İnsan insanın dış kimliğini bilir ama hepsinin merkezinde olan esas benliğini(bilincini) bilmez. Halbuki insanın düşüncelerinin ve davranışlarının farkında olan bilincidir. Bu bilinç eskilerin deyimiyle ruhtur. Orijinal Aramice'den(ruach) gelen bu kelimenin Türkçe de karşılığı ise nefes dir. Alıp verdiğimiz nefes. İnsanın öldüğünü eskiden nasıl anlıyorlardı? Nefesi durmuş mu diye bakılıyordu. Son nefesini verdi deriz ya. O misal. Bizim kullandığımız ruh kelimesi ise bu manada, kökeni bilinmediği için, kullanılmıyor. Bir nevi kavram kargaşası var bizde. Birçok yabancı dillerden aldığımız kelimelere orijinal anlamları dışında manalar yüklemişiz. Bunlarda kafa karışıklığına neden oluyor. Yani birisi ölünce eskiler nefesi durdu derlermiş. Halbuki biz ruhu bedenini terk etti derken kişinin bilincini kast ediyoruz, böylece de esas anlamlar kaybolup gidiyor. Bir de maneviyat kelimesi var. Bu da aslında dindarlık şeklinde algılanıyor. Dindarlık dünyevi bir şeydir maneviyat ise eski deyimle uhrevi bir şeydir. Yani maneviyat denince anlaşılması gereken bilincin yükselmesi, genişlemesi iken dindarlık öbür dünya endişesi ile bir takım rituellerin ezbere tekrarlanmasınden başka birşey değildir. Maneviyat derin düşünce gerektirir ki bu bazı kişisel yaşam tecrübelerinin paralelinde gelir. Bu suretle kişinin bilinci derinleşir ve gelişir. Din, işlevsel veya özsel olarak tanımlanabilir. Esasen din, genellikle kurumsal ifadesinde görülen, Tanrıya veya tanrılara olan inanç ve ibadettir. İşlevsel olarak ölünce ne olacakla uğraşır. Bir nevi endişedir.
Öyleyse manevi olmak ama dindar olmamak ne demektir? Dindar olmamak bağlamında din, olumsuzluk, dogmatik, yargılayıcı ve dar görüşlü bir kurumsal dünya görüşü olarak görülmektedir. Oysa manevi varlık, dogmatik olmayan, yargılayıcı olmayan ve geniş görüşlü bir varlık biçimidir. Daha derin veya genişletilmiş bilinç seviyelerini deneyimlemeye açık olmak demektir. En geniş hali ve derin hali ise Birlik Bilinci dir. Yani bilincin genişliyerek Evrensel Bilinç ile birleşmesidir. O zaman sizler hiçbir şeye zarar vermek istemezsiniz. Genel ahengi bozmak istemezsiniz. Herkesi, kendiniz dahil, ve diğer herşeyi daha büyük bir bütünün parçası olarak görür ve, seçimlerinizi, kararlarınızı buna göre yaparsınız. Bu, seçimlerinizin ve kararlarınızın gezegenin eko sistemleri veya bitkiler ve hayvanlar gibi diğer türler üzerindeki etkisini ve hatta diğer insanlar üzerindeki etkisini kendinize oluyormuş gibi değerlendirirsiniz.
Ruhsal anlamda bilinçsiz bir kişi ise hayatını kendi refahı dışında hiç kimseyi veya hiçbir şeyi düşünmeden yaşayan kişidir. Belirli bir an da onlara hizmet ettiği sürece, bu şeylerin nereden geldiğini veya bunların birgün biteceklerini düşünmeden satın alır ve tüketirler. Kendilerini her şeyden ayrı ve dünyalarının merkezinde bir birey olarak görürler. Kendilerinden başka hiç kimse veya hiçbir şey için bağlantı veya endişe duymazlar. Çok daha büyük bir bütünün sadece bir yönü olduklarını ve yaptıkları her şeyin bu bütünü etkilediğini anlamazlar.
Bizlerin bilinci Evrensel Bilincin büyük akımı içindeki çok küçük bir akımdır. Bir zerredir ama önemlidir. Bizler, bütün insanların bilinçleri Tanrı dediğimiz Kutsal Alev'in zerreleriyiz. Ve bu Alev'le uyumlu olmaya çalışıyoruz çünki bu Alev ile uyumlu hale gelemeyen, aynı titreşime yükselemeyen zerreler, bizlerin bilinçleri yanıp yok olur. Bilinç olarak ortadan kalkarız. Bu uyarlanmanın yapıldığı yer ise insan olarak, bizim için dünyadır. Yani kalıcı kimliğimiz, yani yüksek benliğimiz ya da esas kimliğimiz, kelimeler önemli değil, belli dünya sınavlarında başarısız olurlarsa yok olur. Kutsal Alev kendisine ayak uyduramayanları yok eder. Başarabilenler ise Mesih bilincine kavuşur ve Mesih olurlar. Yani kutsanmış ruhlar, sonsuz yaşama hak kazanmış ruhlar olurlar. Bu dünyasal bedenimize ya da zihnimize ait bir hal değil fakat bireysel bilincimize ait bir haldir. Mesih olmak sonsuz enerji okyanusunun (bilinç okyanusunun) sonsuz bir damlası olmaktır.
Yeşua2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder