Translate

10 Nisan 2022 Pazar

ÖZ, RUH VE BEDEN(SPIRIT, SOUL AND BODY)

"Ve tüm dünyayı kazanıp kendi ruhunu kaybedersen ne fayda sağlarsın? Ruhundan daha değerli bir şey var mı?" (Matta 16:26)

"Bir insanın tüm dünyayı kazanmasına rağmen ruhunu kaybetmesi(benliğini feda etmesi) ne işe yarar?" (Luka 9:25)

"Ruhum Tanrıyı ifade eder ve özüm Tanrı ile mutlu olur." (Luka 1:46-47)

İnsan karışık bir yapıdır. Her birimiz farklı geçmişlerden geliyoruz. Bu bakımdan her birimiz eşsiz bir kişiliğiz. Ancak Tanrının bizi nasıl yaratmış olduğu açısından bakılırsa da hepimiz aynıyız. Öz(ışık, enerji, bilgi, Tanrı bilinci), ruh(kişilik, kimlik, bireysel bilinç) ve biyolojik beden(duyular ve dünyasal bilinç).

Tanrı Öz(Spitit) olarak bize verdiği öz de(spirit) ikamet eder. Ruhta(soul) biz ikamet ederiz. Biyolojik bedende duyularımız ikamet eder. Bizdeki özün sahibi olarak Tanrı bu öz ile ve yeniden bedenleşme süreçleri ile bizleri saflaştırır. (John 3: 5-6); Yaşamı veren Olarak Özünü bizdeki özlerine yayar ki ruhlarımızı(souls) beslesin ve geliştirip dönüştürsün. (Rom 12:2-2  Cor. 3:18); biyolojik bedenlerimize ruhumuz vasıtasıyla can verir ve yaşamını idame ettirmesi için bilgiler aktarılır. (Rom. 8:11, 13) ve yaşam gücüyle ile bedenlerimizi başkalaştırır, şeklini değiştirir. (Phil. 3:21)




İnsan üçlü bir yapıdan oluşur.  Öz(spirit, enerji, bilgi, ışık),  bireysel bilinç(ruh, benlik, kimlik, soul) ve biyolojik beden vardır. Hepsi bir harman halinde iç içedir. Biyolojik beden en dış parçamızdır. Dünyasal bilince haiz olan en dış organımızdır. Bununla bizler dış dünya ile temas kurarız. Biyolojik beden ruhu içinde barındırır ve ruhta özü içinde barındıran vasıtadır.

Merkezde öz vardır. Özümüz Işıktır. Can veren Kutsal Alev'in zerresidir. İçinde bilgi taşıyan enerjidir. İşlevi Tanrı ile irtibat ve Tanrıdan enerji/bilgi almaktır. Öz ne ise odur. Değişmez, gelişmez. Tanrının içimize bıraktığı nüvedir. Biyolojik bedenimizdeki yaşamsal işlevlerin yapılması bilgisini hücrelere o aktarır. Maddeye yaşam veren ve bu yaşamı devam ettiren kısımdır. Tüm bedenimize ve ruhumuza(bilincimize) yaşam verir. Özün etrafında ruhumuz vardır. Ruhumuz bilincimizdir. Bilinç bizim kimliğimizdir. Farkındalığımızdır. Gelişen ve şekillenen tarafımızdır.Tanrıyı yeryüzünde bu kimliğimizle ifade ederiz. Ruh Onun varlığının yeryüzünde belli olmasını sağlar. Onu bir nevi görünür hale getirir. Getirebilirse getirir.

Tanrıya olan bağlılığımızı ve sevgimizi de öz ile belirtiriz.Tanrıya inanmayanlar da bu kısım kullanılmamaktadır. Daha doğrusu Tanrıya inanmak için, Tanrının yolunda yürüyor olmak için bu kısmın kullanılıyor olması gerekir. Bu gezegende sadece insanda bu kısım vardır. Diğer varlıklarda, hayvan ve bitkilerde bu Tanrıyı bilme yetenekleri yoktur. 

..........

"Soru: Hayvanlar tekamül eder mi?

Yeşua: Her varlık kendince tekamül eder. Hayvanların kendilerince farklı karekterleri olması bunu göstermiyor mu? Hayvanlar cinsleri itibarı ile tekamül eder. (Bazı hayvan cinsleri tekamül açısından daha ileridedir). Bazıları da toprağa karışır. Hayvan tekamül ederek insan olmaz. Cinsi değişir sadece.

Soru: Hayvanlarda canlılığı ne sağlıyor?

Yeşua: Tanrı enerjisini herşeye karşılıksız verir. Onlarda da bir öz nüve olarak vardır.

Yeşua, 10.4.2022"

.........


Biz  insanlar maddi alemde yaşarken ruhsal alemle, Tanrıyla olan temasımızı bu en içteki kısmımızla(öz) yaparız. 

Ruh biziz. Kendinin farkında olma yeteneğine sahip özümüzle bedenimiz arasındaki aracıdır. Kişilik sahibi olmamızı sağlar. Ruhumuzla düşünür, sebeb sonuç ilişkisi kurar, hatırlar ve merak ederiz. Sevgi  üzüntü, kızgınlık, rahatlama ve şefkat gibi duyguları duyarız. Çözüm buluruz, seçeriz ve karar veririz. Ruhumuz psikolojik yanımızdır.

Bizler kendi egosal benliklerimiz içinde yaşamayı bırakıp içimizdeki Tanrısal Benlik ile yaşamayı seçmeliyiz. Yüzümüzü Tanrıya, Işığa dönmeliyiz. Bunu dilemeliyiz. Ruhumuzun içimizdeki tanrısal özle dolması için gayret sarfetmeliyiz. Ay gibi yansıyan olmaktan çıkıp güneş gibi yansıtan olmalıyız. Bunun için her gün belli bir süreyi Tanrıya ayırmalı, Onu yüceltmeli ve Ondan enerji çekmeliyiz. Bunu yapmazsak sonuçta ruhumuz zayıflar. Tanrıyla ne kadar çok zaman geçirirsek O, o kadar çok düşüncelerimizin, duygularımızın ve niyetlerimizin kaynağı olur. Bu durumda da  Tanrıyı o kadar çok etrafımızda ifade etmiş ve çevremize göstermiş oluruz. Aksi durumda dünyasal takıntılar peşinde koşarsak ben merkezli, egoist bir varlık oluruz ve Tanrı bizim vasıtamızla kendini ifade etmez. Kimliğimiz bencil bir yapıya dönüşür. Bencilleşip şeytanı ifade eden olur. Özümüzle bağımız büyuk ölçüde kesilir. Bu seçim ancak dünya da yaşarken yapılabilir, bu nedenle insanın henüz fiziksel alemde yaşarken bu gerçeğe uyanması şarttır. Bu uyanış sadece dünya da bedenliyken gerçekleşebilir. Bir kere vefat ettiniz mi ruhunuz yani kimliğiniz/kişiliğiniz ölüm anında neyse artık öte tarafta da o olur. Öylece kalır. O noktadan sonra ruhu geliştiremezsiniz. Bu yüzden ölüme yakın son dakikalarınızda içinde bulunduğunuz ruh haliniz çok önemlidir. Sadece Tanrıya odaklanın.

En dışta ise maddi bedenimiz vardır. Biyolojik yapımız olan bedenimiz beş duyumuzun kaynağıdır.( koku almak, duymak, görmek, tat almak ve dokunmak). Fiziksel dünya ile irtibatımızı bu duyularımızla sağlarız. Bu beden olmadan öz ve ruh bir arada bir bütün halinde bulunamaz. Neticede ruhumuz kendini geliştiremez. Ölüm dediğimiz hadise ile biyolojik beden ölür. Öz ve ruh bedenden ayrılır. Kimliğimiz Tanrı ile bir olamamışsa astral alemin sanal dünyasında kendimizin ve diğer insanların yarattığı sahte eprövlerle ve onların kontrolünde yaşamaya devam eder. Cennet ve cehennem sanı olarak oradadır. Oradaki bir takım sanal varlıklarının kontrolüne girilir ve bu durum reenkarnasyon denen yeniden maddi dünyada bedenleşme döngüsünü yaratır. Kimlikte olumsuzluk çoksa ruhta bozuşma olur ve geri  gider hatta tamamen kişiliğini, ruhsal hafızasını kaybedip yok olabilir. Daha doğrusu yok edilir. - İkinci ölüm- .

Ruhumuz, biyolojik beden içinde ve tamamen onun her zerresiyle harmanlanmış olan ve hatta onu da aşıp çevremizde bir etki yaratan kimliğimiz/bilincimiz, bizim gelişmekte olan bireysel varlığımızdır. Yaratılış amacı, bulunduğu ortamlarda Tanrıyı kendi kabiliyetleri oranında tezahür ettirmektir. Ruhumuzun bu etki alanına aura deriz. Katmanlar halinde gözükür ama değildir. Bu katmanlı görüntü çok hızlı bir nabız atışı şeklinde tezahür eden ruhsal titreşimlerin verdiği bir görüntüdür. Çıplak gözle görülemez. Bedenimizin dışına yaydığınız titreşimler havadaki su molekülleri vasıtasıyla etrafimıza taşınır. Bu alan kişiden kişiye farklıdır. Bedenimizdeki çoğunluğu tuzlu su olan hücresel sıvılar bu titreşimi, beden dışına da, diğer canlılar ve doğa üzerinde etkili olacak şekilde yaymaktadır. İlk tanıştığımız kimselerde olumlu ya da olumsuz duyguyu bırakan etkiler bu titreşimlerdir. Bu alanın manyetik alandan farkı zıtların birbirini çekmesi olarak değil benzerlerin benzerlerini çekmesi şeklinde olmasıdır. Bu alan duygusal bağların kurulduğu kısımdır. 

Önemli olan bilincinizin saflaştırılmasıdır. Bunun için uğraşın. Burada güç sizin elinizdedir. Hiç başkalarının peşinde koşup beyhude arayışlara girmeyin. Herşey sizin içinizdedir. Ancak "siz", kendinizi kurtarabilirsiniz. Aklınızı başkalarına kesinlikle teslim etmeyin. Dünyadaki bir çok din, metafizik veya ruhsal inançlar ve felsefi ideolojiler astral alem oluşumlarının içimize yerleşmiş parazit etkileridir. Bunlardan tamamen sıyrılıp, başınızdan def edip ruhunuzu özgürleştirmeden de bu saflaşmak ve Tanrıya dönmek hareketini başlatamazsınız. Ruhunuz saflaştıkca titreşimleri yükselecek ve bir noktadan sonra da astral oluşumlar -bunlar tüm insanların ben merkezli düşüncelerinden oluşmuş ve aslında bir gerçekliği olmayan ancak yaşayan insanlardan beslenerek büyüyen sanal planlardır- bu sülüklerin bırakın size yapışmalarını, size yaklaşmaları bile mümkün olmayacaktır. Siz 1000 watt iken 50 wattlık bir enerji size yaklaşabilir mi? Elbette hayır çünki onu yakarsınız.

Son olarak beden, ruh ve öz olmak üzere üç parçaya sahip olmamız bir nimettir. Beden fiziksel fonksiyonlarımız ve beş duyumuz, ruhumuz duygularımız ve Tanrıyı yüceltme fonksiyonumuz ve öz ise Tanrı ile olan daha derin bağlantımızdır. Bedenliyken ruhumuzu tamamen özümüzle bir etmek hedefimizdir. Beden öldükten sonra bu yapılamaz. Ruh bedenin ürettiği enerji ile bunu yapabilir ancak. Ruh ya Tanrının saf enerjisi ile doldurulur ve astral alemin reenkarnasyon çarkından çıkarak görevli ışık varlık olur yada ego(dünyasal takıntı) ile doldurulup uzun ve ızdıraplı bir sürecin belki de yok oluşa gidecek karanlık yoluna girer. Seçim sizin.

Yeşua2000 


Hiç yorum yok:

GECE VE RUHLAR

Gecenin sessizliğinde ruhların sesi duyulur ve sadece saf olan ruhlar bu sesleri duyar. Gece, ruhlar birleşip bir ve bütün olduğunda daha da...