alandan farkı zıtların birbirini çekmesi olarak değil benzerlerin benzerlerini çekmesi şeklinde olmasıdır. Bu alan duygusal bağların kurulduğu kısımdır. 

Önemli olan bilincinizin saflaştırılmasıdır. Bunun için uğraşın. Burada güç sizin elinizdedir. Hiç başkalarının peşinde koşup beyhude arayışlara girmeyin. Herşey sizin içinizdedir. Ancak "siz", kendinizi kurtarabilirsiniz. Aklınızı başkalarına kesinlikle teslim etmeyin. Dünyadaki bir çok din, metafizik veya ruhsal inançlar ve felsefi ideolojiler astral alem oluşumlarının içimize yerleşmiş parazit etkileridir. Bunlardan tamamen sıyrılıp, başınızdan def edip ruhunuzu özgürleştirmeden de bu saflaşmak ve Tanrıya dönmek hareketini başlatamazsınız. Ruhunuz saflaştıkca titreşimleri yükselecek ve bir noktadan sonra da astral oluşumlar -bunlar tüm insanların ben merkezli düşüncelerinden oluşmuş ve aslında bir gerçekliği olmayan ancak yaşayan insanlardan beslenerek büyüyen sanal planlardır- bu sülüklerin bırakın size yapışmalarını, size yaklaşmaları bile mümkün olmayacaktır. Siz 1000 watt iken 50 wattlık bir enerji size yaklaşabilir mi? Elbette hayır çünki onu yakarsınız.

Son olarak beden, ruh ve öz olmak üzere üç parçaya sahip olmamız bir nimettir. Beden fiziksel fonksiyonlarımız ve beş duyumuz, ruhumuz duygularımız ve Tanrıyı yüceltme fonksiyonumuz ve öz ise Tanrı ile olan daha derin bağlantımızdır. Bedenliyken ruhumuzu tamamen özümüzle bir etmek hedefimizdir. Beden öldükten sonra bu yapılamaz. Ruh bedenin ürettiği enerji ile bunu yapabilir ancak. Ruh ya Tanrının saf enerjisi ile doldurulur ve astral alemin reenkarnasyon çarkından çıkarak görevli ışık varlık olur yada ego(dünyasal takıntı) ile doldurulup uzun ve ızdıraplı bir sürecin belki de yok oluşa gidecek karanlık yoluna girer. Seçim sizin.

Yeşua2000 


9 Nisan 2022 Cumartesi

LEAVE PASSION BEHIND

"What comes out of a person is what defiles him. For from within, out of the heart of man, come evil thoughts, sexual immorality, theft, murder, adultery, coveting, wickedness, deceit, sensuality, envy, slander, pride, foolishness." 7:20-22 ESV

“No one can serve two masters. Either you will hate the one and love the other, or you will be devoted to the one and despise the other.” (Matthew 6:24)

“But like a woman faithless to her lover, even so have you been faithless to Me.” (Jeremiah 3:20)

Unfaithfulness to God really has to do with having an excessive fondness for things of the world. In the Bible it is compared to the unfaithfulness of one’s spouse. Purify your hearts. It’s important as believers that we leave the worldly passions behind us. No turning back.

Yeshua2000 

7 Nisan 2022 Perşembe

MESSAGES FROM YESHUA

Do not be absent in existance but, be present in existance(spirit). Those who can exist in the realm of existence(spirit) are the ones who deserve the eternal life. In societies, there are many who are lacking in assets(absent in spirit). Don't be on the side of the crowd. Try to be the ones with assets(be prent in spirit).

Do not be afraid to be alone, to speak the truth. Be afraid of staying in the heart of the earth, in darkness and nightmares. If you click your ears to the facts today, the truth will not hear you in the next world. You cannot wake up from the nightmares of pain and horror that you see beyond death, as you did while you were dreaming nightmares in the world. There you will squirm in despair and anguish unless the Holy officials wake you up.

Therefore, it is imperative that you awaken to the reality of our existence while you are in the world. The trueness may be different according to everyone's point of view and the situation they are in, but the reality is one, claiming the opposite shows that you have not awakened to the one reality yet.

Yeshua.

IMMORAL PEOPLE

Showing immoral people as moral corrupts the morality of society. And vices, after all, subconsciously want everyone to be like them. Because, to be free in their immoral private lives do not make them happy in the long run. Even if the good do not interfere with their misrable lives directly, shall be always a mirror reflecting that they are immoral and therefore honest people must be eliminated. The immoral people cannot bear to sea honest, good moral people around but they hide their malice thoughts until they are crowded enough. 

On the other hand if an effort to appear more chaste than they are in the majority of a society prevails, there is indeed a moral problem there. Profanity and obscenity are the two main indications of the people who are full of evil. Type of music that evokes prostitution and vulgarity and that is repeated loudly in a certain rough rhythm in alcoholic dim underground environments is an invocation of people to evil.

Do not stop working on yourself and constantly improving your consciousness towards divine love. Otherwise, you cannot attain eternal life. Remember, a person can never wake up to the truth unless he gives up what he wants to hear. You are not really thinking until you let go of your prejudices. Think of the human brain as a computer. If there is no program in it, it has no function. Consciousness is a program loaded into this computer. It develops with experience, but if a virus enters it, it is deleted by the uploaders. Whether the virus enters or not is in the free will of the person, so the biggest obstacle in front of a person is himself again.

Yeshua2000

GECE VE RUHLAR

Gecenin sessizliğinde ruhların sesi duyulur ve sadece saf olan ruhlar bu sesleri duyar. Gece, ruhlar birleşip bir ve bütün olduğunda daha da...